İhtiyacımız olan laik ve akla dayalı bir sistem
Ankara'dan Öğretmen ve aynı zamanda Doktora öğrencisi, değişen müfredatı ve topluma dair etkilerini kaleme aldı.
Öğretmen/Doktora Öğrencisi
ANKARA
Genel olarak tanımlayacak olursak; dini değerlerle bezenen yeni müfredat, dine dayalı kuralların egemen kılındığı bir toplumun ön hazırlığı olarak görünmektedir. Müfredatı değiştirmek, toplumu değiştirmeye yönelik önemli bir hamle olarak ‘Siyasal İslam’ın egemen kılındığı bir toplum anlayışına dönüşümün de parçası olarak görülebilir.
Peki, 21. yüzyılda bilimsel, laik, akla dayalı bir eğitim anlayışı oluşmasını beklerken ve dünyanın genelinde de bilimsellik hakimken bu Orta Çağ zihniyeti neden adeta hortlamıştır? Bunun doğal bir gelişim olmadığı açık. Yüzde 99’u Müslüman bir toplum olarak tanımlanıyoruz belki, ama bu uzay çağında, dinin her alanda yeniden egemen olduğu bir toplum doğal değil. Burada bir zorlama var. IŞİD nasıl plastik, oluşturulmuş bir katliam örgütüyse Türkiye’deki toplumsal dönüşümdeki bu dincileşmede de yapay bir yön var. Bunun küresel egemen güçlerden, kapitalizmin Ortadoğu’ya egemen olma çabalarından bağımsız düşünülemeyeceği kanısındayım. Gerek Rusya’nın Şii ve Alevi blokunu desteklemesine karşı olmak amacıyla gerekse de daima bir düşman imgesini canlı tutma amacıyla Arap ülkeleri, Ortadoğu ve Türkiye’de ‘Sünni İslam’ı egemen kılmaya çalışan emperyalist güçlerin olduğu aşikar. Dolayısıyla Türkiye toplumunu da ‘Sünni İslam’a dayalı bir kimlik altında radikalleştirme çabaları söz konusu ve işte bu nedenle dindar nesil yetiştirme hedefleri bu küresel politikalardan bağımsız düşünülemez. Bu anlamda eğitim, en önemli ideolojik aygıt olarak araçsallaştırılmaktadır. Müfredata baktığımızda; dini değerlerin ön plana çıkartılarak din dersi sayısının arttırıldığı, Kur’an eğitimi, peygamberin hayatı ve değerler eğitimi gibi derslerin müfredata kasten sokulduğu ortada. Ancak özellikle doğrudan din eğitimini ilgilendiren alanlar dışındaki dersleri incelediğimizde dini ögeler çok aşikar değil, örtük olarak gözlenmekte. Zaman zaman eleştirel ve evrensel değerler önemsenmiş gibi bir dilin altına saklanmış bir müfredat var. Örneğin; her dersin içerisinde değerler eğitimine yer verilmesi öngörülmüş ama bu değerler hem evrensel hem de milli manevi Türk İslam geleneğini üretecek değerler olarak harmanlanmış.
Müfredattaki gericileşmeyi ders içeriklerinden ziyade milli eğitimin kendi görevini protokoller aracılığı ile Diyanete ve daha da ötesi ENSAR Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti, Birlik Vakfı gibi tarikatların kontrolündeki kurumlara devretmesinde görmekteyiz. Bu protokollere dayanarak, bu tarikatlar MEB ile ortak projeler yapabilecekler, eğitim öğretim faaliyetleri düzenleyebilecekler ve özellikle Halk Eğitim Merkezlerinde destekleyici kurslar verebilecektir. Müfredatta öne çıkan önemli bir gericileşme örneği de cinsiyetçi ögelerin ve değerlerin yerleştirilmesidir. İktidarın yıllardır kadınlara yönelik uyguladığı cinsiyetçi politikaların ve söylemlerin henüz çocukluk çağındaki bireylere öğretilmeye çalışılması, kadının ikincilleştirilmesinin ve dışlanmasının daha da yoğun biçimde süreceğini göstermektedir.
Başka önemli bir nokta da neoliberal içeriktir. Özellikle girişimcilik, iktisadi düşünme, faydacı düşünme gibi anlayışlar önceki müfredattan miras olarak aktarılmıştır. İslamileşme ve kapitalistleşmenin birlikteliği, siyasal iktidarın kendini muhafazakar demokrat olarak tanımlaması, dünyadaki yeni sağ oluşumun Türkiye’deki versiyonu olduğunu göstermektedir. Eğitimin bir yandan sermayeye sınırsızca açılması diğer yandan da İslamizasyon süreci söz konusudur. Tabii ki, belirgin olarak görülen gericileşmeyi, sadece dincileşme ile açıklayamayız. Gericiliği, öğrenciye yönelik bir tür yaklaşım biçimi olarak da görmeliyiz. Sorgulamayı, eleştirel düşünmeyi ve öğrenciyi özne olarak görüp özgürleştirici olmayı içermeyen her müfredat, aslında gericidir. Nitekim AKP öncesi müfredat da bu yönden bakıldığında gericiydi. Irkçı değerler, öğrenciye depolanan bilgiler, eleştiri ve sorgulamaktan uzak anlayış yine hakimdi. Dolayısıyla toplum bir statükoya itaatten daha gerici bir statükoya itaate geçişe uyum gösterdi. Bu nedenle ne yazık ki temel niteliği neoliberal ve gerici olan bu toplumsal dönüşüme yönelik olarak bazı kesimler hariç reaksiyon gösterilemedi ve gösterilemiyor.
İhtiyacımız olan laik, bilimsel, akla dayalı, aynı zamanda öğrenciyi sorgulamaya, felsefi ve eleştirel düşünmeye yönelten, onlara bu yönde olanak tanıyan bir eğitim anlayışı, gerçek ilerici bir anlayış olabilir. Otoriteye itaat etmeyen, sorgulayan bireyler yetiştirme çabası da bu ablukaya karşı bir direniş biçimidir. Bu nedenle ailelerin, öğrenci ve öğretmenlerin göstermiş olduğu bireysel ve örgütlü tüm direnme biçimleri oldukça değerli görülmelidir.