23 Temmuz 2012 13:12

Irak’ta yaşananlar Suriye’de tekrarlanmak isteniyor

Sınırın Türkiye tarafındaki kesimlerin görüşlerine başvurarak Suriye krizini değerlendirmeye devam ediyoruz. Dosyamızda bugün Samandağ Ziraat Odası Başkanı Selim Kamcı, SES Hatay Şube Başkanı İbrahim Sayman ve 12 yıl Suriye'de yaşamış olan Esat Günay'ın görüşlerine yer veriyoruz.Selim Kamcı (Samandağ Ziraat Odası Başkan

Irak’ta yaşananlar Suriye’de tekrarlanmak isteniyor
Paylaş
Gürbüz Şahin, Ali Karadaş, Nihat Akgöl

Selim Kamcı (Samandağ Ziraat Odası Başkanı): ABD ve etrafındaki mezhep ayrımcılarının istekleri doğrultusunda bölgemizde kardeş Suriye ile çıkarılmak istenen savaş, canımız pahasına gençliğimizi ve sağlığımızı heder ederek yarınlarımızı inşa etme çabalarımızın bir anda yok olması demektir.
Zira; savaş, sefalet, yokluk, korku, hastalık, yıkım, sakatlık, ayrılık, tehcir demektir.
Irak’ta yaşandığı üzere milyonlarca insanın ölümüne ve yüz binlerce kadının cinsel istismara maruz kalması demektir. Yine Irak’ta yaşandığı gibi uğruna canımızı feda etmekten kaçınmayacağımız, namusumuz ve çocuklarımızın ABD conilerine teslim edilmesi demektir.
Zira bu savaşlar ABD’nin kendi çıkarlarına hizmet etmesine yönelik planladığı Ortadoğu sınırlarını ve yapısını yeniden şekillendirme projesidir. ABD, Ortadoğu ve diğer dünya halklarını kendi isteği doğrultusunda terbiye ederek, kontrolü altında kaynaklarını sömürmesi ve kendisine hizmette kusur etmeyecek biat kartoplumlar ve ülkeler yaratma uğruna olduğunun bilincindeyiz. Amacına ulaşabilmek içinde halkların inançları üzerinden provokasyonlar ile din mezhep çatışmaları gibi gayri insani faaliyetler içerisinde kin ve nefret tohumları ekerek onları kanlarımız ile sulama gayreti içerisinde olduğunu da biliyoruz.
Bu projesine boyun eğmeyen Suriye’ye Türkiye ordusu üzerinden başlatmak istediği bir savaş neticesinde Arap Baharı adı altındaki kan, göz yaşı ve katliamın içine Türkiye-Suriye ve İran’ı da dahil ederek bu ülkeleri de saf dışı etmeye yönelik olduğu açıkça ortadadır. Emperyalistlerin çıkarları ve halkının refahının yükselmesi uğruna askerlerimizin, kardeşleri Suriye ile savaşa sokulmasının Türkiye için ne anlamı olabilir? Ordumuzu savaşa sürükleyebilecek kadar ABD’ye boyun eğmenin altında yatan sebepler nelerdir?
Kriz başladığından bu yana, her an savaşa girilecek endişesiyle halkımızın günlük yaşamı olumsuz etkilenmiş durumda. Üretici, çiftçi, tüccar, sanayici, ihracatçı, turizmci, esnaf ekonomik olarak zor duruma düşmüş, iflaslar ve icralar gündeme gelmeye başlamış bulunmaktadır. Bu savaş yanılgısından dönülmezse daha da kötüye gitmeye devam edecektir.
Bütün bunları göz önünde bulundurduğumuzda planlanan savaşın konusu dahil bölgemizi ne tür tehlikeli boyutlara taşıdığı görülmektedir. T.C. devletini oluşturan bizleriz. Vergi veren, askere giden, çalışan, üreten biziz. Onun için huzur ve barış içinde bir yaşam istemek en temel hakkımızdır.
“Cennette zul içinde yaşamaktansa cehennemde onurlu yaşamayı tercih ederim.” Yıllardır üzerinde oluşturulan baskı ve korkuları atıp bir yanlışın önünde dik durarak barışı istemek vatanımıza ve çocuklarımıza olan sorumluluğumuzun ilkesi ve insanlık görevimizdir.
Biz barış isteyenler en az savaş isteyenler kadar cesur olmalıyız. Tarihimize ve kültürümüze yakışan, ABD, Suudi Arabistan, Katar ve müttefikleri etrafından baskı altında bulunan komşumuza karşı savaşmak değil, yanında durmak olmalıdır.
Ayrıca; ABD’nin BOP kapsamında Türkiye - Suriye arasında savaş bahanesi yaratabilmek uğruna ülkemize, ilimize getirilen sözde mültecilerin bir an önce ülkelerine dönmelerini de arzu ediyoruz.
Ülkemizde milyonlarca vatandaşın ekmeğe, giyime, sağlığa, eğitime ihtiyacı varken mülteci adı altında kadın ve çocukların arkasına saklanmış binlerce cani ve katilin halka, doktora, hemşireye saldırmalarına göz yumularak halkın ödediği vergiyle bizden daha iyi bir şekilde beslenme, sağlık ve eğitimlerinin sağlanmasıyla, farklı inançlara sahip vatandaşlara karşı düşmanca tavır sergilemeleri silahlı dolaşmalarına ve halkı tehdit etmelerine göz yumulması adil olmamakla beraber endişe vericidir.
Ülkemizde barınmalarına rağmen sanki bu ülkenin gerçek sahipleri kendileriymiş gibi çocuklarımız ve kardeşlerimizden oluşan ordumuza ‘Suriye’ye neden saldırıyorsunuz’ diyebilme cüretini bulmaları ayrıca; Alevi ve gayrimüslimlerin katledilmeleri ve kesilmelerine yönelik söylem ve fetvalarına karşı yetkililerin suskun kalması tedirginlik vericidir. Bu teröristlerin eline verilen silahların namlularının bir gün halkımıza karşı doğrulma ihtimali yüksektir. Bu gibi içi kin ve nefret dolu müstebed canilerin önüne geçilmezse söylemden eyleme geçmeleri kaçınılmaz olur, bu da ABD ile mezhep ayrımcılığını körükleyen Arabistan, Katar ve diğer ortaklarının bölgemize yönelik ulaşmak istedikleri noktaya ulaşmaları demektir.
Türkiye halkının ezici bir çoğunluğu Türkiye-Suriye kardeşliğinin sürmesi ve ilişkilerin normale dönmesinin gerektiğine inanmakta ve savaşa hayır demektedir. Aynı halk, Arap Baharı diye adlandırılan kara kışın, kan, ölüm, sefalet, açlık ve tehcir getirdiğine şahit olmuştur. Türkiye’nin bu belaya bulaşmaması gerektiğine inanmaktayız. Hükümetin, halkımızın sesine kulak vererek savaşın tarafı olmamasını ve kardeşkanı dökmemesini istiyoruz.  Bu sebeple M. Kemal Atatürk’ün ilkesi doğrultusunda “Yurtta sulh, cihanda sulh” diyerek savaşa karşı olma, barış ve huzur içinde yaşam hakkımız vardır.


DEMOKRASİ NE ABD'NİN NE DE TÜRKİYE'NİN MÜDAHALESİYLE GELİR

İbrahim Sayman (Sağlık Emekçileri Sendikası Hatay Şube Başkanı): Suriye ile gerilim başladığından bu yana tüm Antakya’da ciddi bir kaygı var. Bizim Suriyelilerle tarihsel bağlarımız var. Akrabalık ilişkilerimiz var. Ticari ilişkilerimiz var. Bu çatışma süreci tüm bunlara zarar verdi. Sınır ticareti sıfırlandı. Bölgede 10 milyon insan bu gerilimden olumsuz etkileniyor. İşin bir diğer boyutu var ki bu şu anda biz sağlık çalışanlarını zor durumda bırakıyor. Antakya, Reyhanlı, Yayladağı’nda ki tüm hastaneler Suriyeli militan ve mültecilerle dolu; buraya gelenlerin büyük bir kısmı yaralanma vakaları. Genel cerrahi ve ortopedi servisinde tedavi oluyorlar. Tedavi sürecinde gerek bu yaralılarla gerekse kimliğini bilmediğimiz bunların her türlü ihtiyacını karşılayan kişilerle sorunlar yaşıyoruz. Taciz, şiddet, darp ve tehditlere varan uygulamalarla karşı karşıyayız. Hastane kapılarının sökülmesinden lavaboların kırılmasına, doktorların tehdit edilmesine kadar sorunlar yaşıyoruz. Herhangi bir şikayet söz konusu olduğunda bunlara yönelik adli bir işlem yapıldığını sanmıyoruz.
Türkiye muhaliflere yardım ve yataklık yapıyor. Şehir içinde sağa sola sataşmalar Antakya halkını huzursuz ediyor. Sanki kendi yurdumuzda ikinci sınıf vatandaşız. Biz Suriyelileri seviyoruz ancak bu gelenler halk değil. Bunlar gündüzleri Türkiye’de eğitim görüp tedavi olup lojistik destek alarak Suriye’ye eyleme giden militanlar olduklarını düşünüyorum. Biz Hatay halkı olarak her zaman barış ve kardeşlikten yana olduk. Bizim komşu ülkenin halklarıyla, hele hele tarihsel bağlarımızın olduğu Suriye halkıyla nasıl bir problemimiz olabilir. Emperyalistler girdikleri her coğrafyada kan gözyaşı ve ölümden başka bir şey getirmemişlerdir. Suriye’ye insan hakları ve demokrasi gelecekse bu ne ABD’nin ne de Türkiye’nin müdahalesiyle olacaktır. AKP hükümeti önce dönüp Türkiye’deki insan hakları ve demokrasi ihlallerine baksın. Tek suçu sendikal mücadele yürütmek olan KESK yönetici ve üyelerine yönelik operasyonlar, tutuklama ve gözaltılar AKP demokrasinin en açık göstergesidir. Türkiye kamuoyunu savaşa hazırlıyorlar. Ama biz biliyoruz ki savaşın kazananı olmaz, olursa da bu halk olmaz. Kazanan emperyalistler olur.


BOP KAPSAMINDA BİR OYUN OYNANIYOR

Esat Günay (Tercüman, Suriye’de 12 yıl yaşamış): Suriye üzerinde oynanan oyunu Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında değerlendirmek gerekiyor. Suriye’nin en az üç devlete parçalanması hedefleniyor. Aynı şekilde Irak ve İran’ın da bölünmesi proje kapsamında. Beşar Esad yönetimini dış müdahaleyle devirme ihtimalini görmüyorum. Bunu şu sebepten dolayı söylüyorum; Halkın yüze 70’ine yakını Esad rejimini destekliyor. Son yapılan seçimlere yüzde 65 oranında katılım oldu ve Esad halktan destek gördü. Ortadoğu’da bulunan ülkeler arasında eğitim düzeyi en yüksek halk Suriye halkıdır. Suudi Arabistan’da okuma yazma oranı yüzde 20’nin altındayken Suriye’de üniversite mezunlarının oranı yüzde 40 düzeyindedir.
Suriye halkı gelişmeleri takip eden bir halk. Özellikle Irak, Libya ve Mısır’da gelişen süreçlerden ders çıkardılar. Halkın çok büyük bir kısmı dış müdahaleye karşı. ABD’nin kışkırtmaya çalıştığı mezhepsel çatışma oyunu şimdilik tutmadı. Kaldı ki Suriye’de bu olaylar başlamadan önce birine mezhebini sormak ayıp karşılanırdı. Mezhepsel çatışmalar özellikle Suudi Arabistan ve Katar tarafından kışkırtılmaya, Alevilere karşı etnik soykırım yapılması için fetvalar verilmeye başlandı. Camilerde verilen fetvalarda “Alevi kanı dökenlerin cennete gideceği” yönünde söylemler söz konusu. Suudi Arabistan’da, Suriye’de intihar eylemi yapan bir kişinin ailesine 1 milyon 700 bin dolar para verildiği söyleniyor. Suriye rejimi olaylar başlandıktan sonra bir takım demokratik adımlar attı. Silahlı olmayan ve şiddet olaylarına karışmamış parti ve çevrelere seçimlere katılma hakkı tanındı. Kürtlere ana dillerinde eğitim hakkı verildi. Suriye’nin Rusya ile uzun yıllara dayanan bir dostluğu söz konusu. Rus uyruklu yüz binin üzerinde kadın Suriyeli ile evlidir. Bunların büyük bir kısmı da bürokrat ve iş adamıdır. Rusya, çıkarları gereği de olsa Suriye’ye bir emperyalist müdahaleye izin vermez.

ÖNCEKİ HABER

Güvenlik bahane, sansür şahane

SONRAKİ HABER

Akdemir: Gazeteciyim, işimi yaptım

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa