Çocuk istismarında medyanın suskunluğu
"...haberin yapılması kadar nasıl yapıldığı da önemlidir..."
Kübra LAZ
Hilmi MIYNAT
Geçtiğimiz haftalarda Adıyaman’ın Besni ilçesinde Süleymancılara ait olduğu bilinen çocuk yurdunun müdürü iki çocuğa cinsel istismarda bulunduğu için gözaltına alındı. Olayın açığa çıkmasının ardından yerel basın valilik tarafından aranarak haber yapmamaları yönünde baskı ve sansüre maruz kaldı. İktidar organlarının gizlemeye, sümenaltı etmeye çalıştığı bu olayı sosyal medyadan, Evrensel, Birgün, Cumhuriyet gibi baskı ve sansüre karşı halkın haber alma hakkına sahip çıkan ender gazetelerden öğrenebildik. Baskı ve sansür politikalarıyla ülke yönetmeye çalışan iktidar, yürütülen soruşturmayla ilgili yayın yasağı koymayı ihmal etmedi. CHP Milletvekili Barış Yarkadaş yerel basına haber yasağı konmasıyla ilgili; “Valilik hem Süleymancıları koruyor hem de olayın üstünü örtmeye çalışıyor” dedi.
HAVUZ MEDYA SORUNU NASIL GÖRÜYOR?
Nitekim olay kamuoyuna yansıyınca ana akım medyadan bir gazete de sessiz kalamayarak, fakat iktidarın hassasiyetlerini de gözeterek kısa bir haber geçti. Tabii haberin yapılması kadar nasıl yapıldığı da önemlidir. Amaç, istismara uğrayan çocukların, sesi kısılan ailelerin sesi olmak mı yoksa mağdur olanların sesini daha görünmez kılarak iktidara sıkıştığı yerde omuz vermek midir? Bu sorunun cevabı önemli bir ayrıntıdır. Bahsi geçen gazetenin yaptığı habere göz atmaya haber başlığından başlayabiliriz. Olayı üç kelime ile anlatmak istersek çocuk, cinsel istismar ve cemaat kelimeleri en açıklayıcı ve özetleyici kelimelerdir diyebiliriz. Fakat başlık bu üç kelimenin yanından dahi geçmiyor; “Erkek öğrenci yurdunda iğrenç olay”. Magazinsel, çarpıcı bir başlık bulduğunu düşünen editör, gazetecilik olmasa da magazin haberciliği dalında bir ödül bekleyebilir. Gazetede çıkan haberin alt başlığı ise; “Özel bir yurtta 2 erkek öğrenciye cinsel içerikli video izletip cinsel istismarda bulunan müdür İ.T. tutuklandı.” şeklinde. Bu yurdun bir tarikat yurdu olduğu kasıtlı olarak gizleniyor diyemeyiz. Muhalif medyanın saat üçte girdiği haberi akşam 6’da giren bu gazete yurdun Süleymancılara ait olduğunu bilmiyor olabilir pek tabii. Haberin içeriği de kısacık ve valilik açıklamasından ibaret. Olayın açığa çıkmasında Barış Yarkadaş’ın özel çabası olduğu, iktidarın medya baskısı, cemaat yurtlarında yaşanan bu olayların birkaç çürük elmadan değil de çürümüş bir sistemden kaynaklandığı bilgileri gazeteye ulaşmamış olabilir. Veya gazete eğer ki bu münferit bir olaysa “Kardeşim bu kaçıncı münferit olay” sorusunu soracak cesareti kendisinde bulamıyor olabilir. Gazete haberini mükemmel bir ara başlıkla noktalıyor; “O müdür tutuklandı” Bu başlığı okuyan bizler sapık müdür yakalandı, artık çocuklar güvende hissiyatıyla derin bir oh çekiyor, rahat bir nefes alabiliyoruz.
İSTİSMARCIYI AKLAMAK
Şunu biliyoruz ki, ne cemaat yurdunda yaşanan bu olay münferit bir olaydır ne de ana akım medyanın haberi ele alışı bir tesadüften ibarettir. Bu toplumsal sorunun, yalnızca sapık bir müdürden kaynaklı ve onunla sınırlı olmadığını biliyoruz. Bu örnekte de gördüğümüz üzere iktidar koruyuculuğuna soyunmuş, atanmış vali ve savcılarla da çözülemeyeceği çok açık. Hatırladığımız üzere Süleymancıların Aladağ’daki yurdunda çıkan yangının ardından da yetkililer ve havuz medya aynı koruma içgüdüsüyle hareke geçmişti. Facianın büyüklüğü havuz medyayı haberi vermeye zorlamış olsa da haberin ele alınış biçimi yine magazinsel ve sorumluları gizlemeye ve aklamaya yönelikti.
Aslında burada şu ayrıntının da altını çizmek gerekir. Devlet yetkilileri, kolluk güçleri, havuz medya evet istismarcıları birey birey koruyor fakat bunu da istismarcı bir düzeni korumak adına düzenle uyum içinde yapıyor. Bireyleri aklamanın da ötesinde istismarcı bir düzeni aklamak ve toplumsallaştırmak üzere hareket ediyor. AKP toplumu şekillendirirken dün “FETÖ” ile yaptığı ortaklığı bugün diğer tarikatlarla yürütüyor. Tıkandığı yerleri baskı ve yasaklarla aşmaya çalışıyor.
Çürümüş bir sistemin ortaya saçılan diğer pisliklerinden yalnızca biri olan bu toplumsal sorunu çözmek yalnızca toplumsal bir muhalefet ile mümkündür. Bu toplumsal muhalefet, eğitim kurumları, sendikalar, öğrenci kulüp ve ÖTK’ları, kadın örgütleri, bu sisteme karşı duran medya araçları ve sistemden mağdur olacak tüm bireyleri içerecek ortak bir karşı koyuşu içermektedir. Bu bağlamda sosyal medyayı etkin kullanmak kadar sesimize ses katan kitle iletişim araçlarını güçlendirmek ve dayanışma içinde olmak ayrı bir önem taşımaktadır. Bu yayın organlarını haber alma aracı olduğu kadar haber verme aracı olarak da ele almalı görünmeyeni görünür kılmalıyız. Böylesi bir dayanışma ile havuz medyanın suskunluğuna ve işbirliğine karşı bulunduğumuz her alanda gerçeklerin sesini yükseltmek mücadelenin daha görünür ve yaygın bir güç olmasını sağlayacaktır.