11 Eylül 2017 00:45

Gezgin: Arakan’da şiddetin kaynağı Budizm değil faşizm

Prof. Dr. Gezgin: Arakan katliamlarının Budizm’e yorulması doğru değil. Katliamı Budist olduklarından değil faşist olduklarından yapıyorlar.

Paylaş

Elif GÖRGÜ
İstanbul 

Asya ülkesi Myanmar’ın Arakan (Rakhine) bölgesinde yaşayan Müslüman azınlığa yönelik şiddet ve kitlesel zorunlu göçün yarattığı insanlık dramı sürüyor. Asya ülkeleri üzerine araştırmalarıyla tanınan Prof. Dr. Ulaş Başar Gezgin ile hem Myanmar’ı bugüne getiren siyasi gelişmeleri hem de güncel gelişmelerin yönünü konuştuk. Söyleşimizin bugünkü ilk bölümünü Myanmar’ın tarihine ve Arakan bölgesinde ‘din savaşı’ olarak yansıtılan şiddetin kökenine ayırdık. Prof. Dr. Gezgin, “Arakan katliamlarının Budizm’e yorulması doğru değil. Katliam yapanlar Budist olduklarından değil faşist olduklarından katliam yapıyorlar” derken, yaşananların “Kürt Sorunu” ile benzeştirilmesinin de doğru olmadığını belirtti. 

Myanmar’daki güncel gelişmelere gelmeden önce; ülkenin siyasi tarihindeki -belki bugün yaşananlara da zemin oluşturan- dönüm noktaları nelerdir?
Myanmar takvimi yaklaşık 1400 yıllık ve Myanmar alfabesi ise 1000 yıllık. Dolayısıyla, köklü bir kültürden söz edebiliriz. Myanmar’ın kurucusu olarak 1000 yıl önce yaşamış bir prens gösteriliyor. Yine 1000 yıl önce Myanmar, Budist oluyor. Myanmar’ın bağlı olduğu Budist mezhebi Theravada, ‘Güney Budizmi’ adıyla da biliniyor. Bu mezhep, Myanmar dışında Sri Lanka, Tayland, Kamboçya ve Vietnam’ın bir bölümünde yaygın. Kuzey’de Çin ve Hindistan’da başka mezheplere bağlılık söz konusu. Myanmar’ın Theravada Budizmi’ne biat etmesiyle, bu mezhep altın çağını yaşıyor; Sri Lanka’da ve bütün Güneydoğu Asya’da yaygınlaşıyor. Öte yandan, Budizm’in yaygınlaşmasından az önce kıyı bölgelerinde Müslüman etkisi ortaya çıkmaya başlıyor. Bu etki Müslüman tüccarlardan ileri geliyor. Ticaret yaparken bir yandan da dinlerini yayıyorlar. 

Arakan, kıyıdaki bir bölge. Bölge halkının Müslümanlığı, limanlardan ileri geliyor. Fakat Müslümanlık ülke içinde yayılma olanağı bulamıyor. Bunu belki Arakan Dağları’nın kıyıları iç bölgelerden ayırmasına bağlayabiliriz. Böylece Bangladeş ve Hindistan’a yakın olan kuzey kıyılarıyla ülkenin gerisi arasında dinsel bir fark oluşmaya başlıyor.

Tarihsel gezimizi sürdürelim: ‘Myanmar’ sözcüğü ilk kez 900 yıl önceki yazıtlarda görülüyor. 800 yıl önce ülkede Budist mezhep çatışmaları baş gösteriyor. Tarihte Myanmar’ın Moğol, Siyam (Tayland’ın eski adı) ve Çin sömürgesi olduğu dönemler oluyor. Başka dönemlerde ise, Siyam ve Laos’u ve Hindistan’ın kendisine yakın eyaletlerini topraklarına katıyor. Myanmar, 1580’de en geniş sınırlarına ulaşıyor: Bu sınırlar, bugünkü Vietnam ve Kamboçya dışındaki Güneydoğu Asya’nın tümünü ve Çin ve Hindistan’ın komşu bölgelerini kapsıyor. 

Myanmar tarihinin önemli bir bölümü, Çin’deki durumun tersine, birleşik bir ülke yerine beyliklerle geçiyor. Arakan, 500 yıl kadar Myanmar’dan ayrı, bağımsız bir Budist krallık. Myanmar’ın tarihte en çok savaştığı ülke ise Siyam. Aralarında “çok yenmiş çok yenilmiş”ler. Myanmar’ın Siyam’ın tarihsel başkenti Ayuddhaya’yı yakıp yıkması, Tay tarihyazımında sıkça anılan bir travma. Başkent, yakılıp yıkılmış haliyle bugün ziyaretçilere açık. İki ülke de Budist olmasına karşın, Myanmar Ordusu, Ayuddhaya’daki Budist heykelleri bile yakıp yıkıyor. Bu, klasik gelenekçi tarihyazımının iddia ettiğinin tersine, savaşların dinlerden değil çıkarlardan kaynaklandığını gösteren bir örnek.

İLK SÖMÜRGE SALDIRILARI 17. YÜZYILDA

17. yüzyılla birlikte Myanmar’a yönelik ilk Avrupalı sömürgeci saldırıları gerçekleşiyor. Sömürgeciler ilk önce ticaret ofisleri açıp ülkeye ilişkin istihbarat topluyorlar. Böylece 1824’e, ilk Myanmar-Britanya Savaşı’na geliyoruz. Savaşta yenilen Myanmar, Hindistan’daki sömürgelerini, Arakan’ı ve bugünkü en Güney topraklarını Britanya’ya bırakıyor. 1852’deki ikinci savaşta ülkenin güney yarısını bırakıyor. 1885’teki son savaşta ise tümüyle yenilerek Britanya sömürgesi oluyor. Bir yıl sonra, Myanmar, İngiliz sömürgesi olan Hindistan idaresine bağlanıyor. Böylece 20.yüzyıla geliyoruz.

1930’da ilk bağımsızlık yanlısı kitle örgütü kuruluyor. 1932’de büyük bir köylü ayaklanması gerçekleşiyor, bastırılıyor. 1937’de Myanmar, Hindistan idaresinden ayrılarak, ‘bağımsız bir sömürge’ (evet, kendi içinde çelişkili bir durum; bu duruma ‘oxymoron’ deniyor) oluyor. Önceki grev ve direnişlerden hareketle 1938’de patlak veren genel grev, şiddetle bastırılıyor. 1930’larla birlikte kitlelerde siyasal bilincin yükselişini görüyoruz. 1939’da Burma Komünist Partisi kuruluyor. 1946’de partiden kopan bir grup Komünist Parti (Burma)’yı kuruyor. Komünistler ülkenin kuruluşundan başlayarak yeraltına çekilip gerilla mücadelesi veriyorlar. İki parti de ilerleyen yıllarda büyük yenilgiler alarak tarih sahnesinden neredeyse siliniyor.  

BAĞIMSIZLIKTAKİ İKİ BÜYÜK GÜÇ: KOMÜNİSTLER VE KARENLER

Ülkenin bağımsızlığı sırasında en büyük iki güç komünistler ile Karen etnik grubu. Karenler önce bağımsızlık talep ediyor, sonra federasyona razı oluyorlar. Komünistler ise, iç savaş sırasında ideolojik gerekçelerle binbir parçaya bölünüyorlar. İçlerinde en güçlüsü, Çin’in de komşu olması dolayısıyla, Maoist parti. Partinin sınıra yakın ormanlık alanlarda bir dönemler kurtarılmış bölgeleri var. Myanmar’daki komünist hareket temel olarak üç nedenle dağılıyor. Birincisi, askeri operasyonlar; ikincisi, Çin ile Myanmar arasındaki anlaşma dolayısıyla Çin’in partiye desteğini kesmesi; üçüncüsü, Sovyetlerin dağılmasıyla oluşan ideolojik yenilgi hissi... Bugün bir etkisi kalmayan Burma Komünist Partisi’nin sitesine şuradan ulaşılabilir: cp-burma.org 

BAĞIMSIZLIK SONRASI SİYASİ GELİŞMELER

Myanmar toplumunun etnik yapısı ve bu yapının siyasi şekillenişi nasıl gerçekleşti?
Myanmar, 1942’de, 2. Paylaşım Savaşı sırasında Japon işgaline uğruyor ve Japon sömürgesi oluyor. 1945’te ise, savaşın galiplerinden olan İngiltere, eski sömürgeci olarak Myanmar’a geri dönüyor, kaldığı yerden sömürmeye devam ediyor. 

1947’de sömürgecilere karşı Myanmarlı bağımsızlık yanlısı siyasetçilerle etnik grupların ileri gelenleri arasındaki ittifak anlaşması, 4 Ocak 1948’de bağımsızlığı getiriyor. Anlaşmanın bir parçası olarak, ittifaka imza atan etnik gruplara 10 yıl içinde kendi kaderlerini tayin hakkı veriliyor. Öte yandan, Myanmar’ın ve bu anlaşmanın mimarı olan Aung San (Nobel ödüllü Su Çi’nin babası) kabinesiyle birlikte suikaste kurban gidiyor ve yeni hükümet anlaşma maddelerine uymuyor. 

Anlaşmanın ihlali, ülkeyi büyük bir etnik çatışmaya, hatta ‘iç savaş’ olarak adlandırabileceğimiz bir sürece sürüklüyor. Bağımsızlıktan bu yana bu çatışma hali, bu düşük yoğunluklu savaş sürüyor. 1958’de ordu, iktidardaki partinin kendi arasındaki anlaşmazlık nedeniyle, yeni seçim yapılana dek geçici bir süre yönetimi eline alıyor. 1960’daki seçimlerden Budizm’i resmi devlet dini yapmak isteyen, ancak aynı zamanda etnik gruplara kendi kaderini tayin hakkı tanımayı planlayan bir lider çıkıyor. Bunun üzerine, 1958’de yönetimin emanet edildiği Genelkurmay Başkanı Ne Win, 1962’de yönetime el koyuyor. Federal bir sistem getiriyor ve ordu eliyle sosyalizmin kurulacağını açıklıyor. Yabancı işletmeler kamulaştırılıyor ve bağımsız gazeteler kapatılıyor. 1974’te ülkenin adı ‘Burma Birliği Sosyalist Cumhuriyeti’ olarak değiştiriliyor. 

ÖĞRENCİ AYAKLANMALARI VE KATLİAMLAR

Askeri rejimle geçen onyıllarda, öğrenciler defalarca ayaklanıyor ve bunlar çok sayıda ölümle bastırılıyor. 1962, 1974, 1988’deki öğrenci ayaklanmalarında kaç kişinin öldürüldüğü hâlâ bilinmiyor. Halkın geniş kesimlerinin desteği ve katılımıyla 1 milyonu bulan son gösteride, 3 bin ile 10 bin arası öğrencinin öldürüldüğü tahmin ediliyor. Bu arada, Birleşmiş Milletler’in tarihindeki üçüncü genel sekreterinin bir Myanmarlı, U Thant olduğunu not edelim. Cunta, U Thant’ı hiç sevmez; cenazesinin ülkeye getirilmesinde de zorluk çıkarır. Zaten 1974’teki isyanlar onun cenazesi sırasında patlak verir.   

1989’da cunta o zamana kadar çeşitli dillerde kullanılan ‘Burma’ ve ‘Birmanya’ gibi isimleri iptal eder. Bunlar, ülkenin adının, sömürgecilik dönemindeki, sömürgecilerin dillerindeki adlarıdır. Bundan böyle ülkenin adının ‘Myanmar’ olduğu ilan edilir. Daha önce belirttiğimiz gibi, bu adın en az bin yıllık bir geçmişi var. 

1988’deki büyük ayaklanmanın ardından, Su Çi’nin (‘Sukyi’ biçiminde okunuşları da var, özellikle Tayland’da) önderliğindeki parti, oyların yüzde 82’sini alır. Bunun üzerine cunta, seçimleri iptal edip Su Çi’yi tutuklatır. 1991’de Su Çi, Nobel Barış Ödülü’nü alır. 2006’da başkent, ülkenin en büyük kenti olan 7 milyonu aşkın nüfuslu Yangon’dan Naypyidaw’a taşınır. 2007’de akaryakıta yapılan büyük zam, Budist rahiplerin de büyük katılım gösterdiği hükümet karşıtı protestoları tetikler. Gösteriler şiddetle bastırılır. Öte yandan, 2010’daki seçimleri, bu gösterilerin olumlu bir sonucu olarak değerlendirenler var.

‘TÜM GELİŞMELERDEN SU Çİ SORUMLU’

Myanmar’ın yakın tarihinde oldukça önemli bir yıl olan 2010’daki önemli gelişmeler şöyle: Seçimleri cunta yanlısı partinin kazanması, cunta içinde yumuşama yanlısı reformcuların güç kazanması, Su Çi’nin ev hapsinin son bulması, 2008’de meclisten geçen yeni anayasadan hareketle ülkenin adından ‘sosyalist’in düşülmesi ve yeni bayrak. 

Bayrak halk oylamasıyla belirleniyor. Bayraklar, devletin yapısına ilişkin çok şey söylediği için, biraz da bayraklara ilişkin bilgi verelim: Myanmar’ın bağımsızlık bayrağında, bir büyük yıldız ve çevresinde beş küçük yıldız var. Bunlar, sömürgeciliğe karşı birleşmiş olan Myanmar çoğunluk halkı ile 5 etnik azınlığı simgeliyor. 1974’te cuntanın yenilediği bayrakta, çark, pirinç tarlası ve çevresinde 14 küçük yıldız var. Çark ve pirinç, sanayi ile tarımı temsil ediyor; çevresindeki 14 yıldız ise, Myanmar Birliği’nin bir parçası olan 14 üye eyaleti... 2010’da kabul edilen yeni bayrak, etnik gruplara ve federatif yapıya değil tekçi bir anlayışa işaret ediyor. Yeni bayrakta sarı, dayanışmayı; yeşil, barışı ve kırmızı, cesareti simgeliyor. Ortadaki büyük beyaz yıldız ise birliği simgeliyor.  

2012’deki ara seçimleri Su Çi’nin partisi kazanır; Su Çi, milletvekili olarak meclise girer. 2015’te seçimleri Su Çi’nin partisi bir kez daha kazanır. Su Çi çifte vatandaş olduğu için, devlet başkanı olamaz; anayasanın bir maddesi çifte vatandaşları engellemektedir. Aslında, çifte vatandaş olanlar Myanmar vatandaşlığından atılmaktadır ama Su Çi için bu madde uygulanmaz. 2016’dan başlayarak başbakanlığa karşılık gelen bir makama atanır. O zamandan beri, ülkede olup biten tüm olumluluklardan da olumsuzluklardan da Su Çi sorumlu.  

ARAKANLILAR 4’ÜNCÜ BÜYÜK ETNİK GRUP

Bu siyasal ve tarihsel arka plandan sonra, artık etnik konulara girebiliriz. Myanmar’da devletin resmen tanıdığı 135 etnik grup var. Bunların dışında, resmen tanınmayan etnik gruplar da var. Bamarlar, en büyük etnik grup. Nüfusun yüzde 68’ini oluşturuyorlar. 

Şimdi burada bir parantez açalım: Myanmar, Çin ve Vietnam’ı da içermek üzere birçok ülkede, çoğunluk da, etnik grup sayılır ve farklı adları vardır. Örneğin, Çin’de ‘Çinli’ sözcüğü, Uygurlar, Tibetliler ve Moğollar gibi etnik grupları içeren bir çatı ad iken, Han, bizim ‘Çinli’ dediğimiz çoğunluğun etnik adıdır. Vietnam’da, bizim ‘Vietnamlı’ olarak adlandırdığımız halka ‘Kinh’ denir. Kinhler dışında da sayıca 1’er milyonu bile aşan etnik gruplar vardır. Vietnam’da yaşayan halklara etnik kökenleri ne olursa olsun ‘Vietnamlı’ denir; ancak pozitif ayrımcılık yapmak amacıyla, nüfusta etnik köken de yazılır. Türkiye’de bu ayrım, Türkiyeli ile Türk arasındaki farka karşılık geliyor. Türkiye’de yaşayan bir Ermeni, Türk değildir, Türkiye Ermeni’sidir. Ermenistan’ta yaşayan bir Türk, Ermeni değildir; Ermenistan Türkü’dür. Azerbaycan’da yaşayan bir Gürcü, Azeri değildir, Azerbaycanlı’dır vb. Konumuza dönersek, Myanmar’ın çoğunluğunu oluşturan halka ‘Bamar’ deniyor.

Az önce belirttiğimiz gibi, Bamarlar, resmi rakamlara göre 52 milyonluk toplam nüfusun % 68’ini oluştururken, geriye kalan halklar içinde, yaklaşık 5 milyonluk nüfusuyla Şanlar ve yaklaşık 4 milyonluk nüfusuyla Karenler öne çıkıyor. Son saldırılardan önceki Arakanlı nüfusunun yaklaşık 2.5 milyon olduğu tahmin ediliyor. Bu da, Arakanlıları Myanmar’da 4. büyük etnik grup yapıyordu.

‘DİN SAVAŞI DEĞİL AZINLIKLARA ZULÜM’

Günümüzde yaşanan ayrımcılık ve siyasi şiddetin gerekçesini sadece ‘dini ayrımlar’ mı oluşturuyor? Myanmar’daki toplumsal şiddetin
ekonomik/sosyal temeli nedir?

Myanmar devleti, bilindiği gibi, Arakanlıları vatandaşı olarak görmüyor. Ancak bu uygulama, yalnızca Arakanlılara ya da Müslümanlara yönelik değil. İşin içinde faşist rahipler olsa da, Arakanlılara yönelik zulüm aslında bir din savaşının ötesinde, bir devletin resmen tanımadığı etnik azınlıklara yönelik zulüm politikasının bir ürünü. Myanmar devleti, Müslüman Arakanlılar dışında, Myanmar’da yaşayan Budist Tibetlileri, İngiliz-Myanmar evliliklerinden doğmuş karışık Avrasyalıları, kimisi Budist kimisi Hindu olup İngiliz sömürge ordusunun direği olarak bilinen Gurkha etnik grubunu ve Pakistanlıları vatandaş saymıyor. Dolayısıyla, Arakanlılara yönelik şiddetin temelinde dinden çok, etnik azınlık politikaları öne çıkıyor. Ancak bu, faşist rahipler tarafından bir din kavgasına dönüştürülmüş durumda. 

Arakan katliamlarının Budizm’e yorulması doğru değil. Katliam yapanlar Budist olduklarından değil faşist olduklarından katliam yapıyorlar. 

‘Sırp kasabı’ gibi bir ifade doğru değildir. Faşizm, bir milletin özüne içkin bir kavram değildir. Sırplar Sırp oldukları için katliam yapmadılar. Sırpların içinden faşist olanları katliam yaptı. Doğrusu, ‘Sırp faşistleri’ olmalıdır. Yandaş basın bu konuda ağlatılı-güldürülü örneklerle dolu. Örneğin, Bangkok’ta saldırı oluyor, şüpheliler Çin vatandaşı Müslüman Uygurlar oluyor. Böyle olunca, basın, onları, Müslüman Uygur değil de, Çinli olarak veriyor. Uygurlar iyi birşeyler yaptıklarında, bu kez, onlar, Çinli değil Müslüman Uygur olarak temsil ediliyorlar. Budizm’i Arakan katliamlarından sorumlu tutanlar, Vietnam’a, Laos’a ya da Kamboçya’ya gelsinler; Budizm’in kimseyle bir kavgasının olmadığını görsünler.

Şimdi Arakanlılara yönelik katliamların geniş çerçevesine bakalım: Daha önce belirttiğimiz gibi, Myanmar, bağımsızlığından bu yana azınlık halklarla sürekli olarak bir çatışma içinde. Artık 70. yılına giren çatışmaları, kimileri ‘dünyanın en uzun süren iç savaşı’ olarak değerlendiriyor. Müslümanlar, Myanmar’da ikinci değil üçüncü büyük dinsel grup. Hıristiyan nüfus, onlardan daha büyük. Son katliamlardan önce, dinlerin dağılımının yüzde 88 Budist, yüzde 6 Hıristiyan, yüzde 4.5 Müslüman biçiminde olduğu tahmin ediliyordu.

