28 Eylül 2017 06:54

Gülmen ve Özakça'nın tutukluluğu devam edecek!

Mahkeme Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın tutukluluk hallerinin devamına hükmetti. Dava 20 Ekim'e ertelendi.

Paylaş

(Çizim: Zeynep Özatalay)

Birkan BULUT
Ankara

Açlık grevindeki Nuriye Gülmen ve Semih Özakça, "Örgüt üyeliği" suçlamasıyla yargılandığı davanın ikinci duruşması Sincan Cezaevi Kampüsündeki duruşma salonunda görüldü. Mahkeme heyeti ara kararında Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın tutukluluk hallerinin devamına ve mahkemenin 20 Ekim'e ertelenmesine karar verdi.

Duruşma salonuna 2 gün önce Sincan Cezaevi Hastanesi'nden zorla Ankara Numune Hastanesi'nin yoğun bakım servisine götürülen Nuriye Gülmen getirilmezken, Semih Özakça ise getirildi. Jandarmalar izleyicilerin göremeyeceği şekilde Semih Özakça'nın önüne set oluşturdu. Semih Özakça savunmasında "Elinizdeki iddianame senaryonuz. Hiç kimse benden bu adaletsizliğe karşı boyun eğmemi beklemesin" dedi. 

JANDARMALAR ÖZAKÇA'NIN GÖRÜLMEMESİ İÇİN ÖNÜNE SET OLDU

İşlerinden ihraç edildikten sonra başlattıkları açlık grevi eylemlerinin 204'üncü gününe giren akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça'nın tutuklu yargılandığı davanın ikinci duruşması, Sincan Cezaevi Kampüsünde bulunan duruşma salonunda başladı. Gülmen, 2 gün önce tutulduğu Sincan Cezaevi Hastanesi'nden zorla Ankara Numune Hastanesi'nin yoğun bakım servisine kaldırılmıştı. Duruşmaya Gülmen katılamadı, Özakça ise getirildi. Semih Özakça salona tekerlekli sandalye ile getirildi. Jandarmalar izleyicilerin göremeyeceği şekilde Semih Özakça'nın arkadasında ayakta durdu. "Arkadaşımı görmek istiyorum," diyen Acun Karadağ'a jandarmalar engel oldu. Acun Karadağ, "Lanet olsun böyle iktidara. Ne hale getirmişsiniz çocuğu" diyerek tepki gösterdi.

HASTANE NURİYE GÜLMEN'İN DURUŞMAYA GETİRİLMESİNE 'TIBBEN UYGUN DEĞİL' YANITI VERDİ

Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Nuriye Gülmen'in duruşmaya katılması talebine ilişkin “tıbben uygun olmadığı” şeklinde yanıt verdi. Hakim mahkemenin yazdığı birçok müzekkereye kurumlar tarafından yanıt verilmediğini aktardı. Avukat Murat Yılmaz buna itiraz ederek 10 gün içerisinde olumlu ve olumsuz bir yanıt verilmesi, neden yanıt verilmediğinin bildirilmesi gerektiğini söyledi.

3 AVUKAT SINIRLAMASI

Semih Özakça’dan sadece üç avukat seçmesi istediğinde, “Üç avukat istemeyeceğim. Yüzlerce avukatımız var. 3 avukat kısıtlamasının bize zulmün bir parçası olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden avukat seçmeyeceğim" dedi  Davanın diğer sanıklarından Acun Karadağ da, “Avukat seçmek zorunda değilim. Davaya müdahil olan herkes avukatımdır” dedi. 

Sanıkların 3 avukat sınırlamasına itirazı reddedildi. Üç avukatın neye göre seçileceğinin sorulması üzerine mahkeme “Üç kişiden sonrasını dinlemeyeğiz” dedi. Semih Özakça bunun savunma hakkına saldırı olduğunu söyledi: “Daha önce avukatlarımız gözaltına alındı. Geçen duruşmaya keyfi olarak getirilmedik. Üç avukat dayatmasını kabul etmiyorum. Nuriye Gülmen zorla Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesine götürülmüştür." Acun Karadağa da yeniden avukat seçip seçmeyeceği sorulunca o da bunun savunma hakkına bir saldırı olduğunu tekrarladı. 

SEMİH ÖZAKÇA SAVUNMA YAPTI

Semih Özakça yaptığı savunmada şöyle konuştu: Ezilen sömürülen işlerinden atılan emekçiler adına ezilenlerin sıklıkla karşılaştığı bu durumu ekmeğinden edilmiş bir öğretmen olarak ben de yaşadım. Bir cinayete ancak bu kadar tanıklık edilir diye düşünüyorum. İşine geri dönme talebiyle başladığım oturma eyleminde işkence ile gözaltına alınıp savcılığa götürüldüğümde başladı cinayet. Cinayet işleyenler yargılanıyorsa mahkemelerinizde beni tanık olarak yazın. Sırtınızda afilli yargıç cübbeleri karar vereceksiniz. Sahi çoktan kırmadınız mı kalemimizi? Elinizdeki iddianame senaryonuz. Hiç kimse benden bu adaletsizliğe karşı boyun eğmemi beklemesin. Savunma yapması gereken, ufak bir açıklama bile yapmadan koltuklarında oturan AKP iktidarıdır. Onuruyla ekmeğini kazanan bir sınıf öğretmeniyken önce işimden atıldım. Bu kabullenebilir bir durum değildi. Direnmenin, karşı gelemenin her bedelini yaşadık. Ben işinden atılmış bir sınıf öğretmeniyim, köleliğe karşı mücadele eden Spartaküs’üm, firavuna karşı Musa’yım, ‘Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan’ diyen Pir Sultan Abdal’ım, ‘Yarin yanağından gayri herşey ortaktır’ diyen Şeyh Bedrettin’im, İsrail zulmüne karşı dövüşen Filistinli’yim, dünyanın her köşesinde haksızlığa uğrayan ve mücadele eden kim varsa oyum.

İktidar KHK'ler ile demokratik kurumları kapatarak 12 Eylül'deki sınırlamayı da aşmıştır. İhraç edilememize ve tutuklanmamıza neden olan kamudaki bu saldırıları ayrı bir başlıkta değerlendirmek gerekir. Orada oturduğunuz koltuklarda daha önce FETÖ'cü hakim ve savcılar oturuyor ve komplo davalarını yürütüyorlardı. Muhalif kamu emekçileri için değişen hiçbir şey yoktur. Değişen sadece emekçilere uygulanan saldırıların yöntem ve bahanesidir. Öğretmenlik bana ne lüks yaşam ne de gözümün arkamda bırakmayacağım bir yaşam vaad ediyordu. Ülkenin en ücra köşelerinde, her gün bomba seslerinin olduğu yerlerde öğretmenlik yaptım. OHAL'den bir yıl önce sendikamın iş bırakma eylemine katıldığım için eşimle birlikte açığa alındık. Açığa almalar ve ihraçlara karşı güçlü bir tepki gelmemesi nedeniyle iktidar bunu kolayca sürdürebildiğini düşündü. Bazı bölgelerde yapılan güçlü eylemlerle işlerine iade edilenler oldu. Bayram arefesinde açığa alındım, başka bir bayramda da ihraç edildim. Anlayacağınız iktidar bayramı emekçilere zehir etmek istedi."

'AÇLIK GREVİNE TALEPLERİMİZ KABUL EDİLİNCEYE KADAR EDECEĞİM'

Semih Özakça duruşmaya verilen aranın ardından savunmasına devam etti: “Halkın aydını bütün halkın sözünü söylemenin önemini gördüğü için bir adım öne çıkandır. Sabahattin Ali’nin romanındaki Kuyucaklı Yusuf gibi namusunu korumak için mücadele edendir. Ben de bir eğitimci olarak ödeyeceğim bedeli biliyordum. Baskınım arttığı, kimsenin sesini çıkarmadığı bir zamanda üzerime düşeni yapmayı görev biliyordum. Ankara Yüksel Caddesinde ‘İşimi geri istiyorum’ yazısı ile direnen bir akademisyen, bir öğretmen. Açıklama bile yapamadan halkın gözü önünde işkenceyle 17 defa gözaltına alındık. Tepki gösteren, fotoğraf ve video çekenler de tehdit edildi, gözaltına alındı. Onlarca işkence sonucunda kemiklerimizin kırıldığı, kafamızın gözümüzün kırıldığı zamanlar oldu. Suç duyurularında bulunduğumuzda polisler hakkında hiçbir işlem yapılmadı. Yüksel Caddesi İnsanlık Anıtı önünde 120 gün direndik. 

Bizleri açlığa mahkum etmeye karşı bunu tersine çevirip eylem biçimine dönüştürdüğümüzde bunu terörist eylem olarak gördüler. Asıl mesele açlık grevinin etkili bir eylem olması ve halkta duyarlılık yaratması korkusudur. Bu direnişe neden olan da bitirecek olan da iktidarın kendisi. Bizim direnişimiz bir inat değil, hakkımız olanı alma kararlılığı. Kimse kimseye zorla açlık grevi yaptıramaz. Bizler ezilmeye reddettik. Birçok kamu emekçisi direnmiyor, direnenler açlık grevi yapmıyor. Olabilir ama biz açlık grevinin bizi sonuca götüreceğini düşünüyoruz. Açlık grevine taleplerimiz kabul edilene kadar devam edeceğim.

‘Bizler devrim olmazsa, AKP gitmezse açlık grevini bitirmeyiz’ demiyoruz. İşimizi geri istiyoruz. Bizi işimizi geri isteme ısrarımız ve kararlılığımız için cezalandırmak istiyorlar. Öyle ya bir insan işini geri istiyor diye tutuklanır mı? Gece yarısı gelen gardiyanlar, beni hücremde yerlerde yatırarak zorla hapishanenin kampüs hastanesine götürdü. Ben hasta değilim. Hapishanede havalandırma vardı güneş görüyorduk. Burada ise güneş görmüyoruz. Ben güneşi hapishaneden beri ilk defa buraya getirilirken gördüm." 

Özakça "Eylemle ilgili bir komite kurulduğu iddiasına cevap vermeye tenezzül bile etmiyorum’ dedi. Suçlamasına ilişkin de “Nuriye semih demek de terör propagandası olarak görülüyor. Eğer öyleyse ben zaten Semih’im dedi" Salonda gülüşmeler oldu. 

'VERİN KARARINIZI PERDE KAPANSIN'

"Zorla müdahale için götüreceklerini düşünüp annemle vedalaştım. Bu uygulamanın sonuçları belli. Fotoğraf dahi çektirmemize izin vermediler amaçları bizi unutturup zorla müdahale edip, bizi yaşayan ölü haline getirmekti.Son olarak şunu söylemek istiyorum; Verin kararınızı perde kapansın."

Özakça savunmasını Enver Gökçe'den 'Dost' şiirini okuyarak bitirdi!  Duruşmaya bir saat öğle arası verildi. 

ACUN KARADAĞ: NURİYE SAVUNMASINI VERMEDEN BEN VERMEYECEĞİM

Acun Karadağ, savunma yapmayacağını belirterek “Nuriye Semih ve ben eyleme ilk başlayanlarız. Açlık grevinşn 75. Günü kitlesel bir eylem olunca arkadaşlarımız tutuklandı. Ben tutuksuz yargılanıyorum. Bu da gösteriyor ki dava açlık grevi üzerine açıldı. Nuriye kitap okurken hastaneye kaldırıldı. Oysa kitap okuyorsa bilinci yerindedir. Semih’i görünce göz yaşlarımı tutamadım. Nuriye gelip savunmasını vermeden ben savunmamı vermeyeceğim" dedi. 

TİHV GENEL SEKRETERİ: ZORLA MÜDAHALE ETİK DEĞİLDİR

Avukat Duygu Demirel, "Açlık grevi ve müvekkillerimizin durumu konusunda bilirkişi olarak TİHV Genel Sekreteri Metin Bakkalcı'nın dinlenmesini istiyoruz" dedi. Talebin kabulü üzerine konuşan TİHV Genel Sekreteri Metin Bakkalcı, “Ülkemizde açlık grevleri nedeniyle birçok acı deneyimler olmuştur. Açlık grevinin tanımı zihinsel bilinci yerinde olan bir insanın kendi iradesi ile gıda veya sıvı almamasıdır. İnsana zararlı olduğu için biz de karşıyız. Ancak açlık grevine başlayan bir insanın kendini ifade etmek için bedenini kullanmasını anlamamız gerekiyor. Açlık grevi yapan insanlar hayatı önemli buluyor ve çok sevdikleri hayatlarını ortaya koyuyorlar. Kategorik olarak intihar ile açlık grevinin aynı şey olmadığını anlamak gerekiyor. Türkiye’de 48 kişinin yaşamını yitirdiği 90’lı yıllardaki açlık grevinde bize yüzlerce başvuru oldu. B1 vitamini alınmadığı zamanlarda bir süre sonra glikoz şekeri denen önemli bir enerji kaynağı yıkıma neden oluyor. Tekrarlayan deneyimlerimiz ve bilimsel çalışmalarımız B1 vitamininin önemli olduğunu gösteriyor. 90’larda 60’lı günlerde yaşam kayıpları B1 vitamini alımı ile günümüzde uzamıştır. Hastanın neyi kabul edip etmeyeceği konusu hastaya aittir. Bu nedenle zorla müdahale tıp alanında yoktur. Eğer kişiler herhangi bir tedavi alanı ya da bütününü kabul etmiyorsa hekimler bir şey yapamaz. Zorla müdahale etik açıdan uygun değil. Zarar verici bir şeydir. Tıbbi anlamda bu duruşma fiilen bir ölüm cezasına durumuna girebilecek bir noktadır. 75. günden sonra izleyemedik. Oysa kendi sağlık süreçleri ile ilgili değerlendirme hakları var. 11 tıbbi rapor oluşturuldu. Sekizi kendi tercih ettikleri doktorlar ve üçü tercihleri dışında doktorlar tarafından yapıldı. Hepsinde ortak nokta ölüm tehlikeleri olduğudur. Sağlıklı olma fiziksel, sosyal ve psikolojik iyilik halidir. Onları serbest bırakma onların sosyal iyilik hali için önemlidir” dedi

SAVCI, TUTUKLULUĞUN DEVAMINI İSTEDİ

Savcı Gülmen ve Özakça'nın adli tıp kurumuna götürülerek rapor hazırlanmasına, Berk Ercan’ın tanık olarak dinlenmesinin ve tutukluluk hallerinin devamına karar verilmesi yönünde mütalaa verdi.

Avukat Murat Yılmaz, "Burada bir oyun var. Önceki duruşma öncesi avukatlar gözaltına alındı, Gülmen ve Özakça duruşmaya getirilmedi. Bu duruşma öncesi de Nuriye Gülmen durumunda bir değişiklik olmamasına rağmen Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesine götürüldü. Hani jandarma personeli yoktu? O yüzden duruşma buraya alındıysa neden Nuriye Gülmen hastaneye götürüldü. Numune Hastanesi önünde kaç tane jandarma bekliyor? Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı sadece 5 dakika görüşülebilir diyor. Hastane her gün görüşülebilir derken neden müvekkilimizle görüşmemiz engelleniyor. Nuriye’yi istediğiniz gibi başka bir yere götürüyorsunuz ama cezaevinde ve hastanesindeki belgeleri mahkemeye getiremiyorsunuz. Burada kötü niyet aramamak mümkün değil. Bizim talebimiz müzekkerelerinize 10 gün içinde yanıt verilmesi, verilmediyse kamu görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunulsun. Nuriye son iki duruşmaya getirilemedi önümüzdeki duruşmaya getirilsin" dedi. 

Avukat Betül Kozağaçlı, "Duruşma ertelemek için 14 gün uzun bir süre gibi görülmeyebilir ama bu süreçte organları zarar görüyor. Nuriye bir sonraki duruşmada burada olamayabilir. Zorla müdahale yargılama alanında değil demiştiniz ama tam da yargılama alanı. Ben ilkokuldan ötesini hatırlamayan ya da vücudu çocuklara dönmüş müvekkiller gördüm. Bu dosyaya İçişleri Bakanlığının broşür çıkaracak kadar müdahil olduğunu biliyoruz" dedi. 

ESRA ÖZAKÇA DA DURUŞMADA

Açlık grevinin 129'uncu gününde olan Semih Özakça'nın eşi Esra Özakça da duruşmayı izlemek için Sincan Cezaevi'de. KESK Eş Genel Başkanı Aysun Gezen, Eğitim Sen Genel Başkanı Feray Aytekin Aydoğan, TİHV Genel Sekreteri Metin Bakkalcı, HDP Mardin Milletvekili Mithat Sancar, CHP Ankara Milletvekilleri Ali Haydar Hakverdi, Murat Emir, Necati Yılmaz, CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu davayı takip etti. Polis ve jandarma tarafından adeta ablukaya alınan cezaevinin önünde çevik kuvvet polisleri ve TOMA bekletiliyor. 

3 ARAMA NOKTASI OLUŞTURULDU

Mezopotamya Ajansı'nın aktardığına göre de vezaevi girişinde oluşturulan 3 arama noktasından sonra duruşma salonuna girildi. Ayrıca salona giren herkesin kimlik kaydı alındı. Duruşmayı izlemek isteyenlerden sadece 30 kişinin salona alınacağı öğrenildi. Öte yandan sabah saatlerinde davayı izlemek için Kurtuluş Parkı'ndan araba kaldırmak isteyenlerin de araçları polis tarafından çekildi.

ARA KARAR AÇIKLANDI

Mahkeme heyeti Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın tutukluluk hallerinin devamına ve mahkemenin 20 Ekim'e ertelenmesine karar verdi. Mahkeme ayrıca Berk Ercan'ın SEGBİS ile tanık olarak dinlenmesine, Nuriye Gülme'nin 3 avukatının belirlenmesine, gelmeyen tüm yazılı cevaplarla ilgili uyarılı tenkit yazılmasına, Semih Özakça'nın duruşmada hazır edilmesi için yazı yazılmasına, Nuriye Gülmen'in gerekirse mahkeme salonunda sağlık ekipmanları kurularak duruşmada bulunmasına, bu da sağlık durumuna engel olursa bulunduğu yerde ifadesinin alınmasına, mahkemenin istediği yazılara cevap verilmemesi konusunda suç duyurusunda bulunulması talebinin reddine, bir sonraki duruşmanın Sincan Cezaevi Kampüsü'nde büyük bir salonda yapılmasına karar verdi.

ÖNCEKİ HABER

Baykal'a yönelik 'kaset kumpası' soruşturması tamamlandı

SONRAKİ HABER

İhraç edilen akademisyenlerin kafesi: Kültürhane

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa