Giden günlerin ardından
Halkın ihtiyacına değil şehir içindeki rantı değerlendirmek amacıyla yapılan uygulamalardan nasibini alan bir diğer kent bileşeni ise yeşil alanlar.
Altar EYÜBOĞLU
Sena YİĞİTTÜRK
Övünç TEPE
Metin Berk SÜER
İTÜ
Kadir Topbaş, 2004 senesinden bu yana sürdürmekte olduğu İstanbul Belediye Başkanlığı görevinden 22 Eylül’de kamuoyunun beklemediği bir şekilde istifa etti. Neden istifa ettiğine dair medyada çokça yer alan; belediye meclisinde oylanan imar planları ve damadı ile olan ilişkisi gibi birçok söylentiyle anılan Topbaş, ardından nasıl bir İstanbul bıraktı?
DÜZELMEYEN TRAFİK SORUNU
“İstanbul Büyükşehir Belediyesi, kentteki ulaşım sorununu çözmek için raylı sistemden, kavşak ve yol yatırımlarına kadar 116 proje hazırladı.”*
İstanbul’un kronikleşmiş ulaşım problemini çözmek için çalışacağını söyleyerek devraldığı görevi süresince birçok proje ile kent içi ulaşıma; raysız tren yolları, su basan tüp geçitler ve meydanlar, gidersiz zarar eden işletmeler, kullanılmayan köprü ve asla çözülemeyen trafik sorunu ile gözle görülür etkiler bıraktı. İstanbul halkının en çok kullandığı toplu taşıma sistemlerinden biri olan metrobüs’ün her ne kadar trafik azalttığı düşünülse de projenin detaylarına bakıldığında birçok eksikle karşılaşıyoruz. Hollanda’dan 65 milyon Euro karşılığında alınan 50 adet körüklü otobüsten çoğu kapasitenin aşılması sebebiyle yaşanan arızalardan dolayı garajlarda çürümeye bırakılmış durumda. Hiç durmadan çalışan metrobüslerin atmosfere saldığı karbon gazları da İstanbul’un sürdürülebilir bir gelecek beklentisine kara bulut gibi çöküyor. Bunun yerine daha sürdürülebilir, daha çevreci bir ulaşım modeli olan metro ve elektrikli sistemler İstanbul’un ulaşım sorununa daha kalıcı bir çözüm olabilirdi. Son yıllarda oldukça övünülen fakat şehir plancılarının ve mühendislerin uzman görüşleri dikkate alınmadan yapılan yol yapım çalışmaları ve meydanlar birçok aksamaya yol açıyor. Bu sistemsizlikten kaynaklanan drenaj (su toplama) sorunları yüzünden her sağanak yağışta düzenleme bölgesinde olan meydanlar ve yollar su altında kalıyor. Her yağmurda yüzme bilmenin iyi bir şey olduğunu hatırlayan binlerce kişi, hayatta kalabilmenin yanında akbillerinde para kalıp kalmadığını da düşünmek zorunda. Neredeyse her senede bir defa gelen zamlarla gerek öğrenciler, gerekse çalışan nüfus, toplu taşımanın tüm cazibesini kaybettiren konforsuz şartlarından dolayı ister istemez bireysel araç kullanımına yönelmesi, çözülmeye çalışılan trafik sorununu çözülmez bir hale getiriyor.
MEGA FİYASKOLAR
Türkiye’nin en kozmopolit kentine Londra’dan Tokyo’ya kadar herkesin parmakla göstereceği vaadiyle, gerekli kontrolleri tamamlanmadan açılan ve kullanıma açıldığı ilk haftadan itibaren ulaşımı aksatan mega projelerin temelleri atıldı. Temeli atılan ve bütçeleri dudak uçaklatan bu mega projeler, İstanbul halkının ihtiyaçlarını ve beklentilerini büyük ölçüde karşılayamaması bir yana, kent yaşamında daha büyük sıkıntılara da yol açtı. Gündemde kendine çokça yer bulan ve deprem kuşağında bulunan İstanbul’u depreme hazır hale getirmek için yapıldığı söylenen kentsel dönüşüm uygulamaları iş makineleri, hafriyat kamyonları ve asla bitmek bilmeyen rant hırsı ile kent yaşamını çekilmez hale getiriyor. Sulukule ve Fikirtepe gibi gelir düzeyi düşük ama gayrimenkul değeri yüksek arazilerde başlatılan dönüşüm süreci; güvenli konut ihtiyacına karşılık vermek yerine lüks yapıların inşa sürecine dönüyor ve yerleşik halkın bölgedeki yaşama ayak uyduramamasına neden oluyor. Depreme dayanıklı binaların yapım sürecinin merkeze alınmaması hatta depremle mücadele yerine toplanma alanlarının kârlı yapılar uğruna peşkeş çekilmesi büyük bir tezat oluşturuyor.
BİTMEK BİLMEYEN RANT HIRSI
Halkın ihtiyacına değil şehir içindeki rantı değerlendirmek amacıyla yapılan uygulamalardan nasibini alan bir diğer kent bileşeni ise yeşil alanlar. Şehir içi ulaşıma bir katkı sağlamayan, üstüne üstlük Marmara Bölgesi’nde bulunan en büyük orman alanlarından biri olan kuzey ormanlarını ve ekosistemi tahrip eden Yavuz Sultan Selim Köprüsü ve bağlantı yolları bu rantın en büyük yansımalarından biri konumunda. Kentin bileşenlerinden kopuk, kamu yararı gözetilmeden yap-işlet-devret modeli ile yapılan, kullanımı tercih edilmemesine rağmen proje sahibi şirkete vaat edilen rakamlara ulaşmak için zorla özendirilmeye çalışılan bu gibi projelerin tek dayanak noktası çıkar olabilir. İstanbul’un gereksiz mega projelerden çok, kamu yararına dayalı ve acil çözümlere ihtiyacı var. Bizlere bırakılan ve etrafında birçok sorunun kümelendiği İstanbul’u katılımcı, sürdürülebilir, rant ve kârdan çok halkın ön planda olduğu bir belediyecilik vizyonu ile planlamak İstanbul’un gelişiminde yer alacak bütün aktörlerin başlıca sorumluğudur. Bizler de şehir planlama öğrencileri olarak İstanbul ve tüm Türkiye’de sorumluluğumuzun farkında olmalı ve bu sorumluluğun bilincinde olarak kentlerimiz için mesleki alanımızda kendimizi geliştirip birikimimizi kamu yararına kullanmalıyız.
*http://www.hurriyet.com.tr/istanbulun-ulasim-sorununa-116-dev-proje-3578143