21. yüzyılda, kapitalist ABD ırkçılığından yansımalar
Çeviri: CounterPunch dergisinden Paul Street’in Charlottesvılle olaylarına giden ABD’deki ırkçılığı anlattığı yazı
Paul STREET
CounterPunch
Beyaz bir ailenin 1 dolarına karşı siyah bir ailenin ortalama gelirinin 7 sent olduğu ve ılımlı bir slogan olan “Siyahların hayatı önemlidir”in tartışmaya açık olduğu düşünülen Amerika Birleşik Devletleri bir hayli ırkçı bir ulustur.
21. yüzyıldaki bu ulusal ırkçılığın doğasını kavramak, ırkın etkilediği farklı kademeleri incelemek gerekir.
Kademelerden biri ulusun söylemsel ve sembolik yüzeyindedir. Bu dil, imge, işaretler, elit insanların rengi, temsil edilme ve semboller ile ilgilidir.
Daha derindeki kademe ise kurumsal ve yapısaldır. İş gücü piyasalarının, finansal sektörün, emlak sektörünün, eğitim sisteminin, ceza adaleti kompleksinin, askeri devletin, kurumsal sistemin, egemen medyanın ve kapitalizmin ırksal baskı ve eşitsizliği nasıl koruduğu ve derinleştirdiği ya da azalttığı ile ilgilidir.
IRKÇILIK ÖNEMLİ YENİLGİLER YAŞADI
Yüzeysel ve sembolik düzeyde ırkçılık, 1950’lerin ortalarında ve sonrasında Sivil Haklar Hareketinin yükselişinden bu yana ABD’de önemli yenilgiler yaşadı. Toplumsal fanatiklik ülkenin kolektif bir biçimde oluşturulmuş toplumsal kültüründe büyük ölçüde yenildi.
Ön yargılı beyazlar, ırkçı düşüncelerini açıkça dillendirdiklerinde toplum içinde küçük düşürülmeyle karşı karşıya kaldı ve ‘Yalnızca Beyazlar’ tabelaları yarım yüzyıl önce söküldü.
Olumlu bir şekilde sunulan siyah yüzler, halka açık yerlerde, ulusal medyada ve siyasi ortamda giderek artan bir biçimde görünür oldu. Kölelik ülkesi olan Birleşik Devletler, kKasım 2008’de siyah bir aileyi Beyaz Saray’a taşıdı.
Genel olarak güneyde bile, ırkça karışık siyah bir çift, beyazlardan gelecek şiddet ve hakaretlerden korkmadan şehrin sokaklarında dolaşabiliyor.
Eskiden sadece beyaz öğrencilerden oluşan Kentucky Üniversitesi basketbol takımı, NCAA şampiyonasında düzenli olarak on binlerce beyaz fan ve beyaz ponpon kızın çığlıkları arasında siyah takımlarla yarışıyor. Dixie’nin kalbinde futbol şampiyonu olan Alabama Crimson Tide’a siyah oyuncular hakim.
Amerika’nın büyük şehirlerindeki televizyon haber ekipleri karışık ırktan oluşan insanlardan oluşuyor. Akıllı ve yakışıklı siyah bireylerin görüntüleri reklamlarda, halkla ilişkiler ve insan kaynakları programlarında standart hale geldi.
KURUMSAL IRKÇILIK DEVAM EDİYOR
Fakat, bununla birlikte kamusal ve temsili düzeyin altındaki kurumsal ve toplumsal kademedeki ırkçılık hâlâ canlı. Irkçılık, toplumsal ve kurumsal güçler ve süreçte daha gayrişahsi ve daha görünmez bir şekilde faaliyet göstermeye devam ediyor ve bu yollarla ‘geçmişte yaşanmış olan’ siyah olmanın dezavantajlılığı giderek arttırılıyor.
Bu daha derinde olan ırkçılık, kapitalist Amerika’nın toplumsal, politik ve kurumsal sinir sistemine yerleşmiş fakat bu, ana akım medya ve diğer toplumsal yorumcular tarafından pek de fark edilmemektedir. Yaygın olarak belgelenmiş ırkçı ön yargılar, gayrimenkul satışı ve kiralamada, okulların büyük bir çoğunluğuna yerel mülk zenginliğine göre fon sağlanmasında, standartlaşmış testlerden yüksek skor almaya odaklanan Neodickens’cı ezberci eğitim politikalarında ve buna bağlı olarak ağırlıklı olarak siyahların gittikleri okullarda sıfır toleranslı disiplin uygulamalarının aşırı kullanımında; siyah ve yoksul çocukların aşırı kalabalık ve tecrit edilmiş getto okullarında toplanmasında; işe alım ve terfilerde öne çıkan ırk ayrımcılığında; ırkçı “Uyuşturucuya Karşı Savaş” kampanyaları ve bununla bağlantılı olarak gerçekleşen, kitlesel siyah tutuklama ve ceza kampanyalarında kendini gösteriyor.
Cezaevi tarihi ve suç kayıtlarındaki renk damgası yüzünden milyonlarca siyah Amerikalı istihdam, konut, eğitim ve diğer fırsatlar için sayısız “yeni Jim Crow*” engeline maruz kalıyor.
RENK KÖRLÜĞÜ MİTOLOJİSİ
Konut ve eğitimdeki fiili apartheid/ırk ayrımcılığı, Oprah Winfrey ve Obama gibi son derece başarılı ve kamusal alanda görünür olan siyah Amerikalıların yükselişi ile desteklenen “renk körlüğü” mitolojisinin altında kalan kurumsal ırkçılığın, çok bilinmese de, temelini oluşturuyor.
Bunun nedeni ikametin, ekonomik durum ve fırsata güçlü bir şekilde bağlı olması.
Fakir ve işçi sınıfından siyahları “down state/aşağı eyaletler” (Illinois) ve “upstate/yukarı eyaletler” (New York ve Michigan) cezaevleri de dahil olmak üzere sınırlı sayıda coğrafi bölgede toplayarak uygulanan fiili apartheid, siyahları orantısız bir şekilde en düşük sosyoekonomik koşullarda yaşamaya mahkum ediyor. Ayrıca birçok beyaz için siyahların yaşadığı tecrübeyi görünmez kılıyor.
Bu durum, birçok beyaz Amerikalıyı medya tarafından üretilen, fantastik biçimde abartılı ve toplumsal olarak bağlamından koparılmış siyah başarı ve güç hikayelerine (LeBron James, Oprah Winfrey, Barack Obama) ve akşam haberlerinde “iyi siyah” muhabirler tarafından duyurulan şişirilmiş “kötü siyah” suçlu ve katil imgelerine daha kolay inanır hale getiriyor.
BEYAZLARIN SÖMÜRÜ TARİHİNİ İNKARI
Temsili ve sembolik yüzeyin altında yaşanan toplumsal ırkçılığın bir diğer eleştirel ve hafife alınmış kısmı ise beyaz çoğunluğun, uzun siyah kölelik tarihindeki kitlesel ırkçı emek sömürüsünün işkence sistemini inatla reddetmesidir. İşçi sömürüsü (Tarihçi Edward Baptist’in belgelediği gibi, Amerikan endüstriyel kapitalizminin erken yükselişinin anahtarıdır), 1861’de Konfederasyon’un ayakta kalması için ortaya çıkmış ve ABD’nin güneyinde iç savaşa kadar hüküm sürmüştür.
Beyazlar arasındaki yaygın varsayımda oldukça ırkçı bir şey var: Birleşmiş Devletlerin beyaz çoğunluğu yüzyıllarca süren aleni bir şekilde ırkçı ve acımasız zulüm ve sömürü sonucunda ortaya çıkan keskin ve tekil siyah dezavantajlarının onarılması için siyah Amerika’ya hiçbir şey borçlu değil.
SERBEST PAZAR TARİHTEN BAĞIMSIZ DEĞİL
Kapitalizmi akıllıca ve dürüst bir biçimde inceleyen herkes bilir ki ekonomik aktörlerin “serbest pazar” olarak adlandırılan şeyden şu anda ve gelecekte ne alacakları, geçmişte bu pazara ne getirdikleri ve ne kadar getirdikleri ile ilgilidir.
Ve beyazlar ve siyahların geçmişte yaşananlardan getirdikleri sivil haklar sonrası kurulan mevcut sözüm ona “renk körü” ve “eşit fırsatlar” piyasası (Egemen neoliberal otoriteler ve ideolojinin ‘ırksal kaygıların’ ötesine geçilmesi gerektiğini belirttiği ) gözle görülür bir biçimde çok da ‘tarihte kalmış’ olmayan yıllar ve yüzyıllarca süren açık ırksal baskı tarafından şekillendirildi.
Tarihsel olarak birikmiş kaynaklar ile mevcut ve gelecekteki başarı arasındaki ilişkideki bilinenler göz önüne alındığında geçmişteki ile şimdiki ırkçılık arasındaki keskin ayrım günümüzdeki beyaz üstünlükçü ideolojik üstyapısının bir parçası olarak düşünülmelidir.
ABD kapitalizmi ırksal ayrımcılık gözetilmeden idare edilmiş olsa bile ki -pek çok ses ve verinin gösterdiği gibi öyle değil- süper zengin beyaz kapitalistler başta olmak üzere beyaz Amerika’nın yüzyıllarca siyah Amerika’ya yapılan acımasız hırsızlıkla masanın kendi tarafına yığdığı poker fişlerinin sorusu hep var olacak.
Bu fiş fazlaları, ‘geçmişteki günlerin’ kalıntılarından bağımsız değildir.
CHARLOTTESVİLLE’DEKİ ÜÇ İTİCİ GÜÇ
Sembolik yüzeydeki tarihi argümanın altında, Ohio’daki genç adam da dahil olmak üzere Charlottesville’e akın eden ırkçı beyaz milliyetçilerin deliliklerinde üç kuvvet itici güç oldu.
Birincisi, korku temelli algı: Siyahların öne geçmesi, ‘psikolojik savaşın’ ihlal edilmesi ve beyaz orta ve üst sınıf liberal ve elit solun yardımıyla iyi çalışkan beyaz Amerikalıları önemsiz kılması tehdidi.
İkinci itici güç sağcı, faşist, beyaz üstünlükçü ve “alternatif sağ” (neofaşist) medyadır;
FOX News’tan Alex Jones ve Brietbart’ın radyo programı, web sitelerine kadar şok edici sayıda beyaz milliyetçi ve Neonazi nefret grubu bulunmaktadır. ‘Kan ve toprak’ın zehirli üreticileri beyaz milliyetçililer, beyaz ırkçı düşüncenin ateşini körüklüyor; hain liberaller ve solcu elitlerin (Arkadan bıçaklayan beyaz ırk hainler), beyaz olmayan insanları yükseltirken beyazları aşağı ittiği paranoyak komplocu hissini besliyor.
TRUMP FAKTÖRÜ
Üçüncü itici güç ise yarı-faşist Trump fenomeni ve başkanlığı. Ulusal ırksal iyileşme ve birlik konularında daha etkin ve endişeli olan Trump’ın Charlottesville’deki faşist protesto ve şiddet olaylarına verdiği yanıttaki liberal çağrıda naif bir şeyler vardı. Trump, Ku Klux Klan mitinginde tutuklanan bir babadan gelen, Barack Obama’nın ABD’de doğmaması üzerinden ırkçı “kan ve toprak” argümanını ilerleterek başkanlık seçiminde avantaj sağlayan bir başkan. Bir emlak geliştiricisi olan Trump’ın siyahların parasını idare etmesini istemediğini (Bu rolde Yahudileri tercih ediyor) işitildi ve ırkçı konut ayrımcılığı yüzünden defalarca dava açıldı.
Bu sebepten, Trump, beyaz-milliyetçili hareketin Beyaz Saray’daki ilk şampiyonları olduğuna inanmaları için iyi nedenler verdi.
Tabii ki, Trump beyaz üstünlüğü, bağnazlığı ve Nazizmi doğru bir şekilde kınamayı başaramadı ve Charlottesville’deki ırkçı şiddet olaylarına yönelik suçlamayı ‘alternatif-sağa’ çaldığı köpek düdüğüyle gizledi.
Peki tazminatlar (Amerikan emperyalizmi tarafından milyonlarca / milyarlarca insanın harap olduğu diğer ülkeler ve Yerli Amerikalılar için de geçerli) kapitalizm diye adlandırılan sınıf kurallarının geçerli olduğu ABD rejiminde düzgün ve anlamlı bir şekilde yürütülüyor mu?
Ekolojik olarak sürdürülebilir bir ekonomiye ve topluma geçiş talep edildiği için cevap neredeyse kesinlikle hayır.
“Yüzde birlik” kesimin (kapitalist yönetici sınıf için edebi bir adlandırma) sadece servetleri değil her şeyden önce “bizim” (kendi) siyasi ekonomimizin yapılanmasındaki hakimiyetlerinin kaldırılması için devrimci bir talep düşünülmeli ve bu çok ırklı işçi sınıfı mücadelesiyle birleştirilmeli. Zenginlik ve iktidarın geniş bir şekilde yeniden dağıtılması ve halkların sosyalizmi için verilen mücadele ile iç içe olmalıdır.
*Jim Crow, İngiliz Komedyen Thomas Rice’ın 1828’de yarattığı ‘Geri zekalı, ilkel, her türlü aşağılanmaya maruz kalan zenci tiplemesi’.
(Kısaltarak çeviren: Elif Özmen Belek)