Hak savunucuları cezaevinde hak ihlalleriyle karşı karşıya!
Büyükada'da gözaltına alınıp tutuklanan hak savunucuları, cezaevinde birbiriyle dahi görüştürülmüyor, her türlü sosyal aktiviteden mahrum bırakılıyor…
Cansu PİŞKİN
İstanbul
Hak Savunucuları Türkiye, İstanbul Büyükada'da “insan hakları savunucularının korunması dijital güvenliği” konulu çalışma toplantısı sırasında gözaltına alınan 10 insan hakları savunucusundan 8’inin tutuklanmasına giden süreçte yaşananlar, ilgili kurumlar ve kişiler hakkında bilgilendirme yapmak, medyadaki eksik ve yanlış yayın içeriklere dair soruları cevaplamak ve güncel bilgileri paylaşmak adına Galatasaray’daki Limonlu Bahçe’de basın açıklaması düzenledi. Hak savunucularının birbirleriyle dahi görüştürülmediğininin, cezaevinin belirlediği 1'er kişi ile kaldıklarının her türlü sosyal aktiviteden mahrum bırakıldıklarının açıklandığı basın toplantısında cezaevinde birçok hak ihlaliyle karşı karşıya bırakılan hak savunucuları için Evrensel, Cumhuriyet ve BirGün gazetelerinin mektup kampanyası başlattığı duyuruldu.
Çeşitli hak kuruluşlarından katılımcıların 2 Temmuz’da Büyükada’da bir otelde düzenledikleri toplantıyı 5 Temmuz’da basan polis, 10 hak savunucusunu gözaltına aldı. Gözaltına alınmalarından 5 saat sonra haklarında gözaltı kararı verilen 10 hak savunucusundan 6’sı 18 Temmuz’da çıkarıldıkları mahkemece “Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” ve “silahlı terör örgütüne üyelik” iddialarıyla tutuklanarak cezaevine gönderilirken 4’ü serbest bırakıldı. 21 Temmuz’da savcı, dört hak savunucusunun serbest bırakılmasına itiraz etti ve haklarında yakalama kararı çıkartıldı. Evlerinden gözaltına alınan İlknur Üstün ve Nalan Erkem 23 Temmuz’da tutuklandı. 25 Temmuz'da savcının itirazı üzerine yeniden mahkemeye çıkarılan Nejat Taştan (Eşit Haklar İzleme Derneği) ve Şeyhmus Özbekli (Hak İnisiyatifi) ise haftada iki gün adli kontrol şartıyla ve yurtdışına çıkış yasağıyla serbest bırakıldı. Tutuklanan hak savunucularından Özlem Dalkıran (Helsinki Yurttaşlık Derneği), Peter Steudtner (Almanya vatandaşı insan hakları eğitimcisi), Ali Gharavi (İsveç vatandaşı insan hakları eğitimcisi), Veli Acu (İnsan Hakları Gündemi Derneği), Günal Kurşun (İnsan Hakları Gündemi Derneği), İdil Eser (Uluslararası Af Örgütü Türkiye Direktörü) ve Nalan Erkem (Helsinki Yurttaşlık Derneği) halen Silivri 9 No’lu F Tipinde, İlknur Üstün (Kadın Koalisyonu) ise Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutuluyor.
‘TUTUKLAMALAR HAK SAVUNUCULARINA GÖZ DAĞI’
Toplantının ilk oturumunda Helsinki Yurttaşlık Derneği'nden Emel Kurma ile İnsan Hakları Ortak Platformu (İHOP) koordinasyonundan Feray Salman genel süreci anlatırken adli kontrol şartıyla serbest bırakılan Nejat Taştan gözaltı ve mahkeme sürecinde yaşananlara ilişkin bilgi verdi.
Büyükada’daki toplantıya işleri dolayısıyla katılamadığını belirterek söze başlayan Emel Kurma, “Hasbelkader buradayız” diyerek durumun vehametini özetledi. İnsan hak örgütlerinin dayanışma boyutunun sınır aştığını, bu nedenle yalnızca Türkiye'deki örgütlerle değil uluslararası örgütlerle ortak çalıştıklarını vurgulayan Kurma, “Bizim sınır tanımazlığımız ülke, dil, din sınırı tanımaz. İnsan hakları mücadelesi ülke içinde kalmaz” dedi. Kurma, hak savunucularının tutuklanmasını ise, hak mücadelesinin yıldırılması, bununla uğraşan insanlara gözdağı verilmesi olarak değerlendirdi.
‘HAK SAVUNUCULARININ KORUNMASI DEVLETİN GÖREVİDİR’
Ağırlıklı olarak medya tarafından yürütülen ve haksız hedef göstermelere neden olan operasyonu eleştiren Feray Salman bilmeyenler için İHOP’u anlattı. İHOP’un Türkiye’de insan hak ve özgürlükleri ve demokrasinin gelişmesi alanında çalışan hükümet dışı 5 kuruluş tarafından 2005 yılında oluşturulduğunu belirten Salman, İHOP’un ilerişim, payleşım, dayanışma ve birlikte çalışma ağı olduğunu söyledi. 2 Temmuz’da başlayıp 7 Temmuz'a kadar sürmesi planlanan atölye çalışmasının kararının Nisan 2017’deki İHOP olağan toplantısında alındığını söyleyen Salman, toplantının amacının hak savunucularının iletişim ve bilgi güvenliği konusunda bilgilendirilmesi, deneyimlerinin paylaşılması ve stresle baş etme konusunda hak savunucularının kapasitelerinin arttırılması olduğunu vurguladı. Hükümete yakın basında çıkan “sır goplantı” başlıklı haberlerini de eleştiren Salman, “Bunun bir sır toplantı olmadığını gelip sorsalar öğrenirlerdi. Hak savunucularının korunması devletlerin en temel ödevlerinden bir tanesidir. Çünkü insan hakları alanı can acıtır. Mağdur ettiğinizin mağduriyetini ortaya çıkarmak tehlikeli bir iştir devletin görevi de bunları korumaktır. Bütün toplantılarımız insan hak değerlerine dayalı biçimde yapılan meşru toplantılardır” dedi.
Uluslararası Af Örgütü ve İHOP’un TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı ile tutuklamalara ilişkin görüşmeler yaptığını ancak bu görüşmelerden henüz bir sonuç alamadıklarını aktaran Salman, hak savunucularının gözaltına alındığı andan beri siyasete yön verenlere toplantının ne olduğu, gözaltındaki hak savunucularının kim olduğuna dair bilgi notları gönderdiklerini de söyledi.
‘HUKUKUN İŞLEMESİNİ BEKLİYORUZ’
Haftada 2 kez imza ve yurtdışı çıkış yasağı ile serbest bırakılan Nejat Taştan, “Ben neden burdayım, arkadaşlarım neden cezaevinde” diye sorarak başladı. Taştan, Büyükada’da düzenlenen toplantıyı ve yaşananları şu şekilde anlattı:
“2 Temmuz pazar öğleden sonra toplantıya 3 farklı çevirmen getirildi dışarıdan.. Toplantı yaptığımız yer yan tarafında insanların havuza girdiği, etrafı camla kaplı bir salondu. Biz havuza girenlerin sesini çok rahat duyuyorduk onlar da bizi. Kapımız açıktı. Veri koruma ve stresle baş etme üzerine 2 gün boyunca Peter ve Ali bize bildiklerini, biz de sorunlarımızı anlattık. Otel görevlileri çay, kahve servisi yapıyordu ve kapımız açık şekilde duruyordu ‘gizli’ yapılıyor denen toplantıda. Çarşamba günü açık kapıdan 20-25 polis içeri girip yüksek sesle ‘herkes ayağa kalksın, duvara dönün, telefona dokunmayın’ dediler. ‘Gizli’ denen toplantıda telefonlarımız açıktı, sosyal medyada paylaşım yapıyorduk. 09.30-10.00 arası gözaltına alındık o saatten sonra tuvalet ihtiyacını bile polis eşliğinde karşıladık. 14.30’da aramalar bitti, gözaltına alındık ailelerimize haber vermemiz engellendi. Ertesi gün saat 14.30’a kadar kimseye haber vermemiz istenmedi. 2 gün karakollarda kaldık. 7 Temmuz akşam üstü Vatan Caddesi’ndeki Terörle Mücadele Şubesi’ne götürüldük. 9 gün boyunca tek bir soruyla karşılaşmadık; parmak izi, yazı örnekleri alındı onun dışında yattık. Siz dışarıda daha çok yorulmuşsunuzdur. Tam bir yatma haliydi. Yatacak yer açısından ise bir yatakta 2 kişi yattığımız, 3 kişilik hücrede 6 kişi kaldığımız oldu. 12. gün polisler ifadelerimizi almak için geldiler 5 soru soruldu. ‘Neyi gizlemeye çalışıyordunuz’ gibi 4’ü standart 1’i farklı soru sordular hepimize. Örneğin Günal için iç güvenlik yasa tasarısı çıktıktan sonra Günal üniversitede görevliyken Adana Emniyet Müdürü üniversiteden polisleri eğitmesi için hoca istiyor, üniversite de Günal’ı yönlendiriyor. O Emniyet Müdürü daha sonra telefonunda ByLock var diye tutuklanıyor. Benimle ilgili de 2014 yılında ayrıldığım eşimi bir ByLock’cu aramış. Polis sorgusunda 'Terör örgütüne yardım yataklık' ifadesi vardı. Sorduk hangi örgüt diye polis bakıp ‘FETÖ’ dedi. Ertesi gün savcılığa çıktık, ifadeleri verdik. Savcılık emniyetteki aynı 5 soruyu sordu. Savcı sorgusundan 13 saat sonra 10’umuz da tutuklama talebiyle karşılaştık. Biz hukuk var diye düşünerek mahkemeye çıktık, her birimiz olabildiğince açık bir dille ifade ettik hakime. Hakim dinledi. İfadeler bitti 6 arkadaş tutuklandı 4 kişi bırakıldık. 2 gün sonra bir gazetenin genel yayın yönetmeninin attığı tweetten serbest bırakma kararına savcının itiraz ettiğini öğrendik. İlk mahkemeden serbest bırakılan Nalan neden içerde, ben niye dışarıdayım aynı hakime ifade verdik. Şeyhmus ve ben de o toplantıdaydık aynı durumdaydık aynı durumdaysak arkadaşlarımızı buraya istiyoruz. Hukuken ve vicdanen orada olmamalılar hakimler hukuka ve vicdana uygun karar verirler arkadaşlarımızı istiyoruz. Asıl olarak hukukun işlemesini bekliyoruz.”
‘TUTUKLULUĞA RED KARARINDA GEREKÇE YOK’
Hukuki sürece dair bilgilendirmeyi ise müdafi avukatlardan Av. Deha Murat Boduroğlu, Av. Meriç Eyüboğlu ve Av. Hülya Gülbahar ile Av. Özlem Yılmaz anlattı. Av. Deha Murat Boduroğlu, tutukluluk ve tutukluluk inceleme kararlarında gerekçesizlik olduğunu ifade ederek, “Aylık tutukluluk incelemelerinde bile gerekçesiz 'copy paste' kararlar veriliyor. Kişilere özel hiçbir gerekçe yok. Cezaevi koşullarında da haksızlıklar var. İnfaz hakimlere ve cumhuriyet başsavcılıklarına dilekçe verdik ya cevap yok ya ret var. Bu keyfilik herkesin hayatında bir sürü mahrumiyet doğurabilir her cezaevine gittiğimizde bir tutanak imzalatılıp kararname gerekçe gösterilerek ‘müvekkille kamera ve gardiyan eşliğinde görüşeceksiniz’ deniyor. Mektuplar ve fotoğraflar verilmiyor. Müthiş bir izolasyon altındalar. Anksiyete sorunu olan Ali Garavi’ye ilaçları verilmedi, psikiyatristle görüştürülmedi, doktor görüşmesi sırasında tercüman verilmedi. Şimdi yanına biri konuldu ama yanındaki kişi bir kelime İngilizce bilmiyor” dedi.
‘DELİLLER 1 GÜNDE TOPLANMIŞ’
Av. Meriç Eyüpoğlu, “Tutuklama meselesi hukuki değildi. Sayı meselesiydi” diyerek söze başladı. Eyüpoğlu, “Salı sabah 7’de akşam üzeri soruşturma savcısının 4 kişi için itiraz edip aynı gün adli tatile ayrıldığını öğrendik. 16.30’da itiraz etmiş savcı. Cuma 16.30’da yakalama çıktığını savcının itirazının kabul edildiğini öğrendik. Hiçbiri kaçmadı ve polislerin gelmesini bekledi. Mahkeme İlknur ve Nalan’ı kaçma şüphesiyle tutukladı. Nalan ‘delillerin toplanmaması’ gerekçesiyle de tutuklandı. Ertesi gün Nejat aynı mahkemeye çıktı ve serbest bırakılma gerekçesinde ‘delillerin toplandığı’ yazıyordu. 1 günde toplanmış deliller. Gözaltı ve tutukluluk sürecinde ise hak ihlalleri yaşanıyor. Tüm başvurularımızda aynı engelle karşılaşıyoruz. Silivri’de tutulan hak savunucularına kart mektup sokulmuyor ve kitap sınırı var. Birinci derece yakınları dışında kimseyi göremiyor, birbirlerini göremiyor cezaevi faaliyetlerine gitmelerine izin verilmiyor bütünüyle yalıtılmış durumdalar. Hak ihlalleri içeride devam ediyor. Ciddi sağlık problemi ile de karşı karşıyayız. Gözaltı sürecinden itibaren ciddi sağlık problemi olan arkadaşlarımız var bunun raporları da var. Örneğin Nalan’ın beyaz ekmek yememesi gerekiyor ama bu bile sağlanamıyor. Bu basit şey için de 2 aydır mücadele ediyoruz. Yalnızca hukuki değil, insani boyutuyla da hak ihlalleri yaşanıyor. Bir örgüte yardım ve yataklıktan yargılanıyorlar ama hukuki süreçte adı konulmayan örgütün adını cezaevi koydu ve ‘FETÖ’ dedi. FETÖ tutuklularına uygulanan uygulamalar bu arkadaşlarımıza da uygulanıyor. Beraber sosyalleşebilecekleri kişiler değil cezaevinin uygun gördüğü 1’er kişiyle kalıyorlar” dedi. İlk tutuklamaya itirazlar reddedildiği için Anayasa Mahkemesi’ne başvurduklarını aktaran Eyüpoğlu, “Gözaltı sürecindeki ihlaller ve tutukluluğun gereklilik olmadığını ve öncelikli değil son çare olması gerektiği, tutukluluk koşulları olmadığı halde tutuklulukları için AYM’ye başvuruldu. AYM önünde binlerce dosya var henüz önüne bile almadı. Sadece hukuki sürece değil ciddi bir dayanışma ve kamuoyu desteğine ihtiyaç var” diye konuştu.
EVRENSEL, CUMHURİYET VE BİRGÜN’DEN MEKTUP KAMPANYASI
Av. Hülya Gülbahar, hak savunucularının gözaltına alınma anlarının mesaj içerdiğini belirterek şöyle devam etti: “Hak savunucularının kapısı açık bir odada onlarca polis tarafından terörize edilerek gözaltına alınmasının yarattığı şok sadece insan hak savunucularında değil bütün bir toplumda olmalıydı. Toplantı, örgütlenme ve ifade özgürlüğü açık biçimde ihlal edildi. Yeni bir toplum inşası meselesinde bireyden hakları çıkarırsanız geriye yalnızca organizma kalır, toplum kalmaz.”
Hak savunucularının tutuklanmasının toplumda haklarına sahip çıkmak isteyen kesimlerden yeterli bir destek bulamadığını söyleyen Gülbahar, mektup yasağına karşı Evrensel, Cumhuriyet ve BirGün gazetelerinin her gün bir köşesini ayıracağını aktardı. Gülbahar, duyarlı kamuoyuna seslenerek kampanyaya destek için herkesin mektup yazmasını talep etti.