23 Ekim 2017 01:47
/
Güncelleme: 01:00

Prof. Dr. Nilgün Toker: Gerçekten, adalet ne renktir?

Prof. Dr. Nilgün Toker tutuklu hak savunucusu Nalan Erkem'e yazdı. 'Sen mavi giyebildiğinde, yok edilmeye çalışılan 'hak' sözcüğü yeniden canlanacak.'

Prof. Dr. Nilgün Toker: Gerçekten, adalet ne renktir?

Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumu 9 No’lu Cezaevinde tutulan Hak Savunucusu Avukat  Nalan Erkem’e

Nalan

Sana şapkasız “a”larla seslendiğimi duy, çünkü hatırlayamıyorum seni hapse götürmek için gelmelerini beklerken aradığımda diyebildim mi sırf seni eğlendirmek için. O kadar çok kötülüğü bir arada yaşıyoruz ki hatıralarım karışmaya başladı. Mesela seninle ilk ne zaman nasıl tanıştım da hatırlamıyorum ama sanırım öyle doğallığında tanışmış ve devam etmiştik. Öyle özel bir an yoktu. Hatırladığım, İzmir’in işkenceyle mücadele eden avukat “abla”sının, memleketteki hukukçularda nadir bulunan adalet duygusuna sahip olduğunu fark etmemdi. 30 yıldan fazladır da bu adalet duygusunun nasıl büyük bir erdem, bu duyguyla hayata müdahale etmeye çalışmanın da nasıl büyük bir cesaret olduğunu temsil eden bu büyük yürekli küçük kadınla beraber, onun adalet mücadelesine katkı koymaya çalışarak yanında yörende olmaya çalıştığımı biliyorum ama.

Daha yüksek lisansta insan hakları çalışmaya başladığım sıralarda, İzmir Barosunun İşkenceyi Önleme Komisyonunun “Hadi sen bize anlat, biz sana anlatalım” diye başlayan; sonra da benim şiddet ve tahakküm mekanizmalarını siyasal alandan bertaraf etmenin teorik yollarını aramaya başladığım zamanlarda da, birlikte bu şiddet ve tahakkümün kaynaklarını anlamaya ve öğrenmeye başlamamızla devam eden bir bağ seninle aramızdaki. Bu bağ sayesinde, seninle birlikte bağlandık hak çalışmalarına, İlknur’a, kadın koalisyonuna, insan hakları, çocuk hakları mücadelesine, her türlü cinsiyet ya da cinsel yönelim temelli hak ihlalleriyle, ayrımcılıkla mücadeleye. Ben çok alıştım, önce benim teorik olarak anlattığım şeyi, ardımdan senin çıkarak bunların hukukta, sözleşmelerdeki tekabüllerini göstermene. Sensiz anlatamam bu yüzden, anlatamıyorum…

Seni hapse attıklarında ilk aklıma gelen hemen acele Nalan’a mavi renk bir şeyler göndermem gerek, maviyi sever o, rengi mavidir telaşıyla kargo hazırladım. Ama mavi yasak dediler. Metaforlarla düşünmeyi sevmem, anlamam da biliyorsun ama bu yasağı duyduğum anda, seni niye tuttuklarını da anladım. Sen de yasaksın. Çünkü sen haklarımız/haklarınız vardır, haklarımızı korumamızın tek yolu barışı savunmaktır, tahakküme karşı çıkmaktır ve önemlisi adalet, adaletsizliği görmekle sağlanır iddiasını temsil ediyorsun ve bunları söylemekte, bu haklar için mücadele etmekte de ısrar ediyorsun. Sanki senin temsil ettiğin tüm bu şeyler mavilikte temsil ediliyor gibi gelmeye başladı. Bu yüzden sen yeniden mavi giyebildiğinde, ortadan yok edilmeye çalışılan “hak” sözcüğü yeniden canlanacak, hayat bulacak gibi gelmeye başladı bana. O mavi günü iple çekiyorum; umarım çok yakındır…

Biraz da öfkeliyim, mesela yöneticiliğini yaptığın İzmir Barosunun senin içerde olmana ses çıkarmayışına; sen içerde midendeki kanamalarla eziyet çekerken, muayeneye kelepçeli götürülürken tonlarca emek verdiğin baroların ortalığı ayağa kaldırmamasına. Bu yüzden öfkenin rengidir deyip, sana kırmızı giysiler göndermeye başladım sanırım. Mavi, siyah, kahverengi, lacivert, yeşil yasak ya, lütfen Nalan, kırmızı yasaklanana kadar çık. Yoksa hüznün rengine takılacağız…

Sahi Nalan, sen biliyor musun, adaletin rengi ne?  Adaletsizliği görmenin, adalet arayışını bilirsin sen ve bu senin maviliğin. Şimdi bize senin için, tüm arkadaşlarımız için adalet lazım, rengi neyse onu bulalım ve saçalım ortalığa. Gerçekten, adalet ne renktir?

Bu ülke, sen içerde oldukça adalet duygusunu hapsettiğini bilmiyor olabilir ama biz biliyoruz.

Bir de çok özledim be seni Nalan, haydi gel artık azıcık dedikodu eşliğinde, senin beni sakinleştiren sesine çok ihtiyacım var. Ama önemlisi, aklına, tecrübene, duyguna her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Gel, bizi çaresiz ve yalnız bırakma…

Seni çok seviyorum, biliyorsun değil mi?                                                     

Prof. Dr. Nilgün Toker


HAK SAVUNUCULARINA MEKTUBUMUZ VAR

5 Temmuz tarihinde, farklı hak örgütlerinden gelen hak savunucuları, çalışmalarını daha güvenilir, sağlıklı, güvenli ve etkin hale getirmek için bilgi ve tecrübe alışverişinde bulunmak amacıyla Büyükada’da düzenlenen atölye çalışması esnasında gözaltına alındılar. Uzun bir gözaltı sürecinin sonu da 10 hak savunucusundan sekizi tutuklandı. Özlem Dalkıran, Peter Steudtner, Ali Gharavi, Veli Acu, Günal Kurşun, İdil Eser,  Nalan Erkem ve İlknur Üstün’ün tutuklanmaları üzerinden tam YÜZ GÜN geçti. Silivri’de kalanlar ilk günden beri kimseyle mektuplaşamıyor. Haftada sadece bir saat avukat; bir saat birkaç aile üyesi ile görüşebiliyor.  Diğer tutuklularla spor, kültürel aktivite, sohbet hakkı gibi her türlü insani iletişimden yasaklılar. Biz dostları olarak mektuplarına ulaşabilen Ankara Sincan’daki  İlknur Üstün’e ve mektupları kendilerine hâlâ verilmeyen Silivri’deki hak savunucularına mektup yazmaya göndermeye aralıksız devam ediyoruz. Bu köşede hak savunucularının da okuyabileceği Birgün, Cumhuriyet ve Evrensel gazetelerinde kendilerine yazılan açık mektupları paylaşıyoruz.

Evrensel'i Takip Et