Kürtler, bağımsızlık ve önlerindeki üç engel
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin 25 Eylül'deki bağımsızlık referandumu, Arap basınının en önemli gündemlerindendi.
Hazırlayan: Ali KARATAŞ
Irak Kürdistan Bölge Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’nin 25 Eylül'de yapılacağını ilan ettiği bağımsızlık referandumunun tarihi yaklaştıkça ilgi artıyor. Bölgeyi yakından takip eden Lübnanlı akademisyen Muhammed Nureddin, 1. Dünya Savaşı'ndan sonra bölgedeki en önemli coğrafik değişiklik olan Sudan’ın bölünmesinden sonra en önemli değişikliğe aday bölgenin Irak Kürdistan Bölgesi olduğunu yazdı. Tartışmalı bölgeler hariç Kürdistan Bölgesel Yönetiminin coğrafi sınırlarının anayasada prensipte çizildiğini belirtti ve Kürdistan bölgesinin hükümeti, parlamentosu, ordusu, geleneği, dili ve yaptığı açıklamalarla özerk idarede tam ve uzun bir tecrübeye sahip olduğuna dikkat çekti.
Nureddin, bağımsızlığın önündeki engelleri ise şöyle özetledi; “Kürdistan Bölgesinin bağımsızlığını kazanması için üç engel var. Bunlardan birincisi Bağdat’taki merkezi hükümetin kabul etmesi. Merkezi hükümetin kabulü dışında bağımsızlık ilanı, bitmeyen savaşlar anlamına gelir. İkincisi bağımsızlık ilanı; çevre ülkelere Türkiye’ye, İran’a, Irak’a ve bir ölçüde Suriye’ye düşmanlık beyanı olacaktır. Üçüncü engel yeni devletin Birleşmiş Milletler'de ve Güvenlik Konseyi'nde tanınmasıdır. Kürt bölgesel yönetiminin dışında bulunan Kerkük’ün il meclisinin referanduma katılma kararı ise yeni tartışmaları ve çatışmaları doğuracak gibi.”
ABD’NİN YENİ KORKUSU
Bölgedeki diğer bir önemli gelişme ABD uçaklarının Hizbullah ve Suriye rejimiyle anlaşarak silahlarını teslim eden ve Kuzey Kalamun’u tahliye eden IŞİD üyelerini bombalaması. Arap dünyasının tanınmış yazarı Atwan; ABD için sorunun IŞİD’lilerin bir yerden bir yere taşınması olmadığını, meselenin burada Hizbullah’ın bir anlaşma yapmış olması olduğunu yazdı. Atwan, anlaşmanın Irak’ın eski başbakanı Maliki ile şu anki Başbakan İbadi’nin arasını açtığına dikkat çekti. Atwan, ABD’nin korkusunun IŞİD ile Hizbullah arasında beklenmedik yazılı olmayan bir anlaşmanın önümüzdeki günlerde ortaya çıkması olması olduğunu vurguladı.
KATAR KRİZİNDE YENİ EVREYE DOĞRU
Rai al Youm gazetesi ise Kuveyt’te Aralık ayında yapılacak Körfez İşbirliği Örgüt toplantısını baş yazısında işledi. Otuz sekizinci Körfez zirvesinin aralık ayında Kuveyt’te toplanıp toplanmayacağını bilinmediğini yazan gazete, toplantı gerçekleşse bile öncekiler gibi olmayacağı değerlendirmesinde bulundu. Yazıda, “Burada bu zirvenin bir önceki zirve olan otuz yedinci zirve gibi olmayacağına ve onun gibi kalabalık geçmeyeceğine ve ağır sürprizlere gebe olduğuna yönelik işaretler var” dedi.
KÖRFEZ ZİRVELERİNİN SONUNA DOĞRU MU?
Başyazı
Rai Al Youm
Otuz sekizinci Körfez zirvesinin Aralık ayında Kuveyt’te toplanıp toplanmayacağını bilmiyoruz. Şimdiye kadar bildiğimiz Katar’ı boykot eden üç devlet pozisyonlarını koruyorlar. Önümüzdeki günlerde önlemlerde yeni yükselişler yaşanacak.
Daha önemli olan diğer bir soru bu zirvenin geleceğiyle ilgili. Bu zirve toplanacak mı veya toplanmayacak mı? Ve kimler katılacak? Katar devleti ve Emiri Şeyh Temim Bin Hamad davet edilecek mi, edilmeyecek mi? Boykotçu ülkelerin liderleri daha önceki zirvelerde olduğu gibi onunla aynı masada oturacaklar mı?
Belki de bazıları, bu soruların erken sorulduğunu savunuyor. Çünkü zirve üç ay sonra toplanacak. Bu tarihten önce birçok şeyin değişmesi mümkün. Fakat dışişleri bakanlarının daha önce toplanması ve Riyad merkezli konseyin hareketlenmesiyle düzenlemeler yapılması ve Nihai tebliğde yer alacak ana fikirlerin bu zirveye hazırlıkların aylar öncesinde başlanması bu soruya verilecek olumlu cevabı doğrulamıyor.
Burada bu zirvenin bir önceki zirve olan otuz yedinci zirve gibi olmayacağına ve onun gibi kalabalık geçmeyeceğine ve ağır sürprizlere gebe olduğuna yönelik işaretler var. Bazı karamsarlıklar kesinlik derecesine gidebilirler. Toplantının yapılma şansı gerçekten sınırlı olması var olmayan bir durum değil.
Birçoklarının güvendiği ve krizi çözmek için önemli bir atılım olan ve ondan öğrenmek gereken Kuveyt arabuluculuğu çıkmaza girdi. Belki Kuveyt Emiri’nin Washington’a şimdiki ziyareti ve Donald Trump ile perşembe günü için kararlaştırılan buluşma yeni bir atılım için son şans olabilir. ABD Başkanı Trump ile Suudi Kralı arasında gerçekleşen telefon görüşmesinde Trump, İran tehdidini önlenmesi için Körfez krizinin diplomatik yollarla bitirilmesini istedi.
Körfez kaynakları Rai Al Youm gazetesine, “Katarın Körfez İşbirliği Konseyine üyeliği konusunu çalıştığını” aktardılar. Burada bu meseleyle ilgili iki çalışma var; Birincisi krizin şiddetlenmesinden sonra konseyden çekilme kararı alması. Boykotçu ülkelerin Katar’a yönelik daha güçlü önlemler almaları. Suudi Arabistan’da Katar’ı Emir Şeyh Abdullah Bin Ali es Sani’nin temsil etmesi. İkincisi son ana kadar Körfez İşbirliği Konseyinde kalmak için çaba gösterilmesi ve meselenin çözümünün diğer tarafa bırakılması.
Bir sonraki Körfez zirvesi belki de Kuveyt Emiri’ne “arabuluculuk baş ağrısına” ek olarak yeni bir baş ağrıları ekleyecek. Emir, Körfez İşbirliği Konseyi’nin birliğini ve bütünlüğünü korumak için tecrübesi ve isteğinden kuşku duymayan bir lider. Lakin bize göre kriz geri dönülmez bir sürece girdi. Çözümü neredeyse imkansız hale geldi.
IRAK YENİ ZORLUKLARLA KARŞI KARŞIYA
Muhammed Nureddin
Alkhaleej
Irak, içerde ve bölgede dengeleri değiştireceği tahmin edilen birçok önemli ve belirleyici gelişmeden sonra tekrar önem kazanmaya başladı.
Bu gelişmelerin başında terörist örgüt IŞİD’e karşı mücadele geliyor. ABD eski Başkanı Barak Obama’nın döneminde Irak ordusunun üç yıl önceki çöküşünden sonra tekrar toparlanmasını ve toprakları hızlı bir şekilde kurtarmasını tasavvur etmek mümkün değildi.
IŞİD’İN BİTMESİ ZAMAN MESELESİ
Irak tümden IŞİD’den kurtarılmadı. Lakin Ramadi’nin, Felluce’nin, Tikrit’in, Musul’un ve şimdi de Telafer ve çevresinin alınmasıyla Irak’ın az bir kısmı IŞİD’in kontrolünde kaldı. Mesele kesinlikle zaman meselesidir ve bu uzun sürmeyecek.
Şüphesiz ki IŞİD’in Irak’ta çökmesi örgütün Suriye’deki ve bulunduğu her yerdeki durumunu etkileyecek. Lübnan’da ve Lübnan-Suriye sınırında varlığını sona erdirmede dahil. Örgütün düşmek üzer olan Rakka’dan çekilme hassas durumunu eklersek IŞİD son nefesini verme durumunda olacak. Deyr ez Zor örgütün son karargahı kalacak.
IŞİD SONRASI ZORLUKLAR
Irak’ın IŞİD’den tümden kurtarılması için zamana ihtiyaç var. Lakin bu durum yeniden sosyal ve siyasal sözleşmeyle ilgili zorluklar ortaya çıkarıyor. Zorluk, bütün bileşenlerin kaygılarını içeren yeni bir formül bulunması ve tüm etnik kökenleri, mezhepleri ve politikaları ile bağları olan tek bir Irak vatanı olmasıyla ilgili.
Birinci zorluk, IŞİD’den kurtarılmasından sonra herkesin farklı kimliklerini koruyan ve saygı gösteren demokratik bir sistem kurulması. Buda tabi bu durum geçmiş yıllarda geçmiş yıllarda patlayan “tıkanıklığın mirasının gölgesinde” kolay değil.
Irak’ın tüm yönleriyle karşı karşıya kalacağı ikinci büyük başlık Kürdistan bölgesi başkanı Mesud Barzani’nin bölgenin geleceği için bağımsızlık isteyip istemediğine yönelik 25 Eylül için çağrı yaptığı referandumdur.
SUDAN’DAN SONRA ADAY KÜRDİSTAN
Arap bölgesinde temel dönüşümlerden olan Sudan’da güneyin kuzeyden tamamen bağımsızlığını alması birinci dünya savaşından sonra bölgedeki tek coğrafik değişiklik değildir. Irak Kürdistan Bölgesi bölgede ikinci coğrafik değişiklik için ikinci “favori” adaydır. Bölgesel yönetim bağımsızlığını ilan etmek için “gerekli bütün şartlara” sahiptir. Tartışmalı bölgeler hariç Kürdistan Bölge Yönetiminin coğrafik sınırları anayasada prensipte çizildi. Bölge; hükümeti, parlamentosu, ordusu, gelenek, dil ve yaptığı açıklamalarla özerk idarede tam ve uzun bir tecrübeye sahiptir.
BAĞIMSIZLIĞIN ÖNÜNDEKİ ÜÇ ENGEL
Kürdistan Bölgesinin bağımsızlığını kazanması için üç engel var. Bunlardan birincisi Bağdat’taki merkezi hükümetin kabul etmesi. Merkezi hükümetin kabulü dışında bağımsızlık ilanı, bitmeyen savaşlar anlamına gelir. İkincisi bağımsızlık ilanı; çevre ülkelere Türkiye’ye, İran’a, Irak’a ve bir ölçüde Suriye’ye düşmanlık beyanı olacaktır. Bu ülkelerin muhalefeti gölgesinde bağımsızlık ilanı,“yeni devletin karadan ve havadan boğulması ve kuşatmaya maruz kalması” anlamına gelecektir. Bu ülkeler şu ana kadar böyle bir muhalefet gösterdiler. Üçüncü engel yeni devletin Birleşmiş Milletlerde ve Güvenlik Konseyinde tanınmasıdır. Bu şu ana kadar mevcut gözükmüyor.
Bunun için nerede olursa olsun aralarında Kürt halkının da bulunduğu “Ulusların kendi kaderini tayin hakkının” gölgesinde bağımsızlığın ilanı şu ana kadar Kürtlerin de nasıl sağlayacaklarını ve engelleri aşacaklarını bilmediği olumlu bir atmosfer gerektirir.
IRAK İLE HİZBULLAH ARASINDAKİ İHTİLAF
Abdulbari Atwan
Rai Al Youm
Irak Başbakanı Sayın Haydar el İbadi ile Hizbullah’ın Genel Sekreteri sayın Hasan Nasrallah arasındaki ihtilaf, “Kuzey Kalamun anlaşması” zemininde ortaya çıktı. “Anlaşma”, 310 IŞİD militanının ve ailesinin doğu Irak sınırında bulunan Bukemal’e gitmelerine izin veriyor. İki taraf arasındaki ihtilaf türünün ilk örneği. ABD öyle ya da böyle bu ihtilafın arkasında duruyor.
IŞİD karşıtı uluslararası koalisyonun sözcüsü Albay Ryan Dillon, ABD koalisyon uçaklarının 17 otobüs ve 11 araçtan oluşan topluluğun hedeflerine doğru devam etmelerini engellemek için yolu ve küçük bir köprüyü bombaladıklarını açıkladığında “İhtilafın arkasındaki ABD desteğini” dile getirmiş oldu. Yetkili; her an başka bir bombardımanın gerçekleşebileceğini, çünkü ABD teröristlerin bir yerden başka bir yere taşınmasına ve teröristler için güvenli limanlar oluşturmasına izin vermediğini vurguladı.
SORUN HİZBULLAH’IN ANLAŞMASI
ABD tarafında asıl sorun, anlaşmanın bizzat Hizbullah’la ve Suriye yönetimin onayıyla gerçekleşmiş olması. Örgütün üyelerinin bir yerden başka bir yere taşınması değil. Bu örgütün büyük sayıda üyesi Musul savaşından sonra Kürdistan Bölgesine geçerek yönetimine teslim olmuşlardı. Suriye’nin kuzey batısında Menbic’ten IŞİD üyelerinin çıkmalarına ve el Bab ile Halep’e gitmelerine izin verilmişti. ABD ne bu adıma karşı çıkmış ne de öldürülmelerini talep etmişti.
MALİKİ İLE İBADİ KARŞI KARŞIYA
Anlaşma çerçevesinde Irak’ta ortaya çıkan bölünme teorisini doğrulayan gelişme, kanun devleti listesine liderlik ve cumhurbaşkanına yardımcılık yapan Nuri el Maliki’nin anlaşmaya karşı çıkan Sayın Abadi’ye verdiği yanıttır. Maliki; Abadi’nin anlaşmanın Suriye için olduğunu ve Irak’la ilgisi olmadığını söyleyerek Irak halkına hakaret ettiğini belirtti.
El Maliki’nin sözlerinde daha da endişe verici olan “ IŞİD’ten yüzlerce kişinin Peşmergeye silahlarını teslim ettikten sonra Telafer’den çekilmelerine izin verildi” sözleri. “Irakta anlaşma caiz ama Suriye’de haram mı?” sorusunu sordu.
ABD YENİ İTTİFAKLARDAN KORKUYOR
ABD’nin korktuğu önümüzdeki günlerin IŞİD ile Hizbullah arasında beklenmedik yazılı olmayan bir anlaşmaya şahit olması. Amerika ve müttefiklerine karşı savaş yürütmeleri. Belki de Deyr Ezzor kentinin ABD’nin Irak’ı işgal ettiği 2003’te ABD karşıtı direnişçilerin toplanma merkezi olduğunu hatırlatmak faydalı olabilir.
Bu senaryo bazılarına mantık dışı gelebilir ki bu gerçek. Lakin Suriye ve Irak topraklarında gerçekleşen bütün ittifaklar mantıklı mı? Siyaset ve saha defalarca değişmedi mi? ABD Irak’ta daha önce IŞİD’e kucak açmadı mı? Müttefikleri onu Suriye krizinin başlarında, rejimin devrilmesini hızlandırmak için desteklemediler mi? Suriye Irak direnişini ABD işgaline karşı desteklemişti. Onlara destek vermiş ve sınırdan geçişlerini kolaylaştırmıştı. Bunların büyük çoğunluğu aşır radikaldi.