Tüzel: Demokrasi mücadelesinde ortaklık başarılmalı
Demokrasi İçin Birlik sekretaryasından Levent Tüzel, tek parti rejiminin inşasına karşı çıkışın tek yolunun ortak mücadele olduğunu belirtti.
Meltem AKYOL
İstanbul
15 Temmuz darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL, çıkarılan kanun hükmünde kararnameler (KHK) ile artan baskılar Türkiye toplumunu ve demokrasi güçlerini cendereye almış durumda. Çıkarılan son KHK’lerle akademiden ihraçlar devam ederken yeni bir adım olarak MİT de cumhurbaşkanına bağlandı. Buna ilişkin tartışmalar sürerken Ankara’dan 30 Ağustos resepsiyonundan gelen fotoğraf, AYM Başkanı Zühtü Arslan’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önünde eğilmesi, tartışmaları alevlendirdi.
Alevlenen bu tartışmalar, beraberinde bu süreçten nasıl çıkılacağı sorusunu da yeniden gündeme getirdi. Bayram tatilinin son gününde, siyasetin gündemi bir sakinleşmişken “Türkiye bu süreçten nasıl çıkar” sorusuna yanıt aradık.
Demokrasi İçin Birlik Platformu sekreteryasında yer alan Emek Partisi MYK üyesi Levent Tüzel’e “Türkiye buradan nasıl çıkar ve herkesin bayram mesajlarında temenni ettiği demokrasi ve adalet nasıl tahsis edilir”i sorduk... Baskıları arttıran iktidarın ayakta kalmasının tek yolunun demokratik muhalefeti ezmesi olduğu tespiti yapan Tüzel, buradan çıkışın tek yolunun ise ortak mücadele olduğunun altını çizdi. Tüzel, “Halkı birleştirici bir dil, parçalanmışlıkları giderecek bir ortaklaşma ve inisiyatif, bu ortaklaşmanın yapısını mücadele dinamiklerinin olduğu her yerele, mahalleye, işyerine taşımak olmalıdır. Demokrasiye ihtiyaç duyan halktır ve bunu kazanacak olan yine kendisi ve mücadelesidir” dedi.
BASKI, TEHDİT, ŞANTAJ, YALAN...
Başlarken de söyledik, baskılar artıyor, yeni KHK’ler, sürgünler, cumhurbaşkanının önünde eğilen AYM başkanı... Bayrama dair güzel dilekler paylaşılırken, bu tabloya karşı en çok adalet ve demokrasi vurgusu yapıldı, yapılıyor. Türkiye’nin içinde bulunduğu atmosferle başlayalım...
Önce bir Türkiye fotoğrafı çıkaralım. Baskı, tehdit, şantaj, itibarsızlaştırma, yalana dayalı propaganda ile halk kesimlerini etkisizleştirme ve yıldırma, AKP ve Erdoğan’ın ayakta kalabilmesinin yegane yöntemi olarak dozu artarak sürüyor. Buradaki amaç yeni kurulmakta olan bu tekçi antidemokratik yönetime muhalefet edecek tüm güçleri sindirmek ve etkisizleştirmek. HDP’den sonra küçümsenmeyecek bir halk desteği bulunan CHP ve lideri de bu saldırı dalgasının hedefinde. 16 yıllık AKP rejiminin gelmiş olduğu nokta bu. Bunca insanlık/savaş suçları, yoksulluk, işsizlik, adaletsizliğin gelmiş olduğu boyut, istismar, kayırma, baskının yarattığı güvensizlik, dış politikada yaşanan sorunlar ve itibarsızlık, esamesi kalmayan huzur ve güven ortamı... Velhasıl sermaye ve gericiliğin yaratığı bu kaotik tablonun iktidar açısından tek çıkış yolu otoriter bir dikta rejiminden başka sistemi çağrıştırmıyor. Dolayısıyla Türk tipi diye yutturulmaya çalışılan, bütün güçleri yürütme adına devlet başkanında toplayan bir ‘tek adam’, tek parti düzenlemesi fiilen yürütüldü. Anayasa, parlamento, denetim kurumları rafa kaldırıldı. Ülkede hukuk, kurallar, özgürlükler tam anlamıyla ‘kaput’ oldu. Darbe fırsata dönüştürüldü, OHAL ve KHK’ler dikta rejimi inşasının temel dayanağı kılındı ve tabi ki son derece güdükleşmiş parlamento muhalefeti hepten işlevsiz hale geldi.
O nedenle binbir türlü şaibeli seçime dayalı 16 Nisan Anayasasına bağlı uyum yasaları denilen düzenlemelere dahi ihtiyaç duymadan yeni bir devlet inşası koşar adım sürmektedir. Bu rejimin başarısı demokratik muhalefetin ezilmesi ile mümkün olacaktır.
TÜM HALK GÜÇLERİNİN BİRLEŞTİRİLMESİ ŞART
Bir çırpıda saydınız yaşananları... Karamsar bir tablo çiziyorsunuz, ancak nasıl çıkılacak buradan?
Herkes bu gidişatın kimseyi ayakta bırakmayacağının, tüm yıkıcılığı ile muhalefeti ezmeye niyetinin açıklığının farkında. Yaşanmışlıkların öğrettikleri var. 12 Eylül’ün yıkıcılığının şimdi 16 Nisan Anayasası ile daha da tahkim edildiğinin, ancak bunun toplum nezdinde bir güven ve meşruiyet taşımadığının herkes farkında. AKP’yi oluşturan güçler dahi bunun sürdürülebilir olmadığını gördüklerinden seslerini yükseltmektedir. Bu durum her ne kadar “metal yorgunluğu” vb. ifadelerle izah edilmeye çalışılsa da ortaya çıkan toplumsal tablo taşınmaz bir yüke dönüşmüştür. Dolayısıyla bu gidişatın tek çıkış yolu, tek parti rejiminin yaşanmaz kıldığı demokrasi ihtiyacı etrafında, tüm halk güçlerinin ve politik çevrelerin ortaklaşması, ortak mücadele içine girmesidir. Aslında halkın ihtiyacı, halkın sağduyusu, halk baskısı, muhalefet çevrelerini böyle bir demokrasi ortaklığına zorlamakta, şart koşmaktadır. Parlamento dışında oluşmuş sayısız inisiyatif ve platform, halk oluşumları bunu işaret etmiş, CHP liderinin yürüyüşü yalnız bırakılmamış, adalet talebi etrafında milyonlar birleşik mücadele için hazır olduklarını göstermiştir. Terörle, şiddetle, provokasyonla, hukuksuzlukla sindirilmek istenen, sessizlik suikastıyla sesi boğulmak istenen HDP de Vicdan ve Adalet Nöbetiyle yılmadıklarını, cesaretle halka ve ülkeye hizmet için çalışacaklarını göstermiş; bütün ayrıştırmalara karşı göğüs germe basiretini ortaya koymuştur.
BİRLEŞİK MÜCADELE NASIL SAĞLANACAK?
Bir birlik arayışı var, birlikte hareket etmesi gereken kesimlerden de bunun önemine dikkat çeken açıklamalar var. O zaman bu birlik neden gerçekleşmiyor?
Bu engel ‘halka rağmen siyaset yapma’ alışkanlığı olsa gerek. Ülkemizde siyaset yapma biçimi ne yazık ki böyle şekillenmiş, siyasi partiler temsil ettiği sınıf ve toplumsal kesimlerin dışında ve onlara rağmen bir kurgu, işleyiş içinde siyaset üretmiştir. Oysaki bugün çok daha net şekilde görülen durum ve ihtiyaç, bu siyasi güçlerin, halkın bir araya gelmesini, demokrasi, özgürlük, barış ve adalet gibi talepleri için bulundukları her yerde ortak mücadelelerini kolaylaştırmak gibi bir görevleri olduğudur. İdeolojik ya da programatik öncelikler bu demokratik görevin önüne geçmemelidir. Tek parti rejiminin yok ettiği demokrasi kavgası verilmeden, yani siyasi özgürlükleri kazanmak için bir mücadele içinde olunmadan, bu ortak paydada birleşmeden kazanılabilecek hiçbir siyasi tahayyül, öncelik yoktur. Ancak böylesi bir mücadele, işçileri ve halk yığınlarını kendisi, geleceği için bir kurtuluş ve yeniden inşa kavgasına sevk edebilir. Ancak böyle bir mücadele ortaklığı, ortak çıkarlar etrafında birleşmeyi, önyargıları kırmayı, öğrenmeyi ve yönetmeyi öğretebilir.
CHP ESKİ ANLAYIŞININ ETRAFINDA DOLANIYOR
Şimdiye kadar çeşitli birlik arayışları oldu, çeşitli çalışmalar yapıldı siz de ifade ettiniz... Bu anlamda gözler ‘Adalet Kurultayı’na çevrişmişti... Ama kurultaya çeşitli eleştiriler yapıldı. Siz katıldınız da kurultaya, nasıl değerlendirdiniz?
Şunun altını çizmek lazım, bu ülkenin ve halkın en temel sorunlarından biri bu tek parti rejimidir. Bu rejim yaşadığı sürece kimseye hayat hakkı tanınmayacaktır. Sadece bu durum dahi sorumluluğun aciliyetini yeterince anlatmakta, bu halk hareketinin ve mücadelesinin bir parti şemsiyesi altına girmekten öte bir durum gerektirdiğini göstermektedir. Yıllardır ana muhalefet olarak CHP böyle bir politik çizgi izlemiş, kendi çatısı altında toplanılmasını istemiştir. Geldiğimiz günümüzde nispeten bundan uzaklaşan bir çizgi sergileniyor gibi görünse de son yapılan Adalet Kurultayı da bu anlayışın etrafında dolanıldığını göstermektedir. Oysaki ihtiyaç bütün demokratik muhalefeti eşit ilişki ve sorumluluk içinde ortak payda olan demokrasi mücadelesinde birbirine eklenmesi, bir demokrasi ortaklığını başarmalarıdır.
‘DEMOKRASİ ORTAKLIĞI BULUŞMASI’ GERÇEKLEŞECEK
Peki nasıl olacak bu birlik, ortak mücadele? Siz DİB olarak ne öngörüyor ve ne öneriyorsunuz?
Söylediğimiz gibi bu mücadele, partilerin bir iktidar sorunu olmaktan öte bugün için halk hareketini ve toplumsal mücadele dinamiklerini oluşturma önceliğini taşımalı, hedeflemelidir. Adalet Kurultayında DİB olarak yaptığımız ‘Demokrasi İçin Adalet ve Örgütlü Toplum’ başlıklı atölyede sonuç olarak paylaşılan görüşler de bu durumu işaret etmiştir. Bunun için yapılması gereken, halkı birleştirici bir dil, parçalanmışlıkları giderecek bir ortaklaşmayı sağlamak olmalıdır. Bu ortaklaşmayı ‘Hayır Meclis’leri örneğinde olduğu gibi, mücadele dinamiklerinin olduğu her yerele, mahalleye, işyerine taşımak olmalıdır. Demokrasiye ihtiyaç duyan halktır ve bunu kazanacak olan yine kendisi ve mücadelesidir. Partilerimiz bunun için vardır ve bu birlikteliği kolaylaştırmakla görevlidir. Bunun adımları DİB çalışmasında atılmıştır ancak henüz çok yetersiz ve sınırlı bir durumdadır. Bütün toplumsal mücadele ve direnç dinamiklerini buluşturacak “Demokrasi Ortaklığı Buluşması”nı Ekim ayı sonlarında İstanbul’da gerçekleştirmeyi planlıyor, hazırlıklarını yürütüyoruz.
İKTİDAR 2019’U BEKLEMİYOR, BİZ NEDEN BEKLEYELİM
Bütün hukuksuzlukların karşısına 2019 seçimleri adres olarak gösteriliyor. Siz bu konuda ne söylüyorsunuz, birliğin adresi 2019 seçimleri midir?
16 Nisan sonrası yeni devlet inşasında 2019 cumhurbaşkanlığı seçimi hedef gibi gösterilse de takvimin böyle işleyeceği şüphelidir. KHK’lerle yönetmenin kolaylığına alışılmıştır ve bizim de alışmamız istenmektedir. Son çıkan 694 sayılı KHK meclisin devre dışı bırakıldığının adeta ilanıdır. İstihbarat doğrudan cumhurbaşkanına bağlanmış, milletvekillerinin anayasal dokunulmazlığı dahi Ankara Başsavcılığının uhdesine, dolayısıyla AKP Genel Başkanının inayetine terkedilmiştir. Muhalif görülerek keyfiyetle ihraç edilen bir akademisyen ders verdiği üniversiteyi sınavla kazanmakta ama kendisini rejim kollayıcısı gören bir rektör, yönetmelik değiştirerek kaydını engelleyebilmektedir. Keyfi ihraçlar, açığa almalar, sürgünler, açlık greviyle işini geri isteyenleri dahi cezaevine atarak susturmaya çalışmak, bütün bunlar 12 Eylül rejimini dahi sollayan bir despotizmin yansımalarıdır. Dolayısıyla böyle bir ortamda seçimlere dair güvenceli bir yaklaşım sergileyebilmek zordur. En azından bugün için vaziyet bunu göstermektedir.
Bu haliyle sözü edilen takvimlerin beklenmesi mümkün gözükmemektedir. Seçimler bu mücadelede önemli olmakla birlikte son referandumda yaşanan YSK müdahalesi kimsede bir seçim güvenliği olgusu bırakmamış, bu iktidar olduğu sürece bu koltuk terk edilmeyecektir duygusu güçlenmiştir. Bütün bunların üstesinden gelecek olan daha bugünden, gecikmeksizin, bu tek parti devleti inşasının önlenmesi, demokrasinin ve demokratik halk yönetiminin gerçekleşmesi, yeni demokratik bir Türkiye’nin kuruluşu için çalışmak, mücadele ve halk birlikteliğini sağlamak olmalıdır. Sözünü ettiğimiz ve gerçekleşmesini istediğimiz demokrasi ortaklığı böylesi bir mücadele programı ve takvimi oluşturarak hareket ettiği ölçüde seçimler de buna hizmet edecek bir sonucu ortaya çıkartacak bir güvenilirlikte olacaktır. Elbette muradımız geçmiş “eski Türkiye” değil, sorunlarını çözmüş, demokratik, eşit özgür bir ortak yaşamı güvenceye almış demokratik bir anayasası olan yeni Türkiye olacaktır.