01 Eylül 2017 23:21

Barış düşümden ‘Baba polisler seni bekliyor’ sözüyle uyandım

DTK soruşturması kapsamında tutuklanan Diyarbakır Tabip Odası Eski Başkanı Şemsettin Koç, gözaltına alınma sürecini Evrensel'e yazdı.

Paylaş

Şemsettin KOÇ
Diyarbakır Tabip Odası Eski Başkanı

Ortadoğu coğrafyası ve Türkiye’de yıllardır kan, gözyaşı, şiddet, düşmanlık ve yıkım hiç eksik olmamış. Bu sorunlara zemin hazırlayan emperyal güçler ve silah tüccarları ise yaşanan bu olumsuzlukları zevkle izlemeye devam ediyorlar. Bunda en çok sorumluluğu olan güçler tabii ki ilgili ülkedeki yöneticilerin eksikliğidir ya da iş birlikçi politikalarıdır. Hep tekrarları oynadılar, süreci iyi kavrayamadılar ve çözüm gücü olamadılar. Aksine bu coğrafyada toplum ve ülkeler arasındaki düşmanlıklar sürekli olarak derinleşiyor. Daha çok yıkım, çatışma ve ölüm demek silah tüccarlarının daha zenginleşmesi anlamına geliyor. Vicdan sahibi ya da süreci iyi analiz eden biri çıkıp da yaşanan tüm bu olumsuzlukların, bu coğrafyanın kaderi olmadığını kavrayarak alternatif çözümler geliştiremiyor. Herkes artık umutsuzluğa katılmış. Böyle düşünüyorken, gökyüzünde uzayın derinlilerinde ışıklar saçılmaya başladı. Korkuyla birlikte herkeste bir heyecan. Acaba neler oluyor? Bir süredir yaşananlar aydınlanmaya başlıyor. Ortadoğu coğrafyasında her bir ülkeye birer UFO’nun iniş yaptığı açıklanıyor. UFO’ların içindeki uzaylılar kendilerini iyilik melekleri ve barış elçisi olarak tanıtıyor. Ortadoğu’daki sorunları çözeceklerini ve buraları yaşanır cennet ülkelere çevirebileceklerini iddia ediyorlar. Bu gündemle sürekli canlı yayın yapan basın ve medya bir an karartılıyor. İnsanlar bütün bu olanlara anlam veremiyorlar. Her tarafta bir suskunluk ve herkes evlerine çekilmeye başlıyor. İnsanlar dışarı çıkmaya korkuyorlar. Aradan iki gün geçtikten sonra tüm basın, medya ve iletişim araçları aynı anda açılıyor. Görsel medyadaki görüntüde sadece “FLASH-SON DAKİKA” yazısı geçmeye başlıyor. Bir süre sonra Ortadoğu coğrafyasında tüm liderlerin barış ülkesindeki bir alanda toplandıklarının görüntüleri verilmeye başlanıyor. Öncülüğünü kendilerini uzaydan gelen melekler olarak adlandıranlarla birlikte tüm liderler aynı anda ve hep bir ağızdan var olan tüm dillerden; “Yaşasın barış, ölümlere son, şiddete son, düşmanlığa son ve silahsız bir dünya” sloganları atılmaya başlanıyor. İnsanlar bu manzaraya inanamıyor. Nasıl olur da yıllardır ölüm, kan, gözyaşı, yıkım ve şiddetten başka bir anlayış geliştirmeyen bu liderler tamamen tersi olan söylemleri içeren sloganlar atıyorlar? Acaba tüm bu yaşananlar gerçek miydi? Bu coğrafyada şiddet ve ölümler olmayacak mı? Bir süre sonra tüm ülkelerdeki görsel medya insanların alanlara çıkarak kutlamalara başladıkları görüntüleri vermeye başladı. Herkes kendi dilinde liderlerin attıkları sloganları atmaya başlıyor. İnsanlar mutlu ve yüzleri gülerek eğleniyorlar. Aynı anda uzay barış meleklerinin UFO’larına binerek gökyüzüne havalandıklarının görüntüleri verilmeye başlanıyor. Bir gün sonra gökyüzünde çok sayıda ışık huzmeleri görülmeye başlanıyor. Bu kez gelen UFO’ların sayısı binlerle ifade ediliyor. Bu UFO’lar Ortadoğu coğrafyasında tüm yerleşim birimlerinin üzerine tüm renkleri içeren toz atmaya başlıyorlar. Bir süre sonra her taraf karanlığa bürünüyor. Aradan üç gün geçiyor. İnsanlar kendilerinde değişim ve dönüşüm olduğunu fark ediyorlar. Artık insanlar bağırmıyor, hakaret etmiyor, birbirine şiddet uygulamıyor, barış ve dostluk içinde yaşamaya başlıyorlar. İnsanlar mutluluk içinde uçuyor. 

“Baba baba uyan” polisler kapıda seni istiyorlar. Bu ses kızım Asmin’nin sesiydi. Ben, “Asmin biz içeride ne yapıyoruz. Haydi dışarı çıkıp olanları kutlayalım” dedim. Asmin, baba ne kutlaması kapıdaki polisler seni istiyorlar. Artık kendime gelmiştim. Maalesef gördüğüm bir rüyaydı. Oysa bu rüyanın bitmesini istemiyordum. 

BARIŞI SAVUNAN BİR İNSAN TERÖRİST DAMGASI YİYORDU

Yaşamım boyunca hep barış demokrasi evrensel insan hakları, ölümlerin, şiddetin olmaması, hak, hukuk ve  adaleti savunan ben şimdi farklı bir sürece adım atıyorum. Savunduğum bu değerlerin gerçekleştiğini rüyamda bile görmüş olmam benim için önemliydi. Aşağıya indiğimde tamamen farklı bir manzara yaşanıyordu. Onlarca polisle, çok sayıda zırhlı araç beni bekliyordu. Barışı savunan 53 yaşındaki bir insan terörist damgası yiyordu. 

Ben 2010 yılında Diyarbakır Tabip Odası Başkanı olarak seçilmiştim. Toplumun vicdanı olarak sivil toplum kuruluşlarındaki görevim başlamıştı. Nerden bilebilirdim ki, STK’lerin en demokratik barışçıl eylemleri, terörize ve illegalize edilmeye çalışılacak. Etkinlikler olduğunda kurum yöneticileri STK sekreterini arayarak basın açıklamasına katılım için davet eder. Bu da yöneticiye bildirilir. Ben de zaman bulabildiğim etkinliklere katılım sağlamaya çalıştım. Buna rağmen bu durum illegal alanın yönlendirmesi şeklinde terörize edilmiş. Tabip Odası etkinlikleri suç olmuş.

AĞZIMDAN ÇIKMAYAN SÖYLEMLERLE SUÇ YARATILDI

Demokratik Toplum Kongresi 2007 yılında kurulmuş ve hâlâ faaliyetine devam ediyor. Bünyesinde dili, düşüncesi, inancı ve dini ne olursa olsun tüm STK’leri, siyasi partileri, iş örgütleri ve şahsiyetleri barındıran bir kurum. Kurulduğundan bu yana tabip odası buranın üyesi. Yeni seçildiğimden beni, eskinin devamı şeklinde kurum temsilcisi olarak çağırıyorlar. Sağlık komisyonunda faaliyet yürütmemiş olmama rağmen suç yaratmak adına ısrarla dahil etmeye çalışan adli yapıyı anlamak zor. Bunlara dayanarak terör örgütü yöneticisi oluyoruz. Vicdansızlığın alası. Şiddeti öven, teşvik eden hiçbir söylemin olmamasına rağmen sadece barış olsun, demokrasi olsun, insanlar ölmesin, ana diller korunsun ve yaşatılsın söylemlerine ağzımdan çıkmayan söylemler eklenerek suç yaratılmaya çalışılmış. Suçlama ve ifadem 20 sayfa civarında olmasına rağmen 7 klasör (yaklaşık 3 bin sayfa) dosya hazırlanarak ülkenin maddi ve manevi değerleri gereksiz yere heba edilmiş. 

ÖNEMLİ OLAN VİCDANA DOKUNABİLMEKTİR

Bir sistemde demokrasi evrensel insan hakları, adalet ve hukukun olabilmesi için özellikle yöneticilerde vicdani muhasebe yapma ve empati kurabilme yeteneğinin olması gerekiyor. Eğer bunlar yoksa sistemin tüm toplumu kapsayan ve onlarda aidiyet duygusunu geliştiren yasalar çıkarması mümkün olmayacaktır. Her iktidara gelen sanki yeni bir şey yapıyormuş gibi eskinin devamı şeklinde dil, din, inanç ve ideolojik olarak kendi dışındakileri ötekileştirip yok sayarak ülkeyi yönetmeye çalışmıştır. Böyle olunca kaybeden hep ülke ve toplum olmuştur. Cennet vatanda insanca yaşanması gerekirken, ortam herkes için cehenneme çevrilmeye çalışmıştır.

En önemli şey geceleri başımızı yastığa koyduğumuzda vicdan muhasebesi yapma kültürüdür. Ben bugün insanlık için, ülkem için, dünya için, adalet ve hukuk için ne yaptım diye kendini sorgulayıp rahatça uyuyabilmek önemlidir. Mağduriyete vesile olan her pratik ve söylemi tarih, insanlık ve inancımız bir gün mutlaka sorgulayacaktır. Önemli olan herkeste var olan ancak uyarılmayı bekleyen vicdana dokunabilmektir. 

*Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi

ÖNCEKİ HABER

Alan Kurdi'nin hikayesi animasyon filme dönüştürüldü

SONRAKİ HABER

Erdoğan’ın övündüğü projeler ölüm, sömürü üzerine yükseliyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa