Değinmeler
'Karanlıkta yalnız, kendini görür, hissedersin. Aydınlıkta herkesi bir arada. Birleştiren aydınlıkta.'
Adnan ÖZYALÇINER
KUSMA
Kent, betondan yollar, yüksek yapılarla tıka basa dolduruldu. Yerli yersiz. Her yer betona kesti. Göğü deleninden toprağı kat kat kapatanına kadar. Ne yere, ne göğe sığmamacasına. Hiç aralıksız, sırt sırta, üst üste dolup taştı. Sıkıştıkça sıkıştı. Sıkıştıkça sıkıştırıldı. Soluksuz kaldı.
Sonunda fırtınayla, yağmurla, doluyla fazlalıklarını kusmaya kalkması ondandır.
BİR BAŞINA
Yürüdükçe uzuyordu yol. Durduğundaysa yol da duruyordu. Uzamıyordu. Bu yüzden yürüse de, dursa da varacağı yere varamayacaktı. Çıkıştan çok uzaklaşmıştı. Dönemezdi. Varışaysa ulaşamıyordu. Ortada kalakaldı. Bir başına.
DİYALOG
- Neredesin.
- Burada. Birada.
- Orası neresi?
- Biroda
- Kim var orda?
- Birada(m)
- Nasıl birada(m)?
- Kalabalık birada(m)
YALNIZIZ
Sonsuz bir yoldayım. Issız bir yerde. Yalnızım. Yapayalnız. Yalnızız biz. Hepimiz.
HER GÜN
Sabah olmadan akşam oluyor sanki. Geriye işleyen bir saat örneği zaman ilerlemiyor, geriliyor. Bir sonraki günü yaşayacağımız yerde, bir önceki günü yaşıyormuş gibi. Geriye doğru. Her gün.
HEPSİ BU
Neredeyim, nereye gidiyorum ya da nereye gitmiyorum. Çevremde dönüp durarak sağa sola, öne arkaya bakıyorum. Bir işaret, bir gösterge. Olmayan, olması gereken bir gösterge. Karanlık bir düşten uyanırcasına bir aydınlık istediğim. Hepsi bu.
ESKİSİ GİBİ
Her şey olup bittikten ölenler gömülüp yaralananlar hastaneye kalktıktan -arada bir onlardan da ölenler oluyor ya, neyse- sonra ateş kesilerek savaş, sonra erdi / erdirildi. O zaman iki taraf da tel örgülerle kapattı topraklarını birbirlerine. Dikenli tel örgü engellerinin arasında kalan daracık boşlukta ateşkes sonrası biriken küller, rüzgar estikçe tozuyor. Tozuyan kül tel örgü mel örgü dinler mi? İki yana da püskürtüp duruyor sıcak küllerini gün boyu. Soluk aldırmamacasına.
Tel örgülerin ardındakilerin hepsi tıknefes oldu şimdi. İnsanlar astım krizinden kırılıyor. Gene ölen ölene iki yandan da. Eskisi gibi.
GÖRÜNDÜĞÜ KADAR
Bir ay doğar fıstıkların arkasından diyordu, Orhan Veli. Şimdi de doğuyor o ay. Gökdelenlerin arkasından. Göründüğü kadar.
GÜRLEYEREK
Her şeyimizi yerle bir ettiler. Biz de gökle bir geliriz. Gürleyerek.
BİRLEŞTİREN AYDINLIK
Karanlıkta yalnız, kendini görür, hissedersin. Aydınlıkta herkesi bir arada. Birleştiren aydınlıkta.
KÜÇÜK KOY
Ağaçlıklı tepeleriyle yemyeşil iki yayın çevrelediği koy, bir cep kadar sakindi. Kumsalda sığ sulara ayaklarını boylu boyunca uzatmış bir adamla küçük bir tekne koyu gözlüyordu. Su, esintiyle tembelce kıpırdayan küçük gidiş gelişleriyle ne adamın çıplak ayaklarına ulaşabiliyor, ne de teknenin burnunu yalayabiliyordu.
Ötede cebin ağzı, fırtınalı denizin azgın dalgalarına açıktı. Denize uzanan iki burnun kayalıklarına da aynı anda çarpan dalgaların püskürttüğü ak köpükler, koydan içeriye yayılmak yerine burundaki ağaçların tepelerine doğru yükseldikten sonra sönüp gidiyordu.
Dalgalar, gün boyu kayalıkları döverken kumsaldaki adamla teknesi sığ suların yükselmesini beklemekteydi.
UMUDUN DAYANAĞI
Edebiyat, sanat sanat içindir. Bu doğru. Sanatsa insan içindir. İnsanın mutluluğu, esenliği yenilenmesi için. Gelecek umudunun dayanağı.
BİRLİK
Bana birini verin. Bir olsun. Birken iki, ikiyken bir. Hep bir olsun. Birlik/birlikte olsun.