Herkes zarların hileli olduğunu biliyor: Hepsini istiyoruz!
‘Dışarıdaki Gazeteciler’den Elif Ilgaz, Timur Soykan, Canan Coşkun, Hilmi Hacaloğlu duruşmayı, gazeteciliği ve dışarıdaki gazetecileri anlattı...
Çağrı SARI
Türkiye’nin en önemli basın davalarından biri Cumhuriyet gazetesi davası... Gazetenin ikinci duruşması (altıncı oturumu) yarın. Cumhuriyet gazetesi yazar, yönetici ve çalışanları Akın Atalay, Kadri Gürsel, Murat Sabuncu Ahmet Şık, yarın hakim karşısına çıkacak... Aslında Cumhuriyet gazetesine bugün açısından sahip çıkmak bir anlamıyla ‘içeri’de olan 160’ın üzeride gazeteciye de sahip çıkmak demek... Gazeteciliğe, haber yapma hakkına, haber alma hakkına, ifade özgürlüğüne ve aynı zamanda elbetteki hukuka... Peki Cumhuriyet’i savunmak neden gazeteciliğe sahip çıkmak demek? İşte bu soruyu ‘dışarıdaki gazetecilere’ sorduk... Uzun zamandır hükümet kontrolündeki medyanın hedefindeler. Buna rağmen ‘basın özgürlüğü’ demekten vazgeçmiyorlar. Yarın görülecek duruşma için de şöyle diyorlar “Amacımız bu baskıya direnmek. Tüm insanların haber alma ve haber olma hakkını korumak. Gazeteciliğin bu ülke için, dünya için önemini anlatmaya çalışıyoruz. Biz işimizi yapmazsak insanların hak ettiği demok-raside yaşaması mümkün değil”
‘Dışarıdaki Gazeteciler’den Elif Ilgaz, Timur Soykan, Canan Coşkun, Hilmi Hacaloğlu duruşmayı, gazeteciliği ve dışarıdaki gazetecileri anlattı...
Cumhuriyet gazetesi ile dayanışmayı örgütlemek için haberleşme amaçlı bir WhatsApp grubu kurdu gazeteciler ve bir süredir hükümet kontrolündeki medyanın hedefindesiniz. Grubun adı neden ‘dışarıdaki gazeteciler?’
Elif Ilgaz: Maalesef Türkiye, dünyanın en büyük gazeteci cezaevine dönüştü. Şu an 160’ın üzerinde gazeteci hapiste. En cılız muhalif sesin bile susturulduğu, trajikomik iddialarla gazetecilerin hedef gösterilerek, yargılandığı ve siyasi kararlarla tutuklamaların yapıldığı, hukukun askıya alındığı bir dönemden geçiyoruz. Böyle bir dönemde basın özgürlüğü mücadelesi vermek, tutuklu gazeteci dostlarımızın sesini duyurmaya çalışmak, yargılanan meslektaşlarımızın yanında olmak elbette belli bir riski de göze almayı gerektiriyor. Bugün ‘dışarıdayız’ fakat yarın sırf meslektaşlarımıza destek olduğumuz, onların davaları için kampanya yaptığımız için ‘içeride’ olabiliriz. Yani ‘içeri’yle ‘dışarı’ arasındaki mesafe o kadar az… Ayrıca ‘dışarıdakiler’ demek ‘içeridekiler’in varlığına da işaret ettiği için bu isme karar verdik. Öte taraftan bizler için bir eksikliğin de ifadesi... İçeriyle dışarı bir araya gelince, yani onlar özgür olunca tam olacağız.
'AMACIMIZ İNSANLARIN HABER ALMA HAKKINI KORUMAK'
Nasıl bir ekip Dışarıdaki Gazeteciler? Bu grubun amacı ne? Ne yapıyorsunuz?
Timur Soykan: Dışarıdaki Gazeteciler, pek çoğu farklı görüşlere sahip ama basın özgürlüğü için bir araya gelmiş fikir emekçileri. Meslektaşlarımızı ve mesleğimizi savunmak gayreti içindeyiz. Sadece gazetecilik yaptıkları, hakikati savundukları için arkadaşlarımız kumpas davalarla aylardır cezaevinde. Onların tek yaptığı halka gerçekleri anlatmak. Ama iktidardakiler hakikati anlatan gazetecileri sindirmek için uzun süredir sistemli bir baskı uyguluyor. Siyasi güçleriyle gerçekleri bastırabileceklerini zannediyorlar. Artık yıllardır medya patronlarına uyguladıkları baskıyla yarattıkları sansürle yetinmiyorlar. Korku imparatorluğunun kurbanları olarak gazetecileri hapsediyorlar. Amacımız bu baskıya direnmek. Tüm insanların haber alma ve haber olma hakkını korumak. Gazeteciliğin bu ülke için, dünya için önemini anlatmaya çalışıyoruz. Biz işimizi yapmazsak insanların hak ettiği demokraside yaşaması mümkün değil. Yolsuzluklar, devletin vatandaşına karşı işlediği suçlar, skandallar ve daha nice bilgi insanlara ulaşmazsa iktidarın hoyrat gücü denetlenemez. İnsanlar, devletin o gücü karşısında haklarını nasıl kullanabilir? Gerçeği nasıl öğrenebilir. Tutuklu gazetecilere kurulan kumpası deşifre ederken sansürün, basın üzerindeki baskıların sadece gazetecileri değil, tüm toplumu ilgilendirdiğini anlatmaya çalışıyoruz. Haber alma hakkına insanları sahip çıkmaya çağırıyoruz. Bunun için eylemler, basın açıklamaları, sosyal medya kampanyaları yapıyoruz. Dava süreçlerini topluma aktarıyoruz.
Elif Ilgaz: En öncelikli meselemiz tutuklu gazetecilerin sesini duyurmak, uğradıkları haksızlığı görünür kılmak... Herkesin her şeyi bildiği ama konuşmadığı sustuğu bir dönemden geçiyoruz. Leonard Cohen’in şarkısında olduğu gibi “Herkes zarların hileli olduğunu biliyor” İnanılmaz adaletsizlikler oluyor, herkes olan bitenin farkında ama sinmiş, konuşmuyor. Gazeteciler de öyle… Bir çok meslektaşımız işsiz kaldı, birçoğu da işsiz kalma, yargılanma ve cezaevi tehdidinden susuyor. Susmayanlarsa ya mahkeme kapılarında, ya da cezaevlerinde. Sıkıştırıldığımız bu alandan kurtulmak, mesleğin onuruna sahip çıkmak, basın, ifade özgürlüğü ve mesleki dayanışma için de bir aradayız.
İlk olarak 2011’de Ahmet Şık gözaltına alındığında, Beşiktaş’taki eski DGM’nin önünde yan yana geldik. Yan yana geldik diyorum çünkü birbirinden habersiz bir şekilde oraya Ahmet’in yanında olmak, desteklemek için gitmiştik. Birbirini tanımayanlar da vardı. Ama o günden sonra hiç ayrılmadan, çoğalarak devam ettik.
Cemaatin tüm muhalifleri yargılayıp hapsettiği, korku imparatorluğu yarattığı o dönem, bir avuç gazeteci yapılan adaletsizlikleri anlatmaya çalıştık. Bugün ise, yargı Ahmet Şık’la Cemaat bağlantısı kurmaya çalışıyor, bizlerse Ahmet ve onunla aynı davadan tutuklu meslektaşlarımızla dayanışma gerçekleştirdiğimiz için gazete manşetlerindeyiz. Yok kaos planıymış, yok isyan çıkartacakmışız… Gülerdim ama böyle saçma iddialarla adam tutukluyorlar.
'BİZİM İÇİN ONUR MADALYASI'
Neden bu kadar hedeftesiniz? Star’ın Yeni Şafak’ın sizi bu kadar haber yapmasının ve hakkınızda çeşitli iddialar sunmasının nedeni nedir?
Hilmi Hacaloğlu: Öncelikle gazetecilerin gazetecileri hedef göstermesi utanç verici. Biz onlar adına utanıyoruz. Gazetecilik, tanımı gereği bir şeyi sorgulamayı içinde barındırır. Önüne konanı, eline verileni yazınca bu işin adı gazetecilik olmaktan çıkıyor, siparişçilik veya bavulculuk oluyor. O kurumlarda da bu işleri gazetecilik olarak görmeyen meslektaşlarımız olduğunun farkındayız. Bizi hedef gösterdikleri içerikler, bizim için onur madalyası. Evet biz hapisteki meslektaşlarımızla, dayanışma içindeyiz. 24 Temmuz’daki ilk Cumhuriyet davası öncesi toplumsal farkındalık yaratmak üzere bir araya geldik. O gün geldi geçti? Görüldüğü gibi hiçbir isyan/kalkışma olmadı. Çünkü bu grubun amacı gazetecilik dayanışması gerçekleştirmektir. Bu haber diyemeyeceğimiz içeriklere imza atanlara gelince, pişman olmadıklarından eminiz.
Timur Soykan: Bu meslekte iyilerin ve kötülerin çizgi roman, filmlerdeki gibi net olduğu bir dönem yaşıyoruz. Bir tarafta basın özgürlüğünü savunan, halka gerçekleri ulaştırmaya çalışanlar var. Bu iyi taraftakiler ya hapiste ya işsiz ya da sansürün baskısı altında. Diğer tarafta iktidara yaltaklanmak için herkesin yalan olduğunu bildiği argümanları kendi kişisel menfaatleri için yazanlar anlatanlar var. Geçmişte güç Fethullahçılarda olduğunda onların eteğini öpüyorlardı. AKP-Cemaat suç ortaklığının kumpas davalarında tetikçilik yapıyorlardı. Şimdi yeni dönemin kumpaslarında yeni yalanlarla sahnedeler. İşin kötüsü söylediklerinin yalan olduğunu herkesin bildiğini de biliyorlar. Yeni dönem kumpasçılarının talimatlarıyla da bize saldırıyorlar. Çünkü gerçeği halkın öğrenmemesi için görevlendirilmişler.
'BU ÇÜRÜK BİR İDDİANEME'
Dışarıdaki Gazeteciler Cumhuriyet iddianamesi düştüğü ilk andan itibaren çeşitli vesilelerle iddiaların yalan olduğunu aktardı. Kamuoyunun bir kesimi bu iddianamenin çürüdüğünü söylüyor.. Neden çürük bir iddianame?
Canan Coşkun: İddianamenin çürük olduğu iddianamenin ortaya çıktığı gün tescillenmişti aslında. Çünkü O Dönemin Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş bu operasyonun gazetenin yayın politikası ile ilgili olmadığını, vakıf yönetimine ilişkin olduğunu söylemişti. İddianame çıktığında gördük ki içinde 657 kez ‘haber’ kelimesi geçiyor. Bu yargılama bal gibi gazetenin yayın politikasını hedef alıyordu. İddianameye konu haberler, Basın Kanunu’nun öngördüğü 4 aylık dava açma süresinde bir soruşturmaya konu edilmemiş, soruşturmaya konu edilip takipsizlik kararı ile sonuçlanmış ya da zaten hakkında bir yargılamanın yürüdüğü haberlerdi. Suç olarak iddianameye konu edilen haberler ise bilirkişinin cımbızlama yöntemiyle suçmuş gibi lanse ettiği haberlerdi.
İddianame çürük çünkü, asliye hukuk mahkemelerinin görev alanına giren bir vakıf seçimi davasını ceza soruşturmasının konusu haline getirdi. Cumhuriyet Vakfı seçimlerinde seçilemediği için bu konuda yazılar yazan Alev Coşkun, ‘yayın politikasında değişiklik olduğu, bu nedenle tirajların düştüğü’ iddiasında bulundu. Coşkun’un gerçeği yansıtmayan iddiasına kanan savcılığın talebi üzerine Basın İlan Kurumunun dosyaya yolladığı tiraj rakamları üzerinde de oynama yapıldığı ortaya çıktı. Bu yönüyle iddianame yalnızca çürük değil, yalanlar üzerine kurulu.
İddianame çürük çünkü pide sipariş etmek veya parke döşetmek suretiyle örgüte yardım edilmez. “ByLock kullanıcısı kişilerle ve FETÖ soruşturması şüphelileriyle telefon görüşmesi şeklinde” bir suçlama yarattılar. Üstelik ‘görüşme’ diyerek de gerçeği perdelediler çünkü bunların çoğu tanımadıkları kişilerden gelen karşılık verilmeyen mesajlar. Ayrıca sizi arayan kişinin telefonunda hangi programın yüklü olduğunu bilemezsiniz. Bu suçlama öylesine saçma ki örneğin Hakan Kara’ya “Şubat 2013’te ByLock kullanıcısı biri sizi aramış” deniliyor. O tarihte ByLock yoktu bile.
İddianame çürük çünkü bütün TV kanallarında hâlâ reklamları dönen ve 2014’ten bu yana hakkında FETÖ soruşturması olduğu söylenen ETS Turizm’i arama şeklinde bir suçu barındırıyor. Bu şirketi kaba bir hesapla 2014’ten bu yana 2.4 milyon kişi aradı. Bu çürük iddianame ile 2.4 milyon şüpheli yarattılar.
Bu iddianame tanıkları itibariyle de çürük ve hatta kokuşmuş. Tanıklardan biri artık sağır sultanın bile uzun yıllar Gülen Cemaati içinde yer aldığını bildiği Hüseyin Gülerce, biri de tetikçiliği ile meşhur Cem Küçük. Fazla söze gerek yok sanırım.
Timur Soykan: Bu dava bitti ve masumlar çoktan kazandı. Çünkü davalar sadece iktidarın kabus gibi çöktüğü duruşma salonlarında görülmez. Toplumun ortak bir aklı vardır ve insan aklıyla alay eden bu dava orada biter. Aynı AKP ile Fethullahçıların eski ortak kumpaslarında olduğu gibi yalanlar tutmuyor. İftiralar çöktüğünde yargılayanlar sanık yargılananlar itham edenler oluyor. Bu davanın ilk duruşmasında bu gerçekleşti zaten.
'HERKESİ ADALET İÇİN SİLİVRİ’YE BEKLİYORUZ'
Cumhuriyet davasının 2. duruşması 11 Eylül’de başlıyor. Sizin ön görünüz nedir? Ne olacak bu davada?
Canan Coşkun: Bu dava daha iddianamenin çıktığı gün çökmüştü. Bu iddianame ile bir gün bile içeride kalmamaları gerek. İlk günden itibaren söylediğimiz gibi 11 Eylül’de de hiçbir öngörüye gerek kalmaksızın hepsini istiyoruz.
Timur Soykan: Arkadaşlarımızla Silivri’den birlikte döneceğiz. Bu saçmalıklarla orada bırakın bir günü bir saniye bile kalmamaları gerekiyor. Biz de bu saçmalığını tüm ülkeye, dünyaya anlatmak, adaletsizliğe karşı sesimizi duyurmak için orada olacağız. Herkesi adalet için, tüm toplumun özgürlüğü, haber alma hakkı için Silivri Cezaevine bekliyoruz.