05 Ekim 2017 03:10

Barışa giden yol

Kuşkusuz 10 Ekim katliamı ile hedeflenen halkın üzerindeki korkunun artırılıp, baskı yönetiminin meşrulaştırılmak istenmesidir.

Paylaş

Aydın YİĞİT
Adana

 

6 gün sonra ülkenin en büyük katliamlarının birinin ardından 2 yıl geçmiş olacak. Bu katliam, bir miting alanına doğrudan saldırı olarak gerçekleşmiş olması, hayatını kaybedenlerin sayısı, memleketin gidişatına dair etkisi ve sonuçları bakımından ayrı bir yerde duruyor. Denilebilir ki 10 Ekim 2015’te Ankara Garı önünde emek, barış, demokrasi mitingi için toplanan kitleye karşı gerçekleşen canlı bomba saldırısı ile amaçlanan sömürünün ve savaşın kol gezdiği bir ülkeye dair itirazın bir daha asla yükselmeyecek olmasıydı. Aradan geçen 2 yıl boyunca yaşananlara, dava sürecine, sadece Türkiye’de değil tüm dünyada artan çatışmalı süreç ve artırılan savaş politikalarına bir göz gezdirerek bu dediğimizi anlatabilirsek daha anlaşılır olacaktır.
10 EKİM’E GİDEN YOL
Kısaca hatırlayacak olursak; 7 Haziran seçimleri ile birlikte toplumsal muhalefet her yönüyle gelişiyordu. Halklar, işçiler, gençler, kadınlar taleplerini daha rahat tartışıyor, geleceğe güvenle bakabilme umudu artıyordu ve AKP’nin politikaları siyasal ve sosyal alanlarda geniş bir kesim tarafından kabul görmüyordu. Tüm bunların yanında çözüm sürecinin getirisi ile birlikte çatışmalar büyük oranda durmuştu. Ve 8 Haziran sabahı Türkiye, seçim sürecinde demokrasi güçlerinin etrafında toplandığı HDP %13,5 oy almış ve AKP’nin artık tek başına iktidar kuramayacağı bir siyasal düzene uyanmıştı.  Ne olduysa buradan sonra olmuş ve bu 4 aylık sürede yaşananlar 10 Ekim mitingini (talepleriyle birlikte) bir zorunluluk haline getirmişti. Birkaç ay süren görüşmeler sonucunda koalisyon hükümetinin kurulmasını engelleyen AKP hükümeti, kendisinin olmadığında ülkenin kaosa sürükleneceğini iddia ediyorken Ceylanpınar’da 2 polisin öldürülmesi ve Suruç Katliamı’nın ardından savaş politikalarını hızla hayata geçirmeye koyulmuştu. Çözüm süreci rafa kaldırılmış, Kürt sorunu etrafında süren çatışmalar tekrar alevlenmiş ve Türkiye hızla halklar hapishanesi olmak için yola çıkarılmıştı. Ortadoğu ise emperyalist ülkelerin hedef tahtasından inmemiş, cihadist örgütler tüm bölge ülkelerinde kol gezer pozisyondaydı. Ve Türkiye’de hükümetin kurulamamasının ardından 1 Kasım 2015’te tekrar seçim yapılacağı ilan edilmişti. Tüm bunların yanında sendikalar, meslek odaları merkezli olmak üzere yapılmak istenen 10 Ekim mitingi, 7 Haziran öncesi olduğu gibi bir birlikle bu gidişata dur demek için bir fırsattı.
2 YIL ÖNCEDEN HABERİ ULAŞAN REJİM
Kuşkusuz, 10 Ekim katliamı ile hedeflenen Türkiye'nin de hızlıca Ortadoğu bataklığına sürüklenmesi ve halkın üzerindeki korkunun artırılıp, baskı yönetiminin meşrulaştırılmak istenmesidir. Öyle ki, IŞİD bu ve benzeri bir çok saldırı ile dünyanın dört bir tarafında barışçıl gösterilere ve insanların günlük yaşamını sürdürdüğü yerlere saldırılar düzenliyor, o ülkelerin hükümetleri ise terörizm ile mücadele adı altında OHAL ilan ediyor, güvenlik politikalarını artırıyor ve özgürlükleri kısıtlıyordu. 10 Ekim mitingi ise bu gidişata dur demek isteyenlerin, karanlık günlerin habercisi bu gelişmeler karşısında halkların nefes alabileceği bir boşluk yaratmak için önemliydi. Türkiye'de son 2 yılda olanlara mercek tutmak bu söylediklerimizi daha anlaşılır kılacaktır. Bu katliamın ardından AKP cenahından gelen açıklamalar (katliamdan sonra AKP'nin oylarının arttığının itirafı, canlı bombaların eylem yapmadan yakalanmadığı gerçeğine ilişkin açıklama vb.) bile yeterli olacaktır ancak sonrasında yaşananlar bile kör göze parmak batırmaktan farklı değildi. Öncelikle 10 Ekim'in ardından açılan son 1.5 yıldır sürerken açığa çıkarılan gerçekler AKP hükümeti ve devlet kurumlarının bu katliamdaki rolüne fazlasıyla değinmeye yetiyor. (Saldırının olacağı istihbaratının Ankara Emniyetine önceden ulaşması, saldırganların elini kolunu sallayarak Antep'ten Ankara'ya ulaşması gibi.) Ancak burada şunu esas almakta fayda var. Tüm dünyada estirilen bu çatışmalı atmosfer ülkelerde uygulanan güvenlik ve savaş politikaları, artan gericilik ve ırkçılık olarak vücut buluyor. Öyle ki, sıcak çatışmalar azalıyor gibi görünse de emperyalist barbarlık tüm dünyayı etkisine almak için dünden daha fazla uğraşıyor ve ülkelerin silaha yaptıkları yatırımların artırılması teşvik ediliyor. Tüm bu politikaların yükü ise emekçilerin sırtına yıkılmak isteniyor, işçiler ve gençler gericilik sarmalına alınmak isteniyor.
BU KATLİAMLARA KARŞI VERİLECEK CEVAP
10 Ekim Mitingi'nin başlangıcı ülkede barışın tesis edilmesini  ve emekçilerin özgürce yaşayacağı bir ülkeye sahip olmasını isteyenler için bir umut iken, sonu ise diktatoryal rejim heveslilerin iştahını kabartmıştı. Öyle ki, ilan edilen OHAL ve ardından gelen uygulamalar ile bütün Türkiye halkları üzerinde estirilen terör artırıldı. Bugün bizlere düşen görev ise ülkeyi, bölgeyi ve tüm dünyayı cendere altına almak, savaş ve sömürü borazanlıkları yapanlara karşı birliğimizi 10 Ekim öncesinden daha da büyütmekten geçiyor. Bu birlik ise başta işçilerin ve  gençliğin nasıl bir gelecekte yaşamak istiyor sorusuna verdiği cevapta şekillenecektir.

 

ÖNCEKİ HABER

Karartılan senin geleceğin

SONRAKİ HABER

Saha içi, saha dışı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa