Kitap suç aleti olarak görüldüğü sürece yasaklamalar sürer
Kitabın basılıp dağıtılmasında, düşüncenin yayılmasında ve toplumsallaşmasında yayınevleri büyük rol oynuyor. Bu sebeple basım ve yayın özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü kadar önemli bir yer teşkil ediyor. Birbirinden bağımsız olmayan hatta birbirini bütünleyen bu iki alanın özgürlüğü demokratik bir anayasanın olmazsa olmazları arasında yer alıyor.
Basım ve yayın özgürlüğünü engelleyen denetim mekanizmaları, kanunlar yaşamını sürdürmeye devam ediyor. Terörle Mücadele Yasası ve Başbakanlığa bağlı Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu bu mekanizmaların ve yasaların başında geliyor.
Timaş Yayınlarından Zeynep İnce Tutmaz, ailelerin büyük bir kısmında halen “okuma kültürü” istenen noktada olmadığı için Muzır Neşriyatı gerekli görürken, Sel Yayıncılıktan Bilge Sancı bunun tam aksini söyleyerek, Muzır Neşriyat’ın aldığı kararlarla bir parodi konusu haline geldiğini belirtiyor.
Basım yayın alanının bir diğer sorunu ise çok dilli yayıncılığın önündeki engeller... Görünüşte çok dilli yayıncılığın önünde hukuki somut bir engel bulunmuyor. Ama Kürtçe kitap basmak yayıncılar için ‘tehlikeli’ bir iş olmaya devam ediyor. Evrensel Basım Yayından Cavit Naci Tarhan, ana diliyle okuması yazması yasaklanmış bir halk, kendi dilinde yazılan kitapları okuyamıyorsa, onu bulundurmak suç sayılıyorsa bu durumu, açık bir engel olduğunun göstergesi olarak değerlendiriyor.
Ayrıntı Yayınlarından Ruhan Bilkay ise çok dilli yayıncılıkla ilgili olarak yayıncılığın iç sorunlarına dikkat çekiyor.
Dosyamızın son gününde mevcut anayasadaki yayıncılığın sorunlarını, yeni Anayasada yayıncılık haklarının nasıl olması gerektiğini konunun muhataplarıyla konuştuk.
Basım ve yayın özgürlüğünün önünde engeller nelerdir?
Bilge Sancı (Sel Yayınları): Basım ve yayın özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğünden bağımsız düşünülemez. En nihayetinde bir düşünce, fikir aktarımıdır. Düşünce ve ifade özgürlüğünün olduğu kadar toplantı ve örgütlenme özgürlüğünün de önündeki en büyük engel şu anda yürürlükte olan Terörle Mücadele Yasası’dır.
Cavit Nacitarhan (Evrensel Basım Yayın): Daha dün Mimesis dergisinin başına gelenler veya basıma hazırlanan kitap taslağının bilgisayar kayıtlarına el konulması ve süren davalar en yakın örneklerden bir kaçıdır. Türkiye Yayıncılar Birliği Yayınlama Özgürlüğü Komitesinin her sene kamuoyuna sunduğu rapor ortadadır. Yasaklanan kitaplar, açılan davalar, düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki engeller azalmamakta, aksine her geçen yıl artmaktadır. Basım ve yayın özgürlüğünün önündeki engeller, sadece basılı bir eserin engellenmesi, dava açılması ya da toplatılması değildir, basın özgürlüğünün önündeki en tehlikeli ve ciddi engelin oto sansür olduğunu düşünüyorum. Yazar özgürce üretimini yapamazsa, yazmak istediklerine kendi içinde engeller koyarak düşüncelerini ifade etmeye çalışıyorsa daha üretim aşamasında basım ve yayın özgürlüğü darbe almış demektir. Yazdığınız makaleyi sansürlemek için bekleyenler, üstlendikleri görevi size yüklemişlerse tehlikenin geldiği boyut ortadadır.
‘BİLGİYE ERİŞİM HAKKI’NI KISITLAMAK DOĞRU DEĞİL
Zeynep İnce Tutmaz (Timaş Yayınları): Timaş Yayın Grubu olarak 30 yılı aşkın zamandır yayıncılık yapan bir kurumuz. 3 binden fazla kitabımız var… Bu yolculukta, özellikle ‘80’li ve ‘90’lı yıllarda bir çok engelle karşılaşmış -zor durumlar yaşamış, kitapları haksız yere toplatılmış- özgürlükleri kısıtlanmış, hatta yöneticileri hapis cezaları almış bir kurum olarak bugün yayın hayatımıza devam ediyoruz. Çünkü tek dayanak noktamız olan okurlarımız bize sahip çıktı…
Her şeyin ötesinde, basım yayın özgürlüğünün, düşüncenin değeri açısından, olası en üst seviyede tutulması yalnızca bugün değil, gelecekte de hedef olmalı. Bu açıdan, yalnızca şu andaki değil, gelecekteki okurlarımızın da “bilgiye erişim hakkı”nı kısıtlamanın doğru olduğunu düşünmüyoruz.
Ruhan Bilkay (Ayrıntı Yayınları): Her şeyden önce özgürlüğün ve yanı sıra basın özgürlüğünün tanımının yapılması gerek. İktidara göre özgürlük, iktidarın basınına göre özgürlük ve gerçek anlamda basın özgürlüğü arasında çelişkiler var. Bu anlamda basın özgürlüğü herhangi bir referans odağına yaslanmadan olayları olduğu gibi yansıtma esasına dayanmalıdır. Yorum ve eleştiriler kişilik haklarına dokunmadığı sürece bu kalıplar içerisinde değerlendirilmelidir.
Yeni anayasa hazırlık sürecinde basım yayın alanından neler talep ediyorsunuz?
Ruhan Bilkay: Kitabı bir suç aleti olarak gördüğünüz sürece yasaklamalar sürer. Bu mantık değiştiğinde de yasaklar engellenmiş olur. Her türden sansüre son verecek, uluslararası basın özgürlüğü normlarını esas alan bir düzenleme olmalı.
TERÖRLE MÜCADELE YASASI İPTAL EDİLMELİ
Bilge Sancı: Öncelikle onlarca insanı kitap yazmaktan ya da yayınlamaktan cezaevlerine dolduran TMY’nin iptali gerekiyor. Ayrıca yine yayıncıların ve çevirmenlerin yargılandığı “müstehcenlik yasası” diye bilinen 226. Maddede köklü bir değişiklik gerekiyor. Çünkü aynı yasa “Bilim ve sanat eserlerinde bu hükümler uygulanamaz” da dediği için, bu kez “edebi eser” olup olmadığına ilişkin bir devlet raporu -olumsuz- ve buna karşılık savunmada da üniversitelerden bağımsız bir rapor -olumlu- gerekiyor, aynı saçmalık her davada sürüp gidiyor.
Cavit Nacitarhan: Günümüzde yüzlerce yasaklı kitabın olduğunu biliyoruz. Bu kitapların basımı satışı serbesttir, ama yasaklı ve toplatma kararı olduğu gerekçesiyle cezaevlerine alınmamaktadır. Basım ve dağıtımının önünde hiçbir “engelin” olmadığı kitaplara, keyfi bir şekilde istenildiği zaman el koyabilirler. Çünkü, 30-40 yıl önce mahkemelerden çıkmış bu kararlar bir kenarda tehdit olarak bekletilmektedir. Zaman zaman gündeme geldiğinde, yetkili ağızlar, “Bu bir ayıptır, bu ayıptan bir an önce kurtulmamız gerekir” deseler de sonuç değişmemektedir. Bunun için geçmiş yıllarda alınan yasaklama kararlarının kalkmamış olması, yeni anayasa çalışmalarının yapıldığı bugünlerde yeni bir anayasanın nasıl olacağının işaretleridir ve güven verici değildir.
Yeni anayasada düşünce ve ifade özgürlüğü nasıl geliştirilebilir?
Zeynep İnce Tutmaz: Telif hakları bilinci ve demokrasi olgusu kuvvetlendirilerek bu gelişimi sağlamak mümkün olacaktır.
Bilge Sancı: Yargının ne şimdi ne de daha önceleri çokça dillendirildiği gibi “bağımsız” olduğunu düşünmüyoruz. Ancak siyasi konjonktüre göre çekiştirilen, yoruma dayalı ucu açık yasaların, maddelerin toplum lehine genişletilmesi ve netleştirilmesi gerekiyor ki hiç olmazsa usulen bir kurtarıcı olabilsin. Yasalar devletin bekasını değil, yalnızca nefret suçlarına karşı insanları korumakla yükümlü olmalıdır, bunun dışında devlet düşünce ve ifade özgürlüğünün önünde herhangi bir yasal engel, sınır, denetleme mekanizması geliştirmemeli.
DÜŞÜNCENİN DEĞİL KİŞİ VE KİŞİLİKLERİN EYLEMLERİ SUÇ SAYILMALI
Ruhan Bilkay: Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. On yıl sonra gerekirse düzeltiriz diye değil, düzeltilmeye gerek kalmayacak, sınırların ortadan kalktığı, düşüncenin değil kişi ve kişiliklere yönelik eylemlerin suç sayıldığı bir özgürlük kavramı geliştirilmelidir.
(İstanbul/EVRENSEL)
BÜYÜK YAYINEVLERİ STATÜKONUN ETKİSİNDEN SIYRILAMIYOR
Çok dilli yayıncılığın önündeki engeller nelerdir?
Bilge Sancı: Çok dilli yayıncılığın önünde bildiğimiz kadarıyla hukuken somut bir engel yok. Ancak bu “çok dil” Kürtçe olunca devlet mantalitesinin geliştirdiği politik engeller var. Bunun çözüme ulaşması gerekiyor.
Zeynep İnce Tutmaz: Bizce bir engel bulunmuyor, hem elektronik hem de basılı olarak çok dilli eserlerimizi yayınlıyoruz.
Cavit Nacitarhan: Çok dilli yayıncılığın önünde bir engel görünmüyor gibi bir yanılgı olduğunu düşünüyorum. Bir esere birkaç dakikada bandrol alabilirsiniz, Kürtçe Türkçe ya da başka bir dilde hazırlanan eserin künyesini ve istenilen bilgileri gönderdiğinizde bandrol izni (Gerçi bandrol alınamayan kitapların da olduğu basına yansımıştı) hemen çıkmaktadır. İşte yanılgı buradadır, mesele sadece bir iki dakikada alınan izin değildir, mesele o eserin dağıtımının okumanın okurun eline ulaşmasının önündeki engeldir. Ana diliyle okuması yazması yasaklanmış bir halk kendi dilinde yazılan kitapları okuyamıyorsa, onu bulundurmak suç sayılıyorsa açık bir engel olduğu çok net değil midir? Yani basılı bir esere okur bulamıyorsan o kitap depolarda beklemeye terk ediliyorsa esas sansür budur işte. Ana dilde eğitim anayasal güvenceye kavuşturulmadıkça, okullarda ana dilde eğitim hakkı olmadıkça çok dilli yayıncılığın önünde bir engelin olup olmaması belirleyici değildir. Velev ki serbesttir, ama yasaklı olduğu kesindir.
Ruhan Bilkay: Yasal sınırları ve baskıları bir yana bırakırsak bu konuda asıl engel yayıncılığın iç sorunları. Büyük yayınevleri statükonun etkisinden sıyrılamıyor. Bir de okuyucu profili sorun olabilir. Yayınevleri çok dilli yayıncılık yaptıklarında okuyucu kaybı yaşayabilirler ya da yayınladıkları kitaplar karşılık bulmaz diye düşünebilirler.
YENİ ANAYASADA KALIRSA ESKİNİN GÖSTERGESİ OLACAK
Ölüm Pornosu ve Yumuşak Makine kitaplarına açıtığı davalarla gündeme Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu gerekli midir?
Bilge Sancı: Adından da anlaşıldığı gibi ülkemizde cumhuriyetle birlikte kurulmuş ancak her anlamda köhnemiş ve eskimiş, adından üyelerine, verdiği raporlardan yorumlara bir parodi konusu haline gelmiş ancak inatla kaldırılmayan kurumlardan biridir. “Yeni” anayasada yer alması, diğer birçok korunması öngörülen madde ya da kurumlar gibi “eski”nin hükmünün göstergesi olacaktır.
Zeynep İnce Tutmaz: Gereklidir, çünkü ne yazık ki ailelerimizin büyük bir kısmında halen “okuma kültürü” istenen noktada değil.
Ruhan Bilkay: Cinsel eğitim diye bir kavramın olmadığı bir ülkede düşünceyi poşete sokarak neler engellenebilir? En fazla içki tüketilen, en fazla porno yayın tüketilen kentlerin en muhafazakar kentler olması rastlantı mı?
DEVLET KÜLTÜR SANAT ALANINDA AKTÖR YA DA SUNUCU OLMAMALI
Türkiye Yayıncılar Birliği, Anayasa Uzlaştırma Komisyonuna sunduğu “Yeni Anayasaya Görüş ve Önerilerimiz” başlıklı raporunda, düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki bütün engellerin kaldırılmasını, herkesin ana dilinde öğrenme ve kültürel faaliyet yürütmesinin güvenceye alınmasını talep ediyor. Yayıncılar Birliği yeni anayasanın genel çerçevesini ise, temel insan hak ve özgürlüklerine dayanan demokrasi, laiklik ortak paydasında kurulu, sosyal hukuk devleti olarak çiziyor.
SAVAŞ PROPAGANDASI YASAKLANMALI
Düşünce ve ifade özgürlüğü alanında Türkiye Yayıncılar Birliği, ülke sınırları dikkate alınmaksızın ister sözlü, yazılı ya da basılı ya da sanatsal formda olsun, isterse de kişinin kendi seçtiği herhangi bir başka araçla olsun, her türlü bilginin ve fikirlerin araştırılması, edinilmesi ve yayılması, iletilmesi özgürlüğünü de içermesi gerektiğini belirtiyor. Anayasada “düşünce suçu” yaratmaya yol açacak hükümlere yer verilmemeli diyen Yayıncılar Birliği, düşünce ve kanaat özgürlüğü ile düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü, bu yaklaşım içinde ve istisnai kayıt ve kısıtlamalarla sınırlı olarak düzenlenmesi gerektiğini vurguluyor. Anayasada her türlü savaş propagandasının kanunla yasaklanması gerektiği altını çizen Yayıncılar Birliği ayrımcılığı, düşmanlığı yahut şiddeti kışkırtan herhangi bir ulusal, ırksal ya da dinsel nefret savuculuğunun kanunla yasaklanacağı konusunda hüküm konulması gerektiğini ifade ediyor.
SÜRELİ VE SÜRESİZ YAYIN İÇİN İZİN KALDIRILSIN
Yayıncılar Birliği, süreli ve süreli olmayan yayın hakkıyla ilgili önceden izin almaksızın ve mali teminat yatırma şartına bağlanmaksızın kullanılması ilkesi anayasada yer almasının önemini belirtiyor. Bu hakkın kullanılmasını, haber, düşünce ve kanaatlerin serbestçe yayımlanmasını engelleyici veya zorlaştırıcı siyasal, ekonomik, mali ve teknik koşullar ve kısıtlamalar konulamayacağı; basın araçlarının zapt ve müsadere edilemeyeceği, yasaklanamayacağı şeklinde açıklıyor.
DEVLET KÜLTÜRE ERİŞİM HAKKINI SAĞLAMALI
Yayıncılar Birliği devletin kültür hayatındaki rolünü ise, düzenleyici ve altyapı hazırlayıcı olması şeklinde tanımlayarak bu durumu şöyle açıklıyor: “Devlet, sanat ve kültürel faaliyetlerinin üretiminde bir aktör ya da sunucu olarak yer almamalı; kültürün üretimi ile yaygın ve geniş dağıtımı için gerekli altyapıyı, olanakları, ülke çapında kültüre erişimi sağlayıcı düzenlemeleri yapmalıdır. Her yurttaşın ana dilini öğrenme ve bu dilde kültürel faaliyette bulunma hakkının anayasa ile korunması gerekir.”
BİTTİ.
evrensel.net
Evrensel'i Takip Et