'Üretim değil, mücadele devam etmeli'
Turan Kara TÜPRAŞ'ta yaşanan iş cinayeti sonrasında şirket yetkilileri, sendikacılar ve hükümet temsilcilerinin ortamı yatıştırma çabalarını yazdı.
Turan KARA
İzmir
TÜPRAŞ’ta iş cinayeti önceki gün 9.30’da yaşandı. 10.00 gibi duyuldu. 10.30’da ölen işçilerin aileleri TÜPRAŞ önünde feryat figandı! Duydukları haberin doğru olmaması dileğiyle perişan halde bilgi almaya çalıştılar. Yollar, giriş ve çıkışlar kapatıldı. İtfaiye ve ilkyardım geldi. Ardından da çevik kuvvet. Olay çıkarmalarından endişe ederek aileleri uzaklaştırıp, Aliağa Devlet Hastanesine yolladılar.
Aileler gözlerden uzaklaştırıldığında, Koç Holding Patronu Rahmi Koç’un helikopterle TÜPRAŞ üzerinde bir tur atıp gittiği haberi geldi. TÜPRAŞ’ı sapasağlam işler halde gördüğünden olacak, fazla kalmadan gitti. Aliağa Kaymakamı yaptığı açıklamada büyütecek bir şey olmadığını söyleyerek, “Adli bir vaka, talihsiz bir olay. Üretim sürüyor” dedi. AKP Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Hamza Dağ’ın söyledikleri de benzerdi: “Şu an rafinede hayat normale dönmüş gözüküyor. İşletme çalışmaya devam ediyor. İçeride herhangi bir sıkıntı olmadığı gözüküyor.” TÜPRAŞ yönetimi ise suçu alt yüklenici dediği taşeron firmaya attı.
'KEMAL’İM NEREDESİN!'
O sıralarda hastanede, soğuk ve karanlık morgun önünde acılı aileler vardı. 24 yaşında ölen Kemal’in annesi, “Onun hayalleri vardı, onu bana geri verin, akşama yemek yapacaktım, pilav istemişti benden, Kemal’im neredesin” diye haykırıyordu. Bir akrabası da, “Kemal Hakkari’den sağ salim çıktı geldi. Çatışmaların içinden bir şey olmadan geldi. Ama TÜPRAŞ sahip çıkamadı oğluma” diyerek ağlıyordu. 40 yaşlarındaki ölen Mehmet’in eşi ise içten ve sessizce ağlıyor, göz yaşları durmak bilmiyordu. “O şehit oldu üzülme” sesleri fısıldanıyordu sürekli etrafında ama onun ağlarken bile sesi duyulmuyordu. Ölen diğer işçilerin aileleri de bir köşeye büzülmüş, nasıl öldüklerini düşünüyor, son bir kez görmek için bekliyordu. Onlara refakat eden kimse yoktu, Aliağa Belediyesinde çalışan Genel-İş temsilcileri ve Alevi Derneği Yöneticileri, ağlayan hemşireler ve bir kaç basın mensubundan başka. Bir de başlarında 2 otobüs çevik kuvvet polisi ile kendi dertlerine düşmüş yetkililer vardı.
FABRİKALARIN FABRİKASI, SANAYİNİN SARAYI
TÜPRAŞ en büyük, en çok kazanan, en çok kâr eden, en çok satış yapan, bütün “en”leri toplayan Türkiye sanayisinin adeta zirvesinde. Eğer Türkiye’yi yönetenin bir saray olduğunu söylersek, aynı simgesellikte sanayiyi yöneten saray da Koç Holding. TÜPRAŞ da bu sarayın en tepesindeki fildişi kule. Dolayısıyla TÜPRAŞ’ta yaşanan son patlama, şimdiye kadar iş cinayetlerinin sadece merdiven altı, kaçak işletmelerde gerçekleştiği kanısını yıkarken, işçiler için tüm Türkiye’nin bir vahşi çalışma sahası; patronlar için hukuksuz, denetimsiz ve cezalandırılmama alanı olduğunu açığa çıkardı. Patronları ve dolayısıyla hükümeti de endişelendiren yanı bu. Pislik en zirveden taşmış, onlara da el birliğiyle temizlemek kalmıştı.
TÜPRAŞ her şeyin, her zaman nizami olması, denetimin şart olduğu bir yer. 4 değil 400 ya da 4 bin insanın ölmesinin işten bile olmadığı, tehlikeli ve ağır bir endüstri bölgesi. Senelik kârı onlarca şirketin toplamından çok, geliri neredeyse bir ülke gelirine eş. Böyle bir işletmede sendikalı, güvenceli, çalışma koşulları az buçuk uluslararası normları taşıması gereken 1000 kadrolu işçi varken, Soma gibi, taşerona bağlı, kaçak göçek, vasıfsız, Suriyeliler gibi çalışan 800 işçi var. Ve Koç’a kimse dur demiyor. Uluslararası kurumlar da buna göz yumuyor.
Kazadan sonra gerek şirket görevlileri, gerek devlet ve hükümet yetkilileri ilk elden, telaşla “Endişelenecek bir şey yok normal bir kaza. Üretim devam ediyor” dedi. İlk bakışta bunun işletmede büyük bir engel yaratmayacak, borsayı, yatırımcıyı, bu şirketten mal bekleyen diğer şirketleri rahatlatmak için veya güvenlik sorunu kaygılarını gidermek için söylendiği düşünülse de aslında tam böyle değil. Elbette bu kaygılar var ama söz konusu TÜPRAŞ olunca patronların endişeleneceği bir başka şey daha var. Burası Türkiye’nin tüm zaafları ve zayıflıklarına karşın işçilerinin en örgütlü ve en mücadeleci olduğu işletmeler arasında. Üretim kaygısı işçilerin iş bırakma korkusu ile birleşti.
Koç Holding patronundan, kaymakamına, Türk-İş’inden milletvekiline, Petrol-İş genel merkez yöneticilerinden bakanına kadar hepsinin buraya gelip açıklama yapmasının en büyük sebebi işçileri kuşatmak. Öyle ki “büyük acı” açıklamaları yapılsa da bu saydıklarımızın hiç birisi hastane morgunun önünde oğlunun, eşinin cesedini görmek için bekleyen acılı insanların yanına gitmedi. Hepsi de TÜPRAŞ kapısı önünde basına “Endişe edecek bir şey yok üretim devam ediyor” dedi. İşçiler ise gün boyu haber almaya çalıştı, üretimi durdurma çağrısı yaptı. Bir işçi “Siren bile çalmadı, acil durum sireni” dedi. Bir başkası “Sendika Allah rahmet eylesin diye mesaj attı. Dalga mı geçiyor acaba dedik, bir şeyler yapmaya zorladık, olmadı” dedi.
100 TONLUK LAV ÇUKURU
TÜPRAŞ ve yanı başında PETKİM işçileri özelleştirmeden bu yana eylemler yaparak, “Taşeron son bulsun, işletmelerin yapısıyla oynamayın, riski artıyor herkesin canını tehlikeye atıyorsunuz, bakım gruplarını özelleştirmeyin, bir faciaya sebep olacaksınız” diyordu. Tabii ki seslerini duyan kimse yoktu. Kaymakam, vali, milletvekili, bakan, Türk-İş, Petrol-İş... Hiç kimse!
Kendisi de Türk Metal’in hem İzmir Şube Başkanlığını, hem de genel merkez yöneticiliğini yapmış olan Türk-İş Ege Bölge Temsilcisi Süleyman Yıldırım ve Türk Metal Aliağa Temsilcisi Ali Ekber Tali, Petrol-İş Aliağa Şube Başkanı ile beraberdi. Aynı saatlerde HABAŞ’ta 1. ocakta, ocak altını temizleyen bir işçi de ölümden dönmüş ve yanık yaraları ile Aliağa Devlet Hastanesine gelmişti. Ocak altında temizlik yaparken oksijen tutmuşken ocağa hurda boşaltılması ile alev püskürmüş. Ocak dediğimiz 100 tonluk eriyik demir çukuru, alev 1500 derecelik lav. Yüzü yanmış sırtüstü yatarak kurtulmuş. Ambulansla hastaneye göndermişler, sahipsiz ve refakatçi olmadan. İlk tedaviyi yapıp salmışlar hastaneye. Bahçede TÜPRAŞ’ta ölenlerin yakınlarının acılarına bakarak yüzünü ıslak tutmaya çalışıyordu. Tedavisi bu. Oturuyor öyle. Türk Metal temsilcisinin de Türk-İş Ege Bölge Temsilcisinin de haberleri yok, öğrenince kim olduğunu bile merak etmediler. Ege Bölge Temsilcisi faciayla ilgili “Genel merkezi bilgilendirme yaptık o bir açıklama yapacak” dedi. Tabanın inisiyatifi kesilip atılırken, Türk-İş Genel Merkezi de kuru bir yazılı açıklama yaptı.
ÜRETİM DEVAM EDİYOR!
Son yıllarda liberal sol, sosyal demokrat kesimler ısrarla su soruyu tartışıyor, OHAL’in olduğu, demokrasinin olmadığı ortamda yatırımcı gelir mi, büyüme sürer mi? Sürmez diyerek bu yüzden demokrasi istiyor. Liberal teoriler kitaplarda aksini söylese de Türkiye’de sürüyor. Hatta yüzünü işçi sınıfına dönmeyen, kurtuluşu Avrupa ya da diğer liberal demokrasilerde arayanlar da TÜSİAD’ın OHAL kalksın demesine umut bağlıyor. Avrupalı yatırımcılar gelmez diyerek baskı altına almak istiyor. Oysa tüm dünya da Avrupa’da da otoriter yönetim şekilleri ağırlık kazanıyor, işçiler ve emekçiler daha vahşi sömürüye tabii oluyor. İşte bunu sağlayan büyülü sözcük, liberal efsanelerin sonunu getiren, demokrasinin anahtarı bir cümle “Üretim devam ediyor endişe etmeyin.” “Dünyadaki modern demokrasinin kurucusu burjuvazidir, hak dağıtmak zorunda kalacaktır, sabredin” teorisini çöpe atan büyülü sözcüklerdir “Üretim devam ediyor endişe etmeyin”. Oysa üretim durmadan hiç bir yere demokrasinin de hukukun da geldiği görülmemiştir.