ETNİK GRUPLARIN TALEBİ FEDERASYONDU

Ancak, Myanmar’daki 70 yıllık iç savaş, son dönem faşist rahiplerin kışkırtmalarına kadar, dinsel farklılıklardan değil etnik farklılıklardan ileri geliyordu. Etnik grupların devletten talebi, federasyondu. Böylece üzerlerindeki baskı kalkacaktı. Bu öneri dikkate alınacakken, iktidarı alan cunta, buna izin vermedi. 

Bağımsızlıktan başlayarak, Myanmar’ın birçok etnik grubu, Kurtuluş Ordusu ya da Halk Ordusu gibi adlarla askeri güçlerini oluşturup silahlı mücadele veriyor. 70 yıldır bombalamalarla, karşılıklı saldırılarla daha da kötüleşen bu süreç, ülkenin sürekli olarak askeri yönetimle devam etmesini gerekçelendirmiş oluyor. “Ülkemizi bölmeye çalışan çokça düşman var; bu nedenle, askerin iktidarda kalması gerekli” gibi bir düşünce söz konusu. 

MYANMAR’DA HALKLAR DEĞİŞİM İSTİYOR

Ancak, ilerleyen yıllar, Myanmar halklarını iyice yoksullaştırdığı için, orduya eskisi kadar destek yok. O nedenle, halklar değişim istiyor. Var olan rejimde karınları doymuyor. Bugün Myanmar, dışarıya en çok göç veren ülkelerden. En çok Myanmarlı’nın çalıştığı Tayland’da durumları içler acısı. Kaçak, en kötü koşullarda, gerçek anlamıyla köle olarak çalıştırılıyorlar. Myanmar’ın sayıları milyonları bulan etnik azınlıkları da çareyi komşu ülkelere, özellikle Tayland’a kaçmakta buluyor. Dolayısıyla, zulmü yaşayanlar yalnızca Arakan Müslümanları değil.   

‘KÜRT SORUNU’ İLE BENZEŞTİRME YANLIŞ

Yeri gelmişken, basında, üstelik muhalif basında yapılan yanlış bir karşılaştırmaya dikkat çekelim. Arakanlılar için “(Güneydoğu) Asya’nın Kürt sorunudur” diyenler oluyor. Bu, çok yanlış. Bir kere, yukarıdaki açıklamalardan görüleceği üzere, Myanmar’daki durum, Türkiye’deki durumla çok az benzerlik taşıyor. 135 tane etnik grup resmen tanınmış; bunların bir bölümü, aynı dinden olarak silahlı mücadele yürütüyor. Üstelik, Myanmar’da bir Kürt sorunu varsa; bir değil birden fazla denmesi daha doğru olabilir. Ancak, Arakanlılar bu benzetme için uygun değil. Farklılıklar çok daha fazla. Türkiye’de Kürtlere resmi T.C. kimlik veriliyor mu verilmiyor mu? Oysa Myanmar’da Arakanlılar, daha önce belirttiğimiz gibi, vatandaş bile sayılmıyor. Arada dağlar kadar fark var. Arakanlıların, daha önce belirttiğimiz gibi, tarihte 500 yıl ayrı bir devletleri vardı. Vurgulayalım: Bu devlet, Müslüman değil Budist bir devletti. Arakan, çok sonra Myanmar’ın bir parçası oldu. Hem Budist Arakanlılar hem de Müslüman Arakanlılar, İngiliz sömürgeciliğine karşı bağımsızlık mücadelesi veren kesimler arasındaydı. Bölge Arakan Dağları’yla Burma’nın geriye kalanından ayrıldığı için, Arakan’da Hint etkisi daha fazla. Diğer benzer örneklerin tersine, Arakan’da Müslümanlar çoğunluk değiller. Bu arada, Arakanlıların dilleri Myanmarca’ya benziyor. 

Yarın: Arakan Roghinya Kurtuluş Ordusu nasıl ortaya çıktı? Uluslararası durumun Myanmar’a etkisi ne?

ÖNCEKİ HABER

Cumhuriyet Gazetesi'nin 5 çalışanı hakim karşısına çıkıyor

SONRAKİ HABER

DBP’li belediyelere fetihçi zihniyetle el koydular

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa