03 Eylül 2017 01:17

Değinmeler

Önce dümdüz oldu elbet, ardından kentin alçak tepelerini aşarak göklere yükseldi.

Paylaş

Adnan ÖZYALÇINER

KENTİMİZ

Kentimizi öyle kesip biçtiler ki, tarih marih demeden, kültüre mültüre bakmadan, gelenekmiş, görenekmiş aldırmadan dümdüz ettiler. Önce dümdüz oldu elbet, ardından kentin alçak tepelerini aşarak göklere yükseldi. Sıra sıra, sırt sırta, aralıksız, kat kat kesme taşlardan örülmüş yekpare bir taş duvar sanki, yerle gök arasına sıkıştırılan kentimiz şimdi.

GÖLGEMLE BEN

Gölgem hep önde, ben arkasından gidiyorum. Yıllardır bu böyle. Yıllardır birlikte yürüyoruz uzun bir yolu. Bir gün benim öne fırlayarak onun arkada kaldığı, dahası peşimden soluk soluğa koşacağı güne kadar.

SALDIRI

Doğa yangınlarla, sellerle, depremlerle insana saldırıyor; insansa aynı öfkeyle savaşlarla doğa gibi yakıp yıkarak kendine.

NE YAPMALIYIZ?

Yakımlar, yıkımlar, çatışmalar, çekememezlikler, umutsuzluklardır tam bir karanlığa evrilerek yaşadıklarımız. Bu çağda, bu yerde bize yaşatılanlar. Barışın, kardeşliğin, eşitliğin, umudun aydınlığına evrilerek yaşayacağımız güzelliklerin yolunu kitaplar söylüyor, göstergesini belirliyor yüzyıllardır. Peki biz ne yapıyoruz, karanlığa karşı aydınlığı dikmesi gereken kalabalıklar? Ne yapmalıyız?

KALAKALMAK

Upuzun bir yol, yolun tam ortasındayız. Ne ileri, ne geri gidebiliyoruz. Önümüze bakalım dediğimizde ufuk kapanıyor. Sonucu belirsiz. Geriye döndüğümüzdeyse bizi nelerin beklediğini biliyoruz. Ne geri, ne ileri. Ortalık yerde kalakaldık.

HER GÜN

Soğuktan da, sıcaktan da canımız acıyor. Bahardan, güzden. Açan bir çiçek de, kuruyan bir dal da canımızı acıtıyor. Karanlıkla aydınlık da öyle. Yağmurdan, kardan, güneşten de canımız acıyor, canımızı acıttıklarından. Her gün.

YUVARLANMAK

“Yuvarlanıp gidiyoruz!” derken –bunu hep yapıyoruz- kendimize, sözüm ona bir iyimserlik, bir alçakgönüllülük süsü vermiş oluyoruz. Yuvarlanmanın nasıl sonuçlanacağını hiç düşünmeden.

GEÇİP GİDEN ZAMAN

Koşsak da, yürüsek de, olduğumuz yerde kalarak yerimizde saysak da zaman geçip gidiyor. Her durumda kovalayan da, kovalanan da hep biz oluyoruz.

KİMSE

Kimsenin kimseyi görmediği, duymadığı, dinlemediği bir durumdayız. Kimsenin kimse olmadığı/olamadığı bir durum.

BAYRAMIN GERÇEĞİ

Bayramların –hangisi olursa olsun, dinsel ya da ulusal– barışa, kardeşliğe yeni bir sayfa açmasıdır aslolan. Yalnızca coşkular pompalanarak unutulan/unutturulan budur. Bayramın gerçeği.

ÖNCEKİ HABER

Sokakta, tek başına

SONRAKİ HABER

Göç mevsimi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa