Sade ve samimi: Ay Portakalı
Ümran Düşünsel’in 'Ay Portakalı' adlı öykü kitabı, sadelik ve samimiyeti bir eserde toplama bahsinde yakaladığı düzey ile geçer oy almış.
İlhan Sami ÇOMAK
Silivri Cezaevi
Sadelik her zaman samimiyet hissi doğurmayabilir edebiyatta. Bazen ince bir kibir de yerleşir sade dediğimiz şeye. Yoksa yavan demek daha mı doğru olur acaba? İçten gelen bir akışla değil de tasarlanmış veya öngörülmüş duygu ve düşüncelerin işlenmesiyle yol alan bir durumdur söz konusu olan.
İşlenme hali suni olana gönderme yapar. Ama sanat tam olarak bu değil midir zaten? “Sanat” ile “suni” arasındaki etimolojik bağ da bunu ispatlar. İnsanın üretici faaliyetinden praksisten bahsediyoruz nihayet. Buna rağmen insan ve toplumsallaşmaya ait her şeyde olduğu gibi karmaşık ve pek çok göndereni olan bir süreçtir söz konusu edilen. Hele ki konu sanat ve edebiyat olduğunda çok ince bir dengede yürüyüp konuşmak gerektir.
Samimiyet ve sadelik ile işlenmişlik fikri veya hissi veren eserler arasında tercih yapılabilir ama konumuz bu değil. Böyle ikili bir değerlendirme bir eserin değerini tek başına düşürüp yükselten bir özellik olamaz kanımca. Ama okuyucuyu yakalaması, eserdeki dünyaya ortak etmesi bakımından bir miyar olarak kullanılabilir.
Ümran Düşünsel’in “Ay Portakalı” adlı öykü kitabı, sadelik ve samimiyeti bir eserde toplama bahsinde yakaladığı düzey ile geçer oy almış.
Birinci baskısı Mayıs 2017 tarihinde yapılan “Ay Portakalı” Ütopya Yayınevi etiketini taşıyor. 126 sayfalık bu kitapta 29 öyküye yer verilmiş. Görüleceği üzere pek çok öykü barındırmasına rağmen oylumlu bir kitap değil. Zira yazar tercihini kısa öykülerden yana kullanmış. En kısası 5 satır olan “Radyo” adlı öyküyü, 10 ve 13 satırlık “Evlat” ile “Sandık” adlı kısa öyküler takip etmiş. “Ay Portakalı” ve “Nar Çatladı” ise 10 sayfa ile kitabın en uzun öyküleri.
Yazmaya, TRT İstanbul Radyosu’na radyo oyunu yazarak başlayan Düşünsel’in kimi dergilerde hikâyeleri yer bulmuş. 2008 yılında “Kimse Yüreğinden Öptü mü Seni?” şiir kitabı yayımlanan Düşünsel’in 2015 yılında “Kırık Patika” ve 2017 yılında “Halname/2016” öykü kitapları okurla buluşmuş.
PORTAKAL KOKUSUYLA ÖZDEŞLEŞİYOR
Öncelikle vurgulanmalı ki yaşamın ve yaşanmışlıkların sahiciliğinden derlenmiş bir eser “Ay Portakalı.” Dil üzerinden değil de onu dıştalamadan daha çok olaya dayanan, ülkemizde yaşanan sorunların sosyal yaşama yansımalarının dile gelme çabasıyla yürüyor eser. Yazar öykülerde nerde durduğunu, tarafını gösterecek işaretlerle belli ediyor. Konulara hâkim olmanın vermiş olduğu rahatlık okuyucuyu da öykülere ortak ederken aynı zamanda taraf tutmasını öneren bir güç veya irade de açığa çıkarıyor. Ne ki bunu yaparken didaktik olma, buyurma, doğru budur demen zaafına düşmüyor, bundan özenle kaçınıyor.
Kanımca eserin başarısı, anlatma derdi ile gösterme derdi arasındaki dengeyi tutturmasından geliyor. Dolayısıyla dil de buna bağlı olacak şekilde süzülmüş, hikâyeyi duyuracak bir sınıra çekilmiş. Sade ve tekâmül etmiş sınır.
Acıya eşlik eden ironi karamsarlığa dirençle karşı koyarken, mücadele etmek, zorluklalara dur demek bilinci öykülerde bir alt metin olarak duyuruyor kendini.
Alnını ve kanlarını dağda irkiltenlerden, solurken kötü ve kesif havadan “Tek Kişilik Halay”a duran emekçilere, Rojava’dan, savaşın parçaladığı hayatlara yelpazeyi geniş tutan bir konu çeşitliliği var bu öykülerde.
Duyumsadığını veya duyurmak istediğini, genelleme yapmadan, bireysel olanın trajikliğinde somutlaştırarak görünür kılmaya çalışmış Düşünsel.
Ben çocuğun ve çocukluğun işlendiği, kitaba da adını veren “Ay Portakalı” ile “Şeker Ağacı” adlı öyküleri özellikle beğendim. Çocuğun ıssız ve ışıldayan dili portakal kokusuyla, dibine şeker saçan ağaçla sımsıcak şekilde sayfalardan taşıp geliyor. Babanın eli, paltosunun astarı ve sevgisiyle yoğrulmuş bir çocukluk, portakal kokusuyla özdeşleşiyor. Baba ölünce “elinin kokusu da gömüldü” derken, eskiyen bir şeye değil yıllar önce yaşanılanın, çocuklukta derlenip berkitilen sevgi ve özlemin bugünü kurma gücüne taptaze bir bilinçle gönderme yapılıyor aslında öyküde.
Bazı öykülerde odağın ne olduğu, ne anlatılmak istendiği hakkıyla duyurulmadığından anlam ve mesaj öyküyle beraber başta kalabiliyor. Ama bu öykülerin genelini temsil edecek zaaf değil. Bu güzel öyküleri severek okudum ben.