19 Eylül 2017 01:55

Esenyalı'da tevekkül kadınların tek sığınağı olmuş

'İstanbul’un ve ülkenin küçük bir panoraması' Esenyalı'yı kentteki bir aile hekiminden dinliyoruz: Esenyalı’da tevekkül kadınların tek sığınağı olmuş!

Paylaş

Hazırlayan:
Sevda KARACA

Esenyalı, dört büyük mahalleden oluşan büyük bir semt. Bu dört mahallenin ortasındaki sağlık kurumunda 5 yıldır, 4 bin 300 kişiye hizmet veren, kendisi de bu mahallede yaşayan aile hekiminin, söylediği gibi burası; “İstanbul’un ve dolayısıyla da ülkenin küçük bir panoraması.” 

Yoksulluğun, şiddetin ve istismarın iç içe geçtiği ve giderek artan, bir yandan da görünmez kılınan bir sorunlar yumağı bu küçük panorama. Bu yumak, ucundan işini iyi yapmaya çalışan görevlilerce sarılmaya çalışılsa da, kadınların ve çocukların boynuna dolanan ve onları nefessiz bırakan bir çileye dönmüş durumda. “Ucu kaybolursa bir çile, nasıl sarılır?​” Sarılamıyor… 

İşte İstanbul’un ve ülkenin küçük panoraması Esenyalı’dan bir aile hekiminin anlattıkları:

2008’DEN SONRA EV BİRLEŞTİRME ARTTI

Benim hasta popülasyonum göçle gelmiş. İkinci, üçüncü, dördüncü kuşak da göçle gelen anne-babalarının yaşadığı gibi yaşıyor.

İş bulma umudu, yanı sıra evde bakım parası alabilecekleri bilgisiyle, çocuk yardımı, yoksulluk ödeneği, belediyelerin sağladığı maddi yardımlar dolayısıyla köyden buraya göç eden çok hastam var. 

Özellikle 2008’den sonra ev birleştirme, birlikte yaşama oranı arttı. Hastalarımın yüzde 60’tan fazlası aile apartmanlarında ya da büyük aile bireyleriyle yaşıyor. Hastalarım arasında bir evde 3 erkek kardeş, eşleri, çocukları, babaanne ile yaşayan bir aile var. Göçmüşler, bir ev satın almışlar, evin borcu bitince satıp iki ev alacaklar ama kimse kendi hayatını kuramamış...

Kadın hastalarımın yüzde 80’i evlere temizliğe gidiyor, merdiven siliyor. Kadınlar kazandıkları parayı büyük oranda erkeklerin eline sayıyor. Ama; ekonomik geliri biraz kendi ayakları üzerinde durabilecek noktaya gelen kadın,  hemen bir çıkış yoluna yöneliyor. 


KADINLARIN YÜZDE 90’I ŞİDDET GÖRÜYOR, YÜZDE 60’I CİNSEL ŞİDDET YAŞAMIŞ

Hasta grubumdaki kadınların yüzde 90’ı şiddet görüyor. Kadınların hepsi önce babalarından; evlenince kocalarından ve kocalarının ailelerinden şiddet görüyor. Ve ne yazık ki büyük kadınların hiçbiri çözümcül taraf olmayı düşünmüyor. O yemiş dayağı, kızı da yiyecek, gelini de, torunları da... Bu, çok normal görülüyor. 

Hastalarım arasındaki kadınların evlenme yaşı ortalaması 17. İlk 2 sene içinde muhakkak çocuk doğuruyorlar. Eğer doğurmazlarsa ev içinde horlanıyorlar.

Hasta popülasyonumdaki kadınların en az yüzde 60’ı eşleri tarafından anal sekse zorlanmış. Kadınlar için bu ‘olağan’ bir şey. Onlar için mesele bu nedenle ortaya çıkan sağlık sorunlarını halletmek. Bir vakamda kadın artık burasına kadar geldiği için ailesine anlattığında annesi ona ‘Ne var, bütün erkekler ister’ yanıtını veriyor. Evet, kadınların cinsel ilişkiye ilişkin öğrenilmiş bilgileri arasında bu normalleştirme var! Örneğin bir hastam, evliliğinin ilk ayından beri sadece anal yoldan ilişkiye girmiş. Zaten ilişkinin bu olduğunu düşünüyor. İkinci çocuğunu doğuran bir hastam da gebeliğin ancak anal yoldan gerçekleşeceğini, vajinal yoldan gerçekleşmeyeceğini düşünüyor. 

KENDİLERİ DEĞİL, KOCALARI İÇİN SAĞLIK 

Doğum kontrol yöntemlerine karşı inanılmaz bir tepki var. Mesela kadınlar spirallerini çıkarttırıyor. Nedeni de “Kocam istemiyor.” Rahim içine yerleşmiş küçücük bir aygıtı hissediyor bizim memleket erkeği! Yok böyle bir şey… Kondom da doğum kontrol hapı da istemiyor… Kadınların gebeliği önlemesi kendi yaratıcılıklarına kalmış durumda. 

Kendileri için değil, kocaları rahatsız olduğu için sağlıklarını düzeltmeye çalışıyorlar. Genital sağlıklarını düzeltmek, genital görünümlerini düzeltmek, kilo sorunlarını düzeltmek... Bunlar hep ‘kocalar için.’ Çünkü evlilik denen müessese beleşe seksin adı gibi. Eğer kadın bunları düzeltmezse erkeklerin dışarı gitmesi ‘olağan’ sayılıyor. Bu durumda erkeğin kadına istediği her şeyi yapması mübah sayılıyor. 


DEĞERSİZLİK HİSSİ YILDAN YILA ARTIYOR: KİMSE BANA ELİNE SAĞLIK BİLE DEMİYOR

Depresyon görülme oranı yüzde 80’i aşıyor. Depresyon, genel sağlık durumunu çok etkileyen ve bozan bir şey. Kadınların ya sürekli kolu, bacağı, başı ağrıyor, ya da hep halsizler, uyku bozuklukları yaşıyorlar. 

Depresyonun temel nedenleri arasında yoksulluğa bağlı nedenler birinci sırada, kendisini atıl ve gereksiz hissetme, hiçbir takdir görmeme ikinci sırada. Kadınlardan duyduğum en büyük şikayet; “Bana kimse bir eline sağlık bile demiyor.” Hekimlik hayatımın ilk gününden bugüne yaptığım gözlemimle şunu söyleyebilirim, kadınların mutsuzluğu ve kendilerini atıl görme, kıymetsiz görme hissi yıldan yıla artıyor. 

Kadınlar kendilerinden çok başkalarının mutsuzluğuna odaklanıyor. Mahallenin iyi konuşulanı olmak kadınlar için birincil önemde. O da başka bir travma ve yarış getiriyor. Bu yarış, hiçbir maddi güce dayanamayacak bir yarış olduğu için de kadınları tüketiyor, birbirine de düşman ediyor.

MAHALLESİNDEN HİÇ ÇIKMAMIŞ, MİNİBÜSE BİLE BİNMEMİŞ 

Kadınların depresyon hali, sürekli ve tekrarlayan hastalık değerlendirmeleriyle bize başvurmalarını da beraberinde getiriyor. Ancak kadın yoğunluklu bir hasta profilimin olmasının en temel nedenlerinden biri de, çoğu aile apartmanında yaşayan kadınların dışarıya çıkmak için en meşru gerekçelerinin sağlık ocağına gitmek, çocuğu sağlık ocağına götürmek olduğunu görüyorum. Çünkü eşi, kaynanası dışarı yalnız başına çıkmasına izin vermiyor. 

Hastalarımdan “Eskiden hiç olmazsa en azından çıkardık, ailecek bir çay içmeye giderdik, akrabalarımıza ziyarete giderdik; şimdi gidemiyoruz” cümlesini çok sık duyuyorum. Benim hastalarım arasında denizi görmemiş kadınların oranı çok yüksek; ki burası sahile 3 kilometre uzaklıkta. Hayatı boyunca hiç minibüse binmemiş, kadın sayısını duysanız şaşarsınız. 

BİRAZ İLGİ VE ŞEFKAT İÇİN ÇOCUK DOĞURUYORLAR

  • “Üç çocuk politikası işledi. Çocuk sayısında inanılmaz bir artış var. Bu artış, yoksulluğun da çok arttığı bir sürece denk geliyor. Ama kadınlar yoksulluk nedeniyle daha fazla çocuk istememe, gebeliği önleme arayışına da pek girmiyorlar. Çünkü çocuk evde kadınların statüsünü artırıyor. Gebe kaldığında bir tık daha fazla ilgi ve şefkat görüyor. Bunu açık açık dile getiriyor kadınlar.”

İSMEK’LER, TOPLUM MERKEZLERİ TEVEKKÜLE YÖNLENDİRİYOR

  • Mahalleli kadınlar için kurs, meslek eğitimi, danışmanlık hizmeti verilmesi için açılan İSMEK, cami ile aynı bahçeyi paylaşıyor

Akraba evlilikleri yüzde 75’i buluyor, bu evlilikler çok ciddi travmalar yaratıyor. Bir ailemin 4 çocuğu da ağır engelli. Çok da yoksullar. “Neden bu kadar çocuk yaptınız?​” diyorum; “Bu da sizin sınavınız, dediler bize” diyor.

Kendisi de ağır hasta olan bir hastamın iki tane ağır mental engelli çocuğu var. Bu kadın, bu iki çocuğa da tek başına bakıyor, çünkü evli olduğu amcasının oğlunun eve geldiği yok. Kadın, ilkokul mezunu bile değil, ailesinin de hiçbir desteği olmadığı için hastanelere gide gele eğitildi resmen. Artık tüm evrak işlerini yapıyor, her işi çeviriyor. Kadınları ayakta tutan şey tevekkül; şu odada en çok duyduğunuz cümle ne diye sorsanız; bir “Bu benim sınavım”, iki “Allah rızkını verir.” Hayat bu iki cümle üzerine dönüyor. 

Pendik’te İSMEK’ler var, toplum merkezi var, belediyenin sağlık merkezleri var, danışmanlık merkezleri var. Kadınlar buraya başvurmuyor değiller. Ama ben şunu gözlemliyorum; kadınların buralarda sosyalleşmelerinin özü, yaşadıkları hayata dair tevekkülü artırmak.


ENSEST YA DA İSTİSMARA ‘DUR’ DİYEMEMENİN NEDENİ YOKSULLUK

  • Kadınların büyük kısmı, mahallenin çeperindeki güvenlikli sitelere temizliğe gidiyor

Ensest oranı, bugünlerde medyada dolaşan ve yüksek bulunan rakamları teyit edebileceğim kadar yüksek. Bir vakam küçük yaşta abisinin tacizine uğramış. Evlendirilmiş, sonra boşanmış ve eve dönmüş. Şu an abisiyle aynı evde yaşamak zorunda olan bir kadın. Sürekli itilip kakılıyor evde... 

Kadınlar ya da kız çocukları ev içinde istismara uğradığında çoğunlukla bilmezlikten geliniyor. 16 yaşında dayısından gebe kalıp, Marmara Üniversitesi Hastanesinin tuvaletinde doğum yapan bir vakam var. Baba yok, 3-4 kardeş anneyle birlikte dayının evine sığınmış. Doğumdan sonra biz izleme aldık. Hukuki işlem başlatıldı. Kızını ve torununu sahiplendi anneanne, kız evlendi. Bu evlilik “kızın kurtuluşu” olarak görüldü ailede. 

Kadınların ensest ya da istismara karşı tutum alamamasının en önemli nedenlerinden biri ekonomik. Bazı kadınlar o kadar küçük yaştan beri istismar yaşıyor ki, aile içinde yaşananları normalleştiriyorlar.


ÇOCUKLARIN YÜZDE 80’İNDE GELİŞİM GERİLİĞİ VAR 

Otizm spektrum bozukluğundan çok çocuk çevirdik biz. Ama ailelerine durumu kabul ettiremediğimiz çocukların bu etkilerle boğuşmasının önüne geçemedik. Aileye anlatıyorum; göz teması yok, iletişimi yok, psikomotor gelişimi geri, kelime yok, cümle yok... Kabul ettiremedik. Son aylarda neredeyse 20 çocuk sayabilirim size dünyaya gözünü ilk açtığı andan itibaren eline telefon, önüne televizyon açıldığı için mental ve fizyolojik gelişimleri geride kalmış... Benim hasta grubumdaki 0-6 yaş çocukların yüzde 80’i asosyal, psikomotor becerileri olması gerekenin çok altında. 

ÇOCUKLAR RUTUBET VE SİGARA KOKUYOR

Çok kalabalık ailelerde, kötü koşullarda yaşıyorlar. Evlerin yüzde 70’den fazlası sağlıklı yaşanamayacak denli rutubetli. Çocuklar buraya geliyor, üstü başı rutubet ve sigara kokuyor. Hastalarımın yüzde 90’ında demir eksikliği var. Özellikle kadınlarda. “Et yemeniz gerekir” diyorum, gülüyorlar. Ben de diyorum ki “Biliyorum bunu alamazsınız, ama ilacını yazıyorum, muhakkak kullanmalısınız.” 
Son 5 yıldır sigortası olmayan kadınların kaynanasının, kardeşinin üstüne ilaç yazdırmak için bize başvurma oranında da korkunç bir artış var.


ANAOKULU YOK, KREŞ YOK; ÇÖZÜM DİNİ TV PROGRAMLARI!

Kadınların çocuk bakımına ilişkin bilgisi çok yetersiz, temel yöntem ise dayak. Burada, poliklinikte bizim yanımızda çat çat çocuğunu döven, bağıran, azarlayan, küfreden kadınların çokluğunu görseniz şaşırırsınız. Cezalandırma, dayak, sokağa bırakma bir eğitim modeli olarak kullanıyor. Çünkü kadınlar öyle öğrenmiş...

4 bin 300 kişilik hasta profilimde liseyi bitiren çocuk sayım yüzde 40’ı bulmaz. Okul öncesi eğitim burada sübyan okullarıydı ağırlıklı olarak. 15 Temmuz’dan sonra sübyan okullarının sayısı azaldı. Çocuklar daha çok evde artık. Bu, kadınların şikayetlerini de artırdı mesela. “Çocuklarla baş edemiyorum, hepsi başımda çok zorlanıyorum” diyorlar. Anaokulu yok, kreş filan yok ortada. Çocuklar evin içinde. Evlerdeki yeni trend, dini televizyon programları seyrettirmek. 


SORUNU TESPİT ETSEN DE, ÇÖZÜM BULAMIYORSUN

Ensestİn, şiddetin ve istismarın bu kadar yaygın olduğu bir tabloda, sorunlar ortaya çıkınca ne oluyor peki? Bu soruya “Sağlıksız durumu tespit etmek bu sistemde çok zor, tespit ettiğimizde ise havada kalıyor” diye yanıt veren doktorumuz, sağlık sistemindeki değişikliklerin yaşanan tabloya etkisini şöyle anlatıyor: 

- Eskiden daha fazla yardımcı sağlık elemanımız vardı; daha fazla hemşire, daha fazla ebe, sosyal gelişimciler, sosyal hizmet uzmanları... Birinden kaçsa, diğeri yakalıyordu istismar mağduru çocuğu. Diyelim ki teşhis ettik... Sevk ettiğimiz çocukların aileleri aylarca hastaneden randevu alamıyorlar. Hastanelerde doktor sayısı kısıtlı. Tuzla Devlet Hastanesinde sadece iki cildiyeci var, Pendik Devlet Hastanesinde üç. Bir uzmana görünemeyen hastanın aynı şikayetlerle sürekli bize gelmesi çok normal. Mesela riskli gebelik tespiti yaptığım hastalarım var, ama Anadolu yakasında riskli gebelik takibi yapan Zeynep Kamil Hastanesinden başka hastane yok. Bu kadınların minibüse binecek parası bile yok. Biz ilgileniyoruz... Psikiyatriye sevk ettiğim hastalar gidiyorlar, bu ilaçları kullan 1 ay sonra kontrole gel diyor, ama ona kontrol için 1 ay sonraya randevu alamıyor insanlar. Başa dönüyoruz her seferinde. 

- Ben sağlık ocağı döneminde de çalıştım. Eskiden eğitimlerimiz vardı. Mahalleli kadınlarla, gebelerle, lohusalarla eğitimler yapardık. Birbirlerinden öğrenmelerini ve etkilenmelerini, birlikte hareket etmelerini sağlardık. Şimdi sağlık hizmetini ‘kişiye özel’ diyerek bir reklam unsuru haline getirdiler. Aile hekimi olarak bu kadar geniş bir popülasyona hizmet vermek zorunda kaldığın için en fazla 10 dakika ayırabiliyorsun bir kişiye. Kişiye özel olsa ne olacak?

Ben burada göreve başladığımda 10 bin kişinin 4 binine hizmet veriyordum. Şimdi 70 bin buranın nüfusu ve aile hekimi sayısı artmadı. Sağlığa ulaşmak böyle de zorlaştı.

- Ama gelin görün ki tek olanak aile hekimine ulaşmak bile olsa, hastalarım sağlık sisteminden çok memnun. Örneğin beni hizmetkarı gibi görüyor. ‘Eve gelip bakmıyor musunuz? Bize  doktorunuz kapınıza gelecek demişlerdi’ diyor.” 

Yarın: Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği’nden kadınlar anlatıyor: Bu tabloyu mahkum değiliz!

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

İSDEMİR’de bir iş cinayeti daha

SONRAKİ HABER

Trump'tan BM'ye reform çağrısı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa