Eşit ve özgür bir hayat için… Bu yasalar böyle geçmez!
100’e yakın kadın ve LGBTİ+ örgütü, 'Müftülük Yasası' başta olmak üzere birçok yasanın Meclise bu haliyle gelmesini engellemek için eylemler yapacak.
“Kendi adımıza karar vermemizi, hayatlarımızı nasıl yaşayacağımızı kendimiz seçmemizi engelleyen veya zorlaştıran tüm toplumsal ve siyasi baskılara; bu baskıları artırmak için adım adım oluşturulan yasal çerçeveye karşı; bir araya geliyoruz!” diyen 100’e yakın kadın ve LGBTİ+ örgütü; Türkiye’nin her yerinde yürüyecek bir kampanya başlatıyorlar. Çeşitli toplantılarla yasaları tartışan ve yasanın meclise bu haliyle gelmemesi için eylemler yapacak olan kadınlar tüm kadınları “eşit ve özgür bir hayat için” kampanyanın parçası olmaya çağırıyor.
Kadınların gündeme aldıkları iki yasa; 'Müftülük Yasası' olarak bilinen Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Mağdur Hakları Yasa Tasarısı. Bu yasaların meclise gönderilmesi planlanan haliyle geçmemesi gerektiğini söyleyen kadınlar nedenlerini madde madde anlatıyor...
MÜFTÜLÜKLERE NİKÂH YETKİSİ, EŞİTSİZLİĞİN GARANTİSİ
Müftülerin kıyması tasarlanan nikâh medeni bir nikâh; dolayısıyla çocuk yaşta ve çoklu evliliğin yasak olması sürdürülüyor. Yani bu gelişme imam nikâhının resmi nikâh yerine geçmesi anlamına gelmese de müftülerin resmi nikâh kıymakla görevlendirilmeleri dinin (ve Diyanet’in uyguladığı haliyle Sünni İslamın) herkesi kapsaması gereken medeni hukukun alanına müdahil olması anlamına geliyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı boşanmayı cinsel istismar suçuyla aynı derecede ‘sorun’ olarak gören bir kurum. Tasarı yasalaşırsa evlendirme işlemi için müftülüklerin yetkilendirilmesiyle çoğu kadın evlenmek için olsun, ailede sorun yaşayınca olsun kadın-erkek eşitsizliğini doğal sayan, erkeklerin çıkarına olacak şekilde dini referansları temel alan, kadınların boşanmaması gerektiğini savunan bir kuruma başvuruyor olacak.
İSTİSMARIN ÖRT BAS EDİLMEMESİ İÇİN YASADA BOŞLUK OLMAMALI
Değişiklikte “Sağlık personelinin takibi dışında doğan çocukların doğum bildirimi nüfus müdürlüklerine sözlü beyanla yapılır” şeklinde bir ibare var. Aslında bu ibare şu anda yürürlükte olan kanunda da mevcut. Ama yapılacak her yeni yasal düzenlemenin bir öncekinden daha iyi ve günümüz koşullarına daha uygun olması gerekir. Sözlü doğum beyanının “teyidi amacıyla mülki idare amirinin emriyle, aile hekimlerinin aracılığıyla araştırma yaptırılır” ifadesi eklenerek bir çeşit denetime tabi tutulması öngörülüyor. Fakat mülki amir emir vermediği sürece araştırma gerekmediği gibi, araştırma yapılmadığında herhangi bir yaptırım getirilmiyor. Elbette ki çocukların nüfusa kaydedilebilmesi çok önemli. Özellikle savaş ve göç halinde doğum her zaman sağlık personeli takibinde gerçekleşmeyebiliyor – yani sözlü beyanın tamamen kaldırılması mümkün olmayabilir; ama öte yandan şu da bir gerçek: Çocuk yaşta zorla evlendirme yoluyla çocukların istismarı, çoğunlukla hamilelikleri sırasında bir sağlık kurumuna gitmeleriyle ortaya çıkıyor. Dolayısıyla sözlü beyan cinsel istismarın üzerini örtmenin bir yöntemi haline gelebiliyor. Biz kadınlar bundan endişe duyuyoruz. Çocuk yaşta evlendirme bir cinsel istismar biçimidir ve örtbas edilmesi için yasalarda ve uygulamada herhangi bir açık bulunmamalıdır.
MUĞLAK ‘GENEL AHLAK’ ŞARTI KADINLARA ZARAR VERİR
Tasarı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayanların evlilik yoluyla vatandaşlığa başvurabilmesi için “genel ahlak” kriteri getiriyor. Bu kriter nasıl ve kime uygulanacak? Genel ahlakın içeriğini, sınırlarını, kişilerin buna uyup uymadığını belirleyecek olan illerdeki Vatandaşlık Başvuru İnceleme Komisyonları kimlerden oluşacak, nasıl çalışacak? Örneğin, boşanmayı engellemek için bunca çaba gösterilen bir ortamda boşanmış olmak ahlaksızlık mı sayılacak? Ahlak, kadınlar ve erkekler için aynı şekilde mi tarif edilecek; yoksa hep karşılaştığımız üzere ahlaksızlık kadınlara mahsus mu görülecek? Bunlar muğlak.
‘SOYADINDA KOLAYLIK’ BİLE YİNE EŞİTSİZ
Tasarı ile boşandıktan sonra eşinin soyadını kullanmaya devam eden kadınların kendi soyadlarını almasını kolaylaştırıyor. Evliyken eşinin soyadı ile birlikte kendi soyadını kullanan kadınların yalnızca eşlerinin soyadını kullanma talepleri bir dilekçe yazmak kadar kolay hale getiriliyor. Peki neden kadınlar evlenirken kendi soyadlarını muhafaza etmek için hâlâ mahkemeye gitmek zorunda? Bu da kadınların lehine olacak şekilde kolaylaştırılmalı.
MAĞDUR HAKLARI YASA TASARISI BU HALİYLE MAĞDURİYETLERİ DAHA DA ARTTIRIR
Bu kanunla birlikte yıllardır savunduğumuz pek çok düzenleme hayata geçebilir. Örneğin; şiddete maruz kaldığımızda karakol, savcılık gibi ilgili birimlerde yaşadıklarımızı tekrar tekrar anlatmak zorunda kalmayacağımız, ihtiyaç duyduğumuz psiko-sosyal desteklere ulaşabileceğimiz bir düzenleme planlanabilir. Örneğin; sosyal güvenlik sigortasından prim ödemeksizin yararlanabileceğimiz, yeni destek ve yardımlar sağlanabilir.
Ama, OHAL yönetiminde tüm bu mekanizmaların işleyişi neredeyse tamamen durmuşken ve yasalardaki muğlaklıklar uygulamada genellikle bize zarar olarak dönerken aşağıda saydığımız meseleler dikkate alınmazsa bu tasarı biz kadınlar lehine sonuç vermeyecektir.
■ŞİDDET KADIN-ERKEK EŞİTSİZLİĞİNİN BİR SONUCUDUR
İstanbul Sözleşmesi’yle uyumluluk için bazı düzenlemeler yapan bu tasarı, sözleşmenin esasını, yani kadınların yaşadığı şiddetin kaynağı olan eşitsizliği yok sayıyor. Mağduru “Suç nedeniyle fiziksel, zihinsel, ruhsal veya ekonomik olarak doğrudan zarar gören kişi” olarak tanımlıyor. Çeşitli hak ve hizmetlerin sağlanacağı kırılgan grupları ise “cinsel suç, aile içi şiddet, terör, göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti suçu mağdurları ile çocuk, kadın, yaşlı ve engelli mağdurları” olarak tanımlıyor. “Toplumsal cinsiyet temelli şiddet”, “kadına yönelik şiddet” gibi kapsayıcı ve cinsiyete dayalı ayrımcılığı açıkça vurgulayan ifadeler kullanılmıyor. Kadınlar sanki siyasi ve toplumsal algının değil, kendi doğalarının getirdiği bir kırılganlık varmışçasına kırılgan grup olarak tanımlanıyor. Aile içi şiddet dışındaki çok çeşitli kadına yönelik şiddet biçimleri tamamen görmezden geliniyor. Her gün en az bir kadının erkek şiddeti sonucu öldürüldüğü ülkemizde ‘suç mağduru’ olarak kadın ve erkekler aynılaştırılıyor. Erkeklerin ve boşanmış babaların taleplerini karşılamak için bize sormadan hayatımızı etkileyecek yasalar yapıldığında sonucun kadınların aleyhine olması kaçınılmaz. Unutulmasın ki bizim için en iyisini yine biz kadınlar biliriz.
■RESMİ ŞIKÂYETTE BULUNMAYANA HAK VE HİZMET YOK
Şiddete uğramış kadınların hak ve hizmetlere erişebilmek için suç duyurusunda bulunması; soruşturma-kovuşturma süreci başlatmak zorunda olmaları; hele ki söz konusu hak ve hizmetlerin yalnızca öldürme, kasten yaralama, işkence, cinsel saldırı ve cinsel istismar suçlarında sağlanacak olmaları asla kabul edilemez. Özellikle tasarı kapsamında açılması planlanan ‘cinsel suç mağdurlarına yönelik özel merkezlerdeki hizmetler’ bir soruşturma veya kovuşturma olmadan da sağlanmalı. Ayrıca sayılan suçlar kapsamına girmeyen ama kadınların hayatını etkileyen taciz, ısrarlı takip, psikolojik şiddet vakaları için de geçerli kılınmalı.
■ÇOCUK TESLİM SÜRECİNDE KARAR KADINLARIN OLMALI
Tasarıda çocukların teslimi ve çocukla kişisel ilişki için boşanmış babalara masraf çıkaran icra yerine, Mağdur Hakları Daire Başkanlıkları üzerinden yeni bir usül oluşturulması öngörülüyor. Kadınların bu süreçlerde erkek şiddetine maruz kalma ve hatta öldürülme risklerinin olduğu göz önüne alınmak zorundadır. Teslim adresi ve teslim sırasında bulunup bulunmama kararı, bundan dolayı zarar görebilecek kadınlara bırakılmalıdır. Ayrıca çocuk teslimi için öngörülen süreç geçecek zaman açısından son derece muğlak. Planın ne kadar sürede hazırlanacağı, aile hakiminin onayının ne zaman alınacağı, taraflar plana uymuyorsa zorla yerine getirmenin ne kadar zaman içinde gerçekleştirilmesi gerektiği açıkça belirtilmediği sürece bu, ‘kadınların hayatını zorlaştıran bir yasa daha’ olmaktan öteye gidemez.
■‘HAKSIZ FİİL’ MADDESİ KADINLARIN DESTEĞE ERİŞİMİNE ENGEL OLACAK
Mağdurun haksız fiilinin maddi yardımın reddedilmesi için gerekçe sayılması, şiddete uğrayan kadınların kolaylıkla maddi yardımdan yoksun bırakılması anlamına gelebilir. Nasıl ki bir kadının ‘başkasıyla mesajlaştığını düşünmüş olmak, giyimi, aldattığı sanılması, maç varken televizyon önünden geçmesi, geç saatte sokakta olması’ öldürüldüğünde, yaralandığında veya cinsel saldırıya uğradığında mahkemelerce haksız tahrik gerekçesi
sayılabiliyorsa bu durumlarda maddi yardımın reddedilmesi de mümkün kılınacak. Çünkü örneğin ‘aldatmış olma ihtimali’ medeni hukuka aykırı (dolayısıyla haksız) fiil olarak yorumlanabilecek. Bu sebeple şiddete maruz bırakılan bir kadın maddi yardım için başvurduğunda bu sefer de haksız fiili sebebiyle yardımın kısıtlandığı veya reddedildiği yanıtını alabilecek! Haksız fiilin sınırları net bir biçimde belirlenmedikçe kadınların zararına uygulanması engellenemediğinden bu ve tasarıdaki tüm muğlak ifadeler açıkça tanımlanarak tekrar düzenlenmelidir.
1 EKİM’DE KADINLAR EYLEMDE
Türkiye’nin dört bir yanında kadınlar, yasa tasarılarına karşı meclis açılışını eylemle karşılayacak. Ankara, İstanbul başta olmak üzere pek çok ilde 1 Ekim Pazar günü “Bu yasalar böyle geçmez” eylemleri yapılacak.
100’e yakın kampanya imzacılarından biri olan Kadın Cinayetlerine Karşı Acil Önlem Grubu adına Tuğçe Canbolat kadınlara ve kadın örgütlerine sorulmadan, kadınların acil talepleri gözetilmeden hazırlanan bu iki yasa tasarısına karşı olduklarını söylüyor: “Biz kadınlar olarak bu tür yasalar hazırlanırken bu alanda yıllardır çalışan ve deneyimler biriktirmiş olan kadın örgütlerine sorularak birlikte hazırlanmasını talep ediyoruz. Bu haliyle de bu yasalar geçemez.”
Pek çok kadın örgütünün bir araya gelerek başlattığı kampanya kapsamında Türkiye’nin pek çok yerinde ve İstanbul’da da kadınlar olarak eş zamanlı sokağa çıkacaklarını belirten Canbolat, tüm kadınları İstanbul’da 1 Ekim günü saat 15.00’te Süreyya Operası önünde başlayacak eyleme katılmaya çağırdı.
Yasaların geri çekilmesinin uzun bir mücadele gerektirebileceğine dikkat çeken Özbolat, kampanya kapsamında kadınlarla bir araya gelmeye, hükümetin kadın düşmanı politikalarını tartışmaya devam edeceklerini söyledi.
İNANCI, DÜŞÜNCESİ NE OLURSA OLSUN, BU YASA HİÇBİR KADINA KATKI SAĞLAMAZ
Ankara Kadın Platformundan Hatice Kapusuz ve Yurdagül Çabat da 1 Ekim’de Ankara Kadın Platformu olarak düzenleyecekleri eyleme çağrı yaptı.
“Biraz anlaşılması zor bir düzenleme var karşımızda. Metinlerde kelimelerle yapılmış değişiklikler var. Çok tali, kenarda duran, önemsizmiş gibi görünen bu düzenleme tam olarak anlaşılamıyor, dolayısıyla da hak ettiği tepkiyi almıyor” değerlendirmesinde bulunan Hatice Kapusuz, önceliklerinin yasa tasarılarını ve hükümetin yaklaşımının anlatılması olduğuna dikkat çekti: “Neden yapıldığı belli olmayan, hangi ihtiyaca, hangi soruna karşı yapıldığını bilmediğimiz ama bununla birlikte kadınları çok yakından etkileyecek bir düzenleme. Ayrıca kadınların yıllardır dile getirdiği ihtiyaçlara da herhangi bir cevap vermiyor. Bu durumda da düzenlemelerin çok tepeden, belli bir toplumsal yapı yaratmak amacıyla yapıldığı görülüyor. O toplumsal yapı neyi vaadediyorsa topluma, bu düzenlemeler de bu tehditleri içeriyor. Aslında karşımızdaki metin erkekler ve erkeklerin ihtiyaçları gözetilerek hazırlanmış bir metin. İnancı, düşüncesi ne olursa olsun herhangi bir kadına katkı sağlayacak bir metin yok.”
Ankara Kadın Platformu her alanda kadınlarla bir araya gelerek yasa tasarılarının kadınlar için ne anlama geldiğini anlatmayı önemsiyor. Platform, 1 Ekim Pazar günü saat 15.00’te Sakarya Caddesinde eylem düzenleyecek. Kadınlar meclisin açıldığı gün olan 2 Ekim’de saat 10.00’da meclis önünde “bu yasalar böyle geçmez” diyecek. (EKMEK VE GÜL)