Müfredat yeni, hedeflenen çağ eski
Peki ya, eğitim meselesi bu işin neresinde?
Aydın YİĞİT
Adana
2017-2018 Eğitim yılı bu hafta başladı. Yeni dönem ile birlikte alışık olduğumuz birçok sorunu da beraberinde geldi. Eğitim kurumlarının fiziki yetersizliği, öğretmen atamalarının ertelenmesi, ailelerin çocuklarının okul masraflarını karşılayabilmek için çektiği sıkıntılar, her sene gündeme gelen sorunlardan birkaçı. Bu yıl farklı olarak ise başka bir tartışma daha bütün memleketin gündemine girdi: Yeni müfredat!
Peki, bu müfredatta neler var, neler hedefleniyor ve gökten zembille mi düştü? Gelin biraz göz atalım.
YENİ MÜFREDAT NELERİ İÇERİYOR?
Bu soruya geçmeden önce müfredatın ne olduğuna ve nasıl oluşturulduğuna dair kısaca bilgi vererek başlayalım. En basit tanımıyla müfredat, yani öğretim programı, eğitimin bir programa bağlanmasıdır. Bununla birlikte eğitim kurumlarında hangi derslerde hangi konuların işleneceğini, içeriklerini ve öğrenme yöntemlerini belirleyen programdır. Kuşkusuz ki, bir neslin nasıl yetişeceğini, neleri nasıl öğreneceğini belirleyecek olan programın içeriği de nasıl oluşturulduğu kadar önemli ve bununla doğru orantılıdır. Şöyle ki; eğer demokratik bir ülkede yaşıyor iseniz ülkede oluşturulacak bir öğretim programı insanlık tarihinin en ileri birikimlerini rehber edinen ve ülkenin eğitim sendikalarının, velilerin, öğrencilerin, üniversitelerin ortaklaştığı bir müfredatınız olurdu. Ancak bugün memleketteki müfredat tartışmasının bu kadar canlı bir şekilde sürmesinin ve tepkilerin azımsanmayacak bir şekilde her kesimden gelmesinin nedeni de büyük ölçüde müfredatın böyle ele alınmayışındandır. Öyleyse bu müfredatın içeriği ile nelerin hedeflendiğini ve neden böyle bir değişikliğe gidildiğini buradan yola çıkarak görebiliriz. Zira bu müfredat doğrudan insanlık tarihinin en ileri birikimlerini hedef almaktadır. Laik ve bilimsel eğitimin kırıntıları da saldırı altındadır.
Müfredat yeni ama Orta Çağ eğitim ve yönetim sistemlerine uygun. Yazıya devam ederken bir sözü hatırlatalım. TBMM Mili Eğitim Komisyon üyesi A. Hamdi Çamlı “Cihat bilmeyen çocuğa matematik öğretmenin faydası yok.” ifadelerini kullandığında şöyle demiştik, bu malumun ilamıdır! AKP’li pek çok yönetici, politikacının ağzından bu ve buna benzer sözleri buraya doldurabiliriz. Ancak bunun da yeterli olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu sözler rastgele birisinin ağzından değil hükümetin eğitime dair planlarını hayata geçirmesi için görevlendirilen birinin ağzından dökülüyor. Bu cümle ve beraberindeki tartışmaların ardından iki aya yakın bir zaman geçti ve müfredat açıklandı.
ORTA ÇAĞ MI? O DA NEREDEN ÇIKTI?
Buradaki tartışmalarda kısaca ülkenin içinden geçtiği koşullara değinmemiz gerekecek. AKP’nin ve temsil ettiği güruhun yıllardır sözünü ettiği ve hayallerini kurduğu tek adam rejiminin adım adım örülmek istendiği günleri yaşadığımız aşikâr. Artan baskılar, demokrasinin ülkeden koşar adım kovulmasına örnek gösterecek yasalar, uygulamalar ve OHAL… Bunları net olarak süzmemizi sağlayan grev yasakları, muhalif partilerin milletvekilleri ve genel başkanlarının tutuklanmaları, gazetecilerin tutuklanmaları, içeride ve dışarıda süren çatışmalar, gerilimli süreç derken listeyi uzatmak mümkün. Tüm bunlar diktatoryal bir yönetimin eşiğinde gibi gösteriyor bizi. Burası gidişatın siyasal yönü olarak ele alınabilir. Peki ya, eğitim meselesi bu işin neresinde? Öyle ki, örülmek istenen bu rejimin kalıcılaşmasının yolu sosyal ve toplumsal dayanağından geçiyor. AKP ve Erdoğan’da bunun farkında olarak burada hedefine en çok iki kesimi koyuyor: Gençler ve kadınlar!
16 Nisan başkanlık referandumu ile kendilerinin de gördüğü bir gerçek var. O da bu iki kesimin desteğini alamadıkları ve gidişattan rahatsız oldukları. Burada etkili olan ise elbette 15 yıllık hükümetleri boyunca uyguladıkları politikalarının verdiği sonuçlar ve son yıllarda daha da otoriterleşmeleridir desek yanılmış olmayız.
Artan işsizliği, kısıtlanan özgürlükleri, kadınların yaşamının iktidar ve avaneleri tarafından doğrudan hedef alınmalarını, savaş politikalarının bedelinin emekçiler, gençler, kadınlara ödetilmek istendiğini ve bu hükümetten beklentilerinin karşılanmadığını kısa bir not düşerek eğitim sistemindeki değişiklik ile hedeflere devam edelim. Bizzat Erdoğan’ın ağzından dökülen “Kindar ve dindar nesil istiyoruz.” sözleri son zamanlarda duyulmaz olsa da bunun yeni rejim için gerekli olduğu saptamasından vazgeçilmiş değildi. Öyle ki, burada tam da Orta Çağ benzetmesi yapmak uygundur. Bilinen üzere bilim, tüm dünyada eğitim programına geç girmiştir. Kiliselerin, din adamlarının doğrudan ülke ve imparatorluklar yönetiminde yer aldığı bir dönemde elbette ki bilim “radikal”lerin, dinsizlerin ve yönetime isyan edenlerin savunduğu bir olgu idi ve kesin cezaları vardı. Galileo ve dünyanın düz olup olmadığı tartışmaları bunun en iyi göstergelerindendir. Günümüz dünyasında hiçbir hükümetin veya yönetimlerin bu dönemleri doğrudan savunduğuna şahit olmuyoruz. Peki, neden şimdi Türkiye’de yeni oluşturulan müfredatın dayanağı cihadizm oluyor, evrim müfredattan çıkarılıyor, değerler eğitimi adı altında bütün derslerin içerikleri bilimden arındırılıyor, gericileştiriliyor?
GİDİŞAT KÖTÜ DE PEKİ ÇÖZÜM NE?
Osmanlı Devleti’nde 1876’da meşrutiyet ilan edilmiş ve padişahın yetkileri oluşturulan meclis ile göstermelik ve az da olsa kısıtlanmıştı. 16 Nisan 2017’de ise Türkiye Cumhuriyeti’nde meclisin yetkilerinin kısıtlanacağı ve seçilecek başkana akıl almaz yetkilerin verileceği referanduma gidilmişti. Bunu bir köşeye not ederek devam etmekte fayda var. Bu siyasal değişiklik rejim inşasının bir köşe taşı iken oluşturulmak istenen yeni toplum inşası da diğer bir köşe taşıdır. Öyle ki, toplum muhafazakârlaştırılmak istenmekte, gençlik biat eden, sorgulamaktan uzak hale getirilen ve gözünü insanlığın ileri adımlarına değil gerilerine bakması istenen bir pozisyona çekilmek istenmekte. Yeni müfredat ile hedeflenen tam da budur! Bu memleketin ileri birikimi, işçileri, gençleri ve kadınları mücadele edip bu kara bulutları dağıtmazsa! Zira bu uygulamalar ve politikalar gökten zembille inmiş değildir.
Eğitim sistemindeki bu değişiklikler adım adım uygulanmak istenmektedir. 4+4+4 sistemi ile aileler ve çocuklar imam hatip ve meslek liselerine teşvik edilmiş ve yer yer zorunlu tercih yaptırılmıştır. Bugün açısından bu uygulamanın sonucu ise 1 milyonun üzerinde imam hatip ve meslek liseli öğrenci sayısı ve bu gençlerin üniversiteye yerleşme oranının yüzde 15-20’lerde kalması ve geleceksizlik kıskacına terk edilmeleri olmuştur. Yine bir diğer sonuçları açısından geçen sene OECD’nin açıkladığı PISA testi sonuçlarında Türkiye 72 ülke arasından bilim, matematik ve okuma grupları sıralamasında 50. sırada ancak yer bulmuştur. Özel eğitim kurumları son yıllarda kat kat artarak resmi kurumların yüzde 20’sine denk gelen oranlara ulaşmıştır.
GENİŞ KESİMLERİ YAN YANA GETİRMEK İÇİN ÇABALAMALIYIZ
Yaşanan süreci ve hedeflerini dilimiz döndüğünce anlatmaya çalıştık. Ancak yeni dönem açısından şunu da söylemek mümkündür. Bütün bu yasalar, uygulamalar ve yönetmelikler hızlıca hayata geçirilmeye çalışılırken toplumun her kesiminden hoşnutsuzlukların arttığı ve itirazların -yer yer- yüksek sesle ve birlikte dile getirildiğine de şahitlik ediyoruz. Fındık üreticileri, saya işçileri, metal işçileri, kadınlar son zamanlarda yaşananlar açısından buna örnektir. Hükümetin politikaları kitleler nezdinde bir bir duvara çarpıyor ve inandırıcılığını yitiriyor. Bu açıdan, öğrencilerin gelecek kaygısı, bilim talebi ve buna dair itirazları da göz önüne alındığında önümüzdeki dönem eğitime ve öğrenim programının gericileşmesine ilişkin mücadelenin olanakları içerisinde birçok kesimi yan yana getirebilme ihtimalinin arttığını da hatırlatalım.