Gamsızın günlüğü
Müzisyen - Yazar Fulya Özlem Evrensel Pazar'a yazdı; 'Gamsızın günlüğü'
Fulya ÖZLEM*
Görünmez bir zırhla halkın arasına karışmış, sokaklarda dolaşıyorum: Gamsızım ben. İç huzurum bozulmasın diye dış dünyada olan hiçbir şeyi umursamıyorum. Dış dünyayla benim iç dünyam, yanımdan geçen arabanın kornası ile kafamda çalan şarkı, ayağıma basan adamın ağırlığı ile yerin tabanıma uyguladığı çekim, mahallenin -baskısının- bacaklarımı çepeçevre kuşatan bakış denizi ile benim “Ayyy bana bu yakışır, oh küfül küfül bu sıcakta şaahaanee!” diye seçtiğim şort arasında, şehrin keşmekeşiyle benim içimdeki sahil kasabası arasında görünmez ama bildiğin sapasağlam böyle kale duvarı gibi bir duvar var, Çin Seddi mi desem Cenevizlilerden kalma kale burcu mu desem bayağı heybetli bir şey.
Her şey bir gündüz düşü görmemle başladı. Bir gün sahilde oturuyordum. Aa! Bir baktım, dalgaların içinde bir denizkızı, kollarında bebeğiyle lotus posizyonunda oturmuş, dalgalar ne yönden gelir, ne kadar güçlü olursa olsun hiç sarsılmıyor, aynen sırtı dimdik oturup yavrusuyla muhabbetine bakıyor, bazen dalgalar devriliyor, o devrilmiyor, öylesine bir iç ahenk ile etrafına görünmez bir duvar örmüş. Bacakları olmayan biri nasıl lotus pozisyonunda oturabilir, amiyane tabiriyle nasıl bağdaş kurabilir diye kendime sormadım o gün, başka şeylerle meşguldüm. Aldım harcı elime, sıvaydı, spatulaydı, tuğlaydı derken ben de kendime cillop gibi bir duvar ördüm, tabii ki bir tek ben görüyorum onu, ama içi çok konforlu. Size de tavsiye ederim, bugün artık portatif bir duvarı olmayanın bu kadar gürültünün içinde hayata tutunması zor.
İlginç bir deneyim bu gamsızlık. Çağdaş dans kurslarında, alternatif meditasyon çemberlerinde, tiyatro yahut grup inşası öğretilerinde, muhtemelen her sekizimizden birinin bile henüz içine girmeyip dışarıdan burun kıvırdığı alternatif güven telakkisi egzersizlerinde sizin de başınıza gelmiştir: Böyle sanki ipleri serbest bırakılmış, molada bir kuklaymışsınız gibi bedeninizi alır, elinize kolunuza çeşitli hareketler yaptırır, kollarınıza iki yandan girip sizi yerde sürür ya da adımlar attırır, ellerine teslim ettiğiniz iradenizle iradeniz dışı eylemlerde bulundururlar, bildiniz mi? O egzersizlerde bunun temeli güvendir, siz kendinizi, bedeninizi grup arkadaşlarınıza tamamen teslim edip, bedeninizle ne istiyorlarsa yapmalarına izin verirken, o teslimiyetin altında, aslında onların size zarar vermeyeceğine duyduğunuz güven vardır. İşte ben de bir gamsız olarak, elalem tepeme çıktığında, sırada önüme geçtiğinde, kulağımda borazan -yahut Yeni Türkçe Pop- çaldığında, suratıma duman üfürdüğünde, kişisel alanımı geniş kalçaları ile ihlal ettiğinde, kıvrımlarım hakkında kendisine sormadığım fikirlerini yüksek sesle belirttiğinde -sanırım buna “laf atmak” deniyor-, çocukken anneannemin namazını bozduğumuzda “La Havle” deyip devam etmesi gibi bir “La Havle” çekiyor, işime gücüme devam ediyorken, işte o moladaki kukla gibi bir teslimiyet hissediyorum etrafıma karşı. Gelgelelim benim teslimiyetimin altında güven değil umursamazlık yatıyor. Umrumda değil ayol, gamsızım ben! Bırakınız bassınlar, bırakınız tepeme çıksınlar, benim iç huzuruma kimmmse dokunamaz, dokundurtmam! Tek sabitim iç huzurum benim: Böyle yağmurda ıslanmayan, rüzgarda üşümeyen, çıtkırıldım olmayan, her türlü mevsim koşullarına dayanıklı, sizin iman dolu göğsünüz gibi serhaddim ile kuşattığım bir iç huzurum var, Allah nazarlardan saklasın, maaşallah iç huzuruma! Ben onu dokunulmaz yapacağım diye ne kadar uğraştım, ne çivilerde yürüttüm, ne alevler yutturdum haberiniz var mı?
Velhasıl geçenlerde bir gün yine sahilde oturuyor, gökyüzünü muhteşem renklere boyayarak denize batan güneşi izliyordum ki, iki Rus genç hanım tam güneşimin olduğu yere kaba etlerini yerleştirerek instagram pozları vermeye başladılar. Kah parmak uçlarında yükselip, kah öne doğru hafif eğilerek, kah başlarındaki hasır şapkayı ve akabinde başlarını hafifçe sağa doğru eğip kiraz dudaklarını ısırarak instagramda unutulmaz bir “Ufukta güneş alçalırken arşa doğru yükselen bilge bikini vücudu” tablosu ortaya çıkarmak üzere hummalı bir çalışmaya girdiler. Ben ne yaptım peki bir gamsız olarak? “Bu gerçekten harika bir poz!” dedim, çünkü sevimli bir gamsızım. Hiç oralı olmayıp plaj çekimlerine devam etmeleri ile hiç oralı olmadım, sırf sevimli bir gamsızım diye herkes beni sevmek zorunda değil, iç huzurumu -canım o benim!- bu konuyu da umursamamak yönünde eğittim ben. Daha sonra ne mi yaptım? Efendim ben de güneş geçmesini umursamadığım için bir hasır şapkacık ile dahi taçlandırmadığım başımı şöyle bir kırk beş derece eğdim, aha! Günbatımı bıraktığım yerde beni bekliyor, güneş ufukta hızla alçalarak denize batıyordu. Sonunda tam boynum tutulmak üzereyken deniz kocaman kırmızı yuvarlağı yuttu, kendimi tutamayıp güneşin bu muhteşem performansını alkışladım, bu gerçek bir doğa harikasıydı ve doğayla arama kimsenin girmesine yine izin vermemiş, yine iç huzurum ve ben bir ekip olarak dış dünya ile girdiğimiz düellodan -çiftli pinpon maçı gibi bir şey- galip çıkmıştık. Alkışı duyunca kızlar performanslarını alkışladığımdan emin, “Teşekkürler!” dediler, “İnstagramdan kendilerini takip edebilir”mişim. Ha umrumda olduğundan değil ama bunlar benden de gamsız çıktılar, yemin ederim...
*Müzisyen-Yazar