Köylüler birlik olmalı
Hamdi Gökdeniz
IMF POLİTİKALARI
Türkiye’de de dünyada olduğu gibi çay, tüketim alışkanlığı olarak ilk önce belli bir sınıfın ulaşabildiği bir içecek olmuştur. Daha sonra üretim ile birlikte tüketimi de yaygınlaştırılmış ve herkesin ulaşabileceği ve tükettiği bir içecek haline gelmiştir. Burada önemle vurgulanması gereken şudur ki; çayı üretenlerin ya da fabrikada işleyenlerin de kendi ürettikleri ya da işledikleri çayın piyasada dolaştıktan sonra ellerine ulaşması ve çayı üretenlerin ve işleyenlerin de aynı zamanda bir tüketici olmalarıdır. Geçimlik üretimden ziyade piyasa için üretim yapan ve küçük aile çiftçiliği yapan üreticiler kendi topladıkları ürünü fabrikasyon sürecinden geçtikten sonra ya topladıkları çayın bedeli olarak; ya da piyasadan aldıkları bir ürün olarak tüketmektedirler. Bu da, bir emek ürünü olan çayı kendi gözünde diğer aldığı malla aynı görmesine neden olmaktadır. 2000 krizinden sonra uygulamaya sokulan Kemal Derviş adıyla anılacak IMF politikaları gereği olarak, 1999’da 843 bin 93 ton olan yaş çay alımı 2000’de neredeyse yarı yarıya azaltılarak 499 bin 98 tona indirilmiştir. Özel sektörün önünü açmak amacıyla gerçekleştirilen bu uygulamalara bağlı olarak cüzdan başına yaş çay üretimini kotalarla sınırlamış, fazla çayın özel şirketlere verilmesini sağlamıştır. Çay üreticisi kontenjan uygulamalarıyla (ürünün kartlaşma tehlikesinden dolayı) zaman baskısına alınmıştır. Kota uygulaması ise, çay bahçelerinin gerçek ölçüleri yerine kayıtlı değerleri üzerinden yapıldığından, üretici kota fazlasını özel sektöre vermek zorunda bırakılmıştır.
HİLELİ İFLASLAR
Özel sektörce verilen çay alım cüzdanlarının hukuki bir geçerliliği olup olmadığı bile meçhuldür. Hızla çoğalan özel çay fabrikaları yeterli teknik donanıma ve üretim bilgisine sahip olmadıklarından dolayı kalitesiz çay üretmekte, tabiatıyla kalitesiz çaylarını da satamamaktadırlar. Özel sektör bu durumun faturasını da üreticiye ve emekçilere ödettirmektedir. Hileli iflaslarla ya emekçilere olan borçlar ödenmemekte ya da elinde kalan kalitesiz kuru çay borç bedeli sayılarak üreticiye geri satılmaktadır. Bazen de borç bedeli olarak fahiş fiyata (Sağlık açısından hiç bir kontrole tabi olmayan) gıda maddeleri verilmektedir. Her halükarda üreticiler çifte zarara uğratılmakta adeta enayi yerine konulmaktadırlar. Ayrıca elde kalan kalitesiz çaylar ÇAYKUR etiketleriyle iç pazara kaçak yollarla dağıtılmaktadır. Bütün ‘kara’ işlerde olduğu gibi bunun da bir mafyasının oluştuğunu tahmin edersiniz. İşin bu kadar vahim olmasına karşın üreticiler haklarını savunmak, alın terinin karşılığını almak için hiç bir şey yapamamaktadırlar.
Çay tarımının ve üreticilerin sorunları bunlardan da ibaret değildir. Tarım topraklarının aile fertleri arasında paylaşılması ile aile başına düşen çay üretiminin azalması ve buna paralel olarak yaş çayın rayiç fiyatının gerçek değerinin her yıl azalması sonucu çay tarımı tek başına geçim aracı olmaktan çıkmıştır. Yeni iş alanlarının da olmaması sonucunda işsizlik, göç, gençlerin asgari ücretin bile altında bir ücretle çalıştırılması gibi sorunlara neden olmaktadır. Ayrıca çayın toplanmasında aile emeğinin yetmemesi sonucu son yıllarda artan oranda ücretli emekçiler kullanılmaya başlanılmıştır. Bu işçilerin de hiçbir sosyal hak ve garantisi yok. İşçilerin genelde yöre dışından ve kaçak işçi olmaları da başka sorunlara neden olmaktadır.
ÜRETİCİ VE İŞÇİLER BİRBİRİNE BAĞLI
Çay sektörü, çay bitkisinin ekimi, bakımı ve yaş çayın toplanması, satılması ve fabrikalarda kuru çaya dönüştürülmesi ve tüketiciye ulaştırılmasına kadarki bütün süreci ve aşamaları kapsar ve tanımlar. Bu duruma bağlı olarak da çay üreticisi bütün bu süreçte yer alan, geçimini tamamıyla ya da önemli bir kısmını buradan sağlayan herkesi kapsar ve tanımlar. Pratikte çay sektörü aile emeğinin temel olduğu bir sektördür. Aile içinde fabrikada iş bulabilen (genelde) erkekler, kadrolu ya da çoğunlukla mevsimlik işçi olurken; kadınlar ve gençler yaş çayın toplanmasıyla uğraşan ‘ev-işçileri’ ya da üreticilerdir. Geçim ancak bütün bu emeklerin toplamı sayesinde idame ettirilmekte olduğundan her iki emek/gelir türü de vazgeçilmezdir. Genel olarak aile içinde kadın ve erkek arasında böyle bir sosyal ayrım oluşmuş olmakla beraber her iki emek/gelirin de aile geçimi açısından toplamda gerekli olduğundan fabrikadaki işçi ile yaş çayla ilgilenen çay üreticisi aynı kişilerdir. Sosyal ve ekonomik çıkarları bir ve aynıdır. Sektörün her iki tarafında yaşanan sorunlar birbirine bağlıdır ve benzer nedenlere dayanır. Birinin çözümü de diğerine bağlıdır.
Çay üreticilerinin bağımsız aile üreticiler olmalarından dolayı ortak sorunlarına ve ihtiyaçlarına birlikte çare arama doğrultusunda herhangi bir örgütlenmeyi bu güne kadar sağlayamamışlardır. Çay öncesi dönemde mısır vb. tarımında günlük yaşamın kolaylaştırılmasında önemli bir gelenek olan imece geleneği çay tarımında sürdürülememiştir. Aşağı yukarı belli dönemlerde “Çayda sömürüye son” mitingleri gerçekleştirilmesine karşılık henüz bir örgütlenme başarılamamıştır. Bu sorun, önemlidir. Çay fabrikalarında çalışanlar Tek Gıda-İş Sendikası üyesidirler. Özel sektörde çalışan işçilerin durumu daha da vahimdir. Bu işçilerin hiçbir sendikal hakları yoktur. Çoğunluğunun sigortaları yapılmamıştır. Sekiz saatlik çalışma sistemi rafa kaldırılmıştır.
Çay emekçileri olarak yaşadığımız sorunların iyileşmek bir yana daha da artacağını söylemek için kahin olmak gerekmez. Çünkü, önümüzdeki dönemde ÇAYKUR’un tamamen özelleştirilmesi gündemdedir. ÇAYKUR’un özelleştirilmesi ile birlikte çay emekçileri tamamen yerli ve yabancı sermayedarların insafsızlığına terk edileceklerdir. Hali hazırda özel sektörün yaptıkları bilinirken iplerin tamamen sermayenin eline geçtiği durumda nelerin olacağını her çay üreticisi tahmin edebilir. Örneğin, özel şirketler yaş çaya verilen taban fiyatı çok yüksek bulmakta ve devletten fiyatın indirilmesini talep etmektedirler. Hatta bunu hayata geçirmiş bulunmaktadırlar.
BİRLİKTELİK ZAYIF
Mevcut durumda yaşanılan sorunların düğüm noktası çay emekçilerinin birlik ve beraberlikten yoksun, örgütsüz olmalarıdır. Bundan dolayıdır ki, kaderleri tamamen başkaları tarafından belirlenmektedir. Sorunlarını dile getirememekte, tek tek üreticiler kendi çayını kurtarayım derken özel sektöre kolay av olmaktadırlar. Özel sektör ve hükümet emekçilerin örgütsüzlüğünden cesaret alarak istedikleri fiyattan istedikleri gibi çay alıp satabilmektedirler. Kontenjan ve kota nedeniyle özel sektör ve ÇAYKUR paslaşması ‘Sat-Kurtul’ adıyla ilan etmeleri hem bu tüccar kafalıların pervasızlığını hem de çay üreticilerinin çaresizliğini yansıtmaktadır. Örgütsüz ve dayanışmadan yoksun üreticiler sorumlulardan hesap soramamakta, haklarını savunamamakta, emeklerinin karşılığını alabilecek güç ve iradeden mahrum kalmaktadırlar. Üretici tek başına bunlara karşı duracak güçte değildir. Ancak hep birlikte, örgütlü davranırsak sorunlarımıza çare üretebiliriz.
NEDEN YENİ FABRİKALAR AÇILMIYOR?
Çay üreticileri, yaşadıkları sorunların (Taban fiyatının düşük olması, kontenjan-kota uygulaması, gübre fiyatlarının yüksekliği gibi) tüm bu sorunları bir bütün olarak ele almak zorundadır. Sorunlarını taleplerini ve çözüm önerilerini belirlerken bir program oluşturmalıdır. Çünkü, yaş çaya verilen fiyat ile çay toplamanın tekniği ülkeye sokulan kaçak çayın yarattığı pazar sorunu, çay fabrikalarında kullanılan teknoloji gibi konular birbirleriyle alakalıdır. Çay üