Olay yeri: Aile
Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Kolektifi'nden Selen Doğan bir şiddet biçimi olan ensesti yazdı.
Selen DOĞAN*
“Taciz olayını sakladım. Annem beni sıkıştırdı, ‘Sen niye dayın gelince kaçıyorsun?’ dedi. Ben ‘O insanı görmek istemiyorum’ dedim. ‘Bir şey mi yaptı sana?’ dedi. ‘Aynen böyle böyle oldu’ dedim. Annem onun böyle hareketleri olduğunu biliyormuş. Annem de küçükken dayım tarafından tacize uğramış...”
Beş yıl kadar önce, aile içi cinsel istismara maruz kalmış beş kadın ve erkeğin hikayelerini bir araya getiren Ebubekir Çetinkaya imzalı “Yuva” adlı belgeselin bir sahnesinde bir kadın, kendisine yaşatılanları böyle anlatıyordu. Yönetmen bu filmi yapmaya bir gazete haberini okuduktan sonra karar vermişti. Dünya Bankasından gelen o haber şu gerçeğin altını çiziyordu: “15-44 yaş arası kadınların aile içi şiddet ve cinsel saldırı sonucu ölme veya yaralanma riski, kanser, trafik kazası, savaş ve sıtmadan ölme ve yaralanma riskinden daha yüksek.”
Kadınların şans eseri hayatta kaldığı kültürlerde cinsiyet temelli suçların çeşitliliği ve bunların işlenme biçimlerindeki yaratıcılık göz kamaştırır. Çoğul, arsız ve ayarsız bir kategori olan erkeklikler, kadınların burnundan getirmeyi sever. Zamanla bir ‘suç ve cezasızlık’ vesikasına dönüşürler. Salgınların, savaşların, felaketlerin yıkamadığını bir çırpıda yıkıp geçerler. Ataerkinin, kof şanıyla kuşaktan kuşağa intikal ettiği toplumlarda kadınlar erkekler yüzünden ölür. Ölmeyeni de süründürürler. Ruhen ve bedenen sakatlanmış kadınların hikayeleri şehirlerin üstünden bulut biçiminde akıp geçer. Her birinden ağrılar yağar. Sonra işte biz, içine doğduğumuz ve pek çoğumuza doğmaz olaydık dedirten bu toplumun, kızlarını niçin bir türlü sevemediğini birbirimize sorar dururuz. Hayır öyle değil demek bile işe yaramaz.
KUTSAL AİLENİN GÜNAHLARI
Cinsiyet ve cinsellik temelli şiddet ve ayrımcılıkların çeşitliliği bize bir şey söyler: İhmal ve istismarın mahremiyet sosu ‘aile’dir. Aynı çatı altında bir sofrayı, bir düğünü, bir doğumu, varsıllığı veya yoksulluğu, sevgiyi ve öfkeyi, çatışma ve uzlaşmayı, neşeden çok kederi paylaşan aile üyeleri arasında adı ensest olan bir suç yeşerir. Yani, aile içi cinsel istismar.
Dünya Sağlık Örgütünün ‘sessiz sağlık acil durumu’ dediği ensest sırf içinde aile olduğu için halının altına süpürülmesi beklenen bir şiddet biçimi. Failler ve onların eylemine tanıklık edenlerin bu sırrı saklamaya dair motivasyonu kutsal aile mitini sarsmamak. Enseste maruz kalanlarınki ise suçlanmaktan korkmak. Ailenin bir nevi küçük devlet olarak konumlandırılması, ailede otoriteyi elinde bulundurana karşı gelmeyi zorlaştırır. Sonrası, Hekim Şahika Yüksel’in dediği gibi, aile üyeleri arasındaki cinsel ilişkinin kültürel norm olarak meşrulaştırılıp savunulması! Bireylerin refahından ve sağlığından sorumlu olan devletler, “Birey yoktur, aile vardır” diyorsa orada yasallaşmış, onaylanmış bir istismar zinciri başlamış demektir. Aile politikalarıyla kişilerin sorunları çözülemez; içindeki bütün yanlış öğrenmelerle sadece ailenin devamlılığı sağlanır o kadar. İçinde ensest, çocuk evliliği, evlilik içi tecavüz, değersizleştirme, haksızlaştırma, yaşamdan alıkoyma, gelişmesini engelleme, mutsuzlaştırma ve sevgisizliğin olduğu bir yere aile denilemez. Zaten bu ülkede mevcut haliyle aile kurumu, milyonlarca kadın için cehennemin öbür adıdır.
Birkaç yıl önce aramızdan ayrılan Sosyolog Ferhunde Özbay’ın saptamasıdır: “Kutsal aile küreselleşmenin ürünüdür.” Muhafazakar ve neoliberal ideolojinin varlığını sağlamlaştırması, toplumda çeşitli biçimlerde güçsüzleştirilmiş, görmezden gelinmiş kesimlere yönelik ihlalleri artırır. Kutsal aile bir ezen ve ezilen ilişkisinden ibarettir son tahlilde. Günahlarına günah eklemek için kadınları araçsallaştırır.
‘CİNSEL SINIR İHLALİ’
Kadın düşmanlığını gelenek ve inanç olarak temize çeken bu ülkede cinsel suçların, kurbanı bir anda suçluya dönüştürebilecek bir kudreti var. Beden bütünlüğüne, kimliğe, kişilik haklarına yönelik bu saldırının, toplumda halen tabu katını aşamamış olan cinsellikle ilgili olması saklı tutulmasındaki en önemli etken.
Ülkedeki ensest gerçeğine ilk dikkat çekenlerden biri Kadın Dernekleri Federasyonuydu. Bütün illerde vakaların izini sürdüler, tanıklıklarını ve elde ettikleri veriyi ensest atlası oluşturmak üzere işlediler. Mesele gündeme gelince kavram kargaşası da doğdu haliyle. Şöyle dediler: “Çocuğun baba ve erkek kardeş tarafından cinsel tacize ve tecavüze uğraması ensesttir. Komşunun ya da dayının yaptığı çocuk tacizine giriyor. Kayınpeder, kayın tacizini de ensest olarak görmüyoruz.” Türkiye’de ensest hakkında hazırlanmış ilk ve tek akademik belge olan “Türkiye’de Ensest Sorununu Anlamak” raporunu 2009 yılında kaleme alan Nüfusbilim Derneği Başkanı Doç. Dr. Alanur Çavlin ise mağdur ile fail arasında kan bağının şart olmadığına “Örneğin eniştenin baldıza, üvey babanın çocuğa cinsel istismarı da ensesttir” diyerek dikkat çekiyor ve noktayı koyuyordu: “Ensestin en geniş tanımı, aralarında evlilik bağı olmayan aile üyeleri arasındaki cinsel içerikli her türlü davranış ve eylemdir.” Türkiye Psikiyatri Derneğinden Prof. Şahika Yüksel de bir söyleşisinde ensesti “Kişinin korumakla yükümlü olduğu bir kişiye karşı cinsel sınır ihlali” olarak tanımlamıştı. Bu zamana kadar yapılmış tariflerin bir karması belki bize yeni bir ensest tanımı yazdırabilir. “Çekirdek ailede baba veya erkek kardeşin, ailenin bakmakla yükümlü olduğu kız veya oğlan çocuğa yönelik cinsel istismarı ensesttir” diyebiliriz. “Geniş ailede kadın ve erkek bireylerin aile üyelerinden biri veya birkaçı tarafından süreksiz veya sistematik cinsel istismara maruz bırakılmasıdır” diyebiliriz. Belki de bu noktada sözü Mor Çatı’ya bırakmalıyız: “Ensest eskiden biyolojik yakınlığı olan yani kan bağı olan kişiler arasındaki cinsel ilişki olarak tanımlanıyordu, bugün ise kan bağı olan ya da olmayan, yakın veya uzak hısım ve akrabalar ile çocuğa bakım veren tüm yetişkinleri kapsıyor. Çünkü çocuğa bakım veren yetişkinlerin onunla güç ilişkisi içinde oldukları, çocuğun bu kişilere duygusal ve fiziksel bağımlılığının olduğu, yetişkinin bu konumunu kötüye kullandığı, cinsel zorlamada bulunduğu düşünülüyor.”
BAZI GERÇEKLER
* Ensest vakalarında saldırganlar çoğunlukla babalardır. Eksik/yanlış cinsellik bilgisi, evliliğin bir iş/meslek gibi öğrenilmiş olması ve toplumsal cinsiyet rollerinin bunda payı vardır. Kadınların ev, evlilik ve aile içinde kendisinden itaat beklenen taraf olması cinsel saldırının hedefi olmayı kolaylaştırır.
* Ensest saldırganları hasta değil suçludur. Muhafazakar politikalar cinsiyet temelli suçlarda failleri hasta kabul etme eğilimindedir. Oysa şiddet öğrenilmiş bir davranıştır, toplumsal cinsiyet rollerinin sonucudur ve medikalize edilerek hafifletilemez.
* Tek görgü tanığı yaşayanın kendisi olduğu için ensesti kanıtlamak zordur. Mağdurlar genellikle küçük yaştadır ve çocukları birey kabul etmeyen bizimki gibi kültürlerde onların sözünü inanmamak yaygın bir yanlıştır. Maruz kalınan cinsel saldırı zaten çoğu zaman anlatılamaz, bir uzmanın yardımıyla açığa çıkarılabilir.
* Enseste maruz bırakılanlar yalnızca kadınlar değildir, erkekler de aile içinde cinsel saldırının hedefidir. Diğer yandan ailedeki yaşlı ve güçsüzleşmiş kadınlara, örneğin anneye, duyulan öfke ve cezalandırma isteği de erkek çocuğu ensest faili olmaya itebilir.
* Kişi en güvendiği, en yakınındaki erkek tarafından istismar edildiğinden, fiziksel, cinsel ve ruhsal sonuçların yanına bir de hayal kırıklığı eklenir. Sevgi ve güven ilişkisinin zedelenmesi mağdurların ileriki yaşamlarında her türden ilişkilerini olumsuz etkileyebilir.
* Toplumun cinselliğin yasal ve emniyetli bir kabuğu olarak evliliği dayatması ensesti ortaya çıkaran nedenlerden biridir. Cinselliğin denetimi bunun en kapalı alanda yani aile/ev içinde, en kolay kontrol altına alınabilir bireylere yöneltilmesi sonucunu doğurur.
* Tekrarlanan istismar vakalarında istismarın biçimi de değişir. Önemsiz gibi görülen dokunmalar tecavüze kadar ilerleyip düzenli hale gelebilir. Tacizin azı çoğu yoktur ve bir kere oluyorsa hep olur.
* Ailesinde cinsel istismara uğrayan veya böyle bir risk altında bulunan kız çocuklar için evden kaçma, erken evlenme, intihar gibi riskler daha yüksektir. Ensest mağdurları bu olayın üstünü kapatmak isteyen aile büyükleri tarafından küçük yaşta evlendirilebilmektedir. Çocuk yaşta evlenerek savunmasız hale getirilen kadın, gittiği evde kocasının kardeşleri ve babasının tacizine açık hale gelebilir.
* Ensest ev içinde başlayıp dışarıda devam edebilir. Saldırgan örneğin kız kardeşini istismar ettikten sonra bu suça arkadaşlarını, akrabalarını veya komşularını da dahil edebilir, hatta bundan maddi kazanç elde edebilir.
* Ev içi şiddet enseste zemin hazırlar. Annenin evi terk etmesi sonucu babasıyla yalnız kalan kız çocuk enseste uğrayabilir. Baba sürekli olarak huzursuzluk yaşadığı eşini bırakıp cinsel açıdan kız çocuğa yaklaşabilir.
CEZA KANUNU’NDA ENSEST TANIMI YOK
Türkiye’de Ceza Yasası ensesti ayrıca tanımlamaz. Bu suça verilen ceza, saldırganın yakınlığı göz önünde bulundurularak artırılır. Ensestin yasalarda tanımlanmaması sonucunda farklı ihtiyaçlara göre önlem almak uygulayıcıların bilgi birikimi ve becerilerine kalır. Vakanın üzerini kapatmak, bilmezden gelmek, hakkında konuşulmasını engellemek doğru olmadığı gibi, çocuklar açısından hassas bir konu olduğundan, ulu orta konuşulması da doğru değildir, uzmanlar eşliğinde konuşulması, hukuki ve tıbbi destek alınması gerekir.
Cinsel istismar şüphesinin ihbar edilmesi yasal bir sorumluluktur. Ancak, sosyal hizmet uzmanları, rehber öğretmenler gibi kişiler, yasal bildirim durumunda bazı mağdurların kendileriyle bir daha temas kurmadığını, böylece ensestin gizli kaldığını ve uzman olarak mesleki destek sunamadıklarını belirtmektedir.
Aile içi cinsel saldırıların bazıları hamilelikle sonuçlanır. Bu durumda 20 haftaya kadar kürtaj yasal olarak mümkündür. Ancak, ensest genellikle daha geç bir sürede tespit edildiği için hamileliğin sonlandırılması tehlikeli hale gelir.
ANNELERİN YÜKÜ
Çocuklara yönelik istismarın boyutlarından biri de ensesttir. Güçsüz kılınan bir anne, kendisine uygulanan şiddete boyun eğdiği gibi, çocuklarının yaşadığı ensesti de –yuvanın yıkılmaması, kocanın evden uzaklaşmaması gibi sebeplerle- görmezden gelebilir. Ancak, bu durumda kadını suçlamak ve anneliğini sorgulamak yerine, içinde bulunduğu çaresizliği anlamak önemlidir. Cinsiyet rollerinin baskısı altında pek çok olumsuzluğa boyun eğmek bu gibi durumlar için tek seçenek gibi görünmektedir. Çocuk yaşta evlendirilmiş ve anne olmuş kadınlar, eğer gelişimini tamamlamış, kendi kararı ve arzusuyla evliliği seçmiş olsaydı, yeterince güçlü ve haklarını bilen/savunan bir birey olmasına izin verilseydi, ensest dahil her türlü şiddete direnebilirdi, bunu da unutmamak gerekir. Ekonomik gücü elinde bulunduran erkeğin kendisine ömür boyu bakmasını garanti etmek zorunda kalan kadınların bu tahakküme boyun eğmeye de mecbur olması onların da kızlarını sevmedikleri anlamına gelmez. Anneler kızlarının istismara uğramasına sessiz kalıyorsa kendileri de tehdit altındadır ve bu gerçek onları suçlamamız için yeterli değildir. Ensest bir güç ilişkisi sorunudur.
*Toplumsal Cinsiyet
Çalışmaları Kolektifi