Saya tezgahlarında düşe yatan çocuklar...
İstanbul’daki bir saya atölyesinde çekilen fotoğraf, Türkiye’deki çocuk işçilik gerçeğini gözler önüne serdi.
Ercüment AKDENİZ
Masada uyuyakalan çocuk bir mülteci, Suriyeli. Henüz 9 yaşında. O da bir ana kuzusu. Ama burası bir okul değil saya atölyesi! Ayakkabı derilerinin kesilip dikildiği, temizlenip yapıştırıldığı yer yani.
Fotoğraf İstanbul’dan. Ama o aslında Antep’ten Adana’ya, İzmir’den Trakya’ya bütün Türkiye’nin resmi. Evrensel’in sayfaları tanıktır: Açın bakın son 20 günkü saya eylemlerine, en önde yürüyenlerin çocuklar olduğunu görürsünüz.
Peki, saya masası başında uyuyakalan bu çocuk fotoğrafını kim çekti?
Yine bir işçi çocuk; adı bizde saklı başka bir Suriyeli. Onun da yaşı 17.
Evrensel, bütün işçilerin gazetesi olduğu gibi mülteci işçilerin de gazetesi. İşte bu yüzden tıpkı Türkiyeli işçiler gibi Suriyeli işçiler de kendi haberlerini yapıp bize gönderiyor; yaşadıkları dramı fotoğraflarla belgeliyor.
8 YAŞINDA ÇALIŞAN BİLE VAR
Fotoğrafı görünce aklıma hemen saya işçisi çocukların anlattıkları geldi. İkitelli OSB’de çalışan çocuklardan biri şöyle demişti: “Sabah 7’den akşam 10’a kadar durmadan çalışıyoruz. Çay molası yok, yemek molası yok. Yemeği iş masasında yemek zorundayız, yoksa iş kaçar. Sigorta yok, haftalık 150, taş çatlasın 200 lira. Burada 8 yaşında çalışan çocuklar bile var. Hatta bazı Suriyeli aileler 6-7 yaşındaki çocukları atölyelere getiriyor; sırf yapıştırıcı kokusuna alışsınlar diye...”
Hani bir şarkı vardı: “Dokuz altı yollarında gülmek yasak” diye. Burada zalimlik onu da geçmiş. Bırakın çocukları, yetişkin insanların bile sabah 7 akşam 10 mesaisine dayanması hiç kolay değil. Sonuçta can bu.
KİM TAKAR YASAĞI!
Memleketi yönetenler, çocuk işçilikle mücadele konusunda bol keseden ahkam kesiyor. Ama tablo tam bir felaket, her gün daha geriye gidiyor. TÜİK verilerine göre Türkiye’de çocuk işçilerin sayısı 708 bin ve bu çocukların sadece 150 bini sigortalı. Yani çalışan her 10 çocuktan 8’i kayıt dışı. Ama bu rakamlar gerçeği tam yansıtmıyor. Zira DİSK Genel-İş, çocuk işçi sayısını 2 milyon olarak açıkladı. Bu, gerçeğe daha yakın. Öyle ki Türkiye’de 3 milyonun üzerinde Suriyeli sığınmacı yaşıyor ve bunların çoğu ya çocuk ya da kadın. Çocukların ezici çoğunluğu ise -Türkiye’de çocuk çalıştırmak yasak olduğu halde- işçi çocuk! Ama kim takar yasağı! Tekstil, tarım, ayakkabı, inşaat ve daha birçok sektör çocuk işçi kaynıyor. Patronlar mutlu, devletin denetleyici kurumlarıysa adeta üç maymunu oynuyor.
‘ÇOCUK ÇALIŞTIRMAYIZ’ YALANI!
Uluslararası büyük ayakkabı firmaları, markalarına halel gelmesin diye şunu diyor: “Türkiye’deki fabrikalarımızda kesinlikle çocuk çalıştırılamaz.” Yalan! Hem de düpedüz yalan! Çünkü onlar işin kolayını bulmuşlar: Çocuk çalıştırılan atölyelere fason iş vererek kendi suçlarını sayacılara yıkmışlar. Yani anlayacağınız büyük kapitalist şirketler, bu kuralsız çalışma düzeninin hem kurucusu, hem denetçisi hem de bir numaralı sorumlusudur.
ÖLÜMLE BURUN BURUNA...
Fotoğrafta yorgunlukta uyuyakalan çocuğun-çocukların- sağlığı da büyük tehlike altında. Şöyle ki; sayada çocukların parmakları makasla çalışmaktan kötürümleşmiş! İlkokul çağındaki çocuklar, bütün gün uyuşturucu özelliği olan maddeleri koklayarak çalışıyor. Sitede, atölyede havalandırma mı? Hak getire! En kralı kendisine bile faydası olmayan aciz bir vantilatör görüyor. Çocuklar başlarının sıklıkla döndüğünü, midelerinin bulandığını söylüyor. Daha da vahimi; solüsyon, lateks gibi yapıştırıcıların doldurulduğu teneke kutular yanıcı özelliğe sahip: Küçük bir dikkatsizlik ölümcül patlama ya da ateş yangınının ortasında kalmak demek.
HÜKÜMETİN DİLİNDE SÜSLÜ BİR LAF: ÇOCUK İŞÇİLİKLE MÜCADELE
Peki ya Sağlık Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı; ilgili müdürlükler? Gören varsa beri gelsin! İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun çıktığı 2013’ten bu yana 300’e yakın işçi çocuk iş cinayetlerinin kurbanı olmuş.
Sonuç olarak: “Çocuk işçilikle mücadele” hükümet ve sermayenin dilinde süslü laflar olmaktan çıkmalı, çıkarılmalı. Bunun için esas olarak sendikalar, emek örgütleri, işçi sınıfı devreye girmeli. Çözüme gelince. Açlıkla boğuşan emekçi ailelerin, savaştan kaçmış ve bir ekmeğe muhtaç mülteci çocukların peşine düşmek, onlara operasyonlar çekmek değil elbette çözüm. Bütün çocuklar için ücretsiz eğitim, çocuk sahibi yoksul aileler ve mülteciler için sosyal güvence işin ABC’si örneğin.
ÇOCUĞUN GÖRDÜĞÜ DÜŞTÜR BARIŞ
Dünyaca ünlü Şair Yannis Ritsos’la bitirelim. “Barış” adlı şiirine “Çocuğun gördüğü düştür barış” diye başlar Ritsos ve şunu söyler:
“Bir tas sıcak süttür barış ve uyanan bir çocuğun
gözlerinin önüne tutulan kitaptır”
Yersiz, yurtsuz, ekmeksiz ve ışıksız bırakılmış bütün mülteci çocuklar için bölgenin emperyalist tahakkümden kurtulması ve halkların barışla kucaklaşması, meselenin bir diğer önemli yanı tabi.