Kara kalabalığa
Ayşegül Tözeren, cenazesine ırkçı saldırı bulunulan Hatun Tuğluk'u yazdı.
Ayşegül TÖZEREN
Sizi iyiliğin, barışın ve dostluğun türküsünü söyleyenler iyi tanır.
6-7 Eylül’de Beyoğlu’da yağmaladığınız dükkanların sahipleri-yiz biz.
Çorum’da, Maraş’ta katlettiğiniz biziz.
’93’ün karlı kışında bombalı saldırıda öldürdüğünüz Uğur Mumcu, ondan birkaç yıl önce katlettiğiniz Bahriye Üçok’un aydınlık aklı…
Temmuz sıcağında Madımak’ta yaktığınız aydınlar, şairler, çocuklar, müzisyenler ve hiçbir zaman yakamadığınız türküler…
Kurşunladığınız Hrant Dink…
Karanlık bir sokakta döverek öldürdüğünüz Ali İsmail…
Siyasi lince hedef yaptığınız, sonrasında katledilen Tahir Elçi…
Kürtçe şarkı söylemek istediği için masasına çatal bıçak fırlattığınız Ahmet Kaya…
Siz bizi tanımazsınız, çünkü karanlığın gözü gibi ortaya çıkar, yakar, yıkar, enkaz altında bırakır gidersiniz. Yağmacı bir ordu gibi… Rakel Dink, bir bebekten katil yaratan nedir diye sormuştu. Hep zihnimdedir o soru. Bir soru daha soruyorum: “Birlikte oyun oynadığımız çocuklar nasıl karanlık bir kalabalığa dönüşür?”
Aynı sokakta birlikte oynadık mı, aynı sıraları paylaştık mı, öğretmenin aynı sorusuna parmak kaldırdık mı? Bilmiyorum. Ama seninle çok karşılaştık biz… Sadece sinsi tuzaklar kurduğunda, yağmaladığında, öldürdüğünde değil. Sokakta, işte, metrobüste.
Güzel bir gecenin sonunda evimize yürürken karşımıza çıkan karanlık gölge sensin. Değersiz, tek değeri köşe dönmek olan. Çıkarından başka sevdiği hiç kimse olmayan. Gücü yettiğine dayılanan. Gücü yetmediğinin yanında köle olan, sensin. Öfkelendiğinde konuşmayan, susan, içinde kin tohumlarını biriktiren. Sen toplumun pasif agresif psişik halisin.
Birkaç gün önce İncek mezarlığında tekrar ortaya çıktın. Hapiste bir siyasetçi Aysel Tuğluk. Hapisteyken ilerlemiş yaşına rağmen hiçbir duruşmayı kaçırmamış annesi… Duruşmalar sırasında tekerlekli sandalyesi, bembeyaz saçlarıyla hemen seçiliveriyor fotoğraflarda Hatun Hanım. Bir de vasiyeti varmış, söylermiş: “Beni İncek’te bu mezarlığa gömüverin, kızım pencereden baktıkça anasının mezarını görsün” dermiş. Artık o pencerenin baktığı yerde boş bir mezar var. Çünkü tek vasiyeti kızının görebileceği bir yere gömülmek olan bir kadının cenazesine saldırıldı, mezarı açıldı ve bedeni çıkarıldı!
Hatun anne, başka bir kente değil, Ankara’ya gömülmek istiyordu. Türkiye’nin göbeğindeki bir kente… Çünkü kızının bir gün hapisten çıkacağını ve yine Ankara’da yaşayacağını düşünüyordu, ona bir Ankara akşamında bakacağını… Kendisini çok vatansever görenlerin bölünme paranoyasının tam aksine!
Hayır, o boş mezar, bana Hatun ananın Dersim’e gönderilen cenazesini anımsatmayacak.
Kalbi ruhu zihni o boş mezara benzeyen kara kalabalığın yansımasıdır geride bırakılan o boş mezar.
Hatun ananın mezarının başındaki selvi, kayın ağaçları gölgelik olacaktır ruhuna, cümle çiçek açacaktır mezarının üzerinde.
Hatun ananın mezarında açacak rengarenk çiçeklere can suyu olsun, diye bu mektup yazılırken, onun tüm dillerden, tüm dinlerden kızları üçüncü gün lokmasını el birliğiyle dağıtmaya hazırlanıyordu. Bu yüzden bu yazı kısa. Zaten trajedi karşısında hangi söz söylenebilir?
Hatun Tuğluk, iyiliğin türküsünü söyleyenlerin yakınıdır. “Benim kitaplarımı okuyanlar katil olmasın, savaş düşmanı olsun” diyen Yaşar Kemal’in okurlarının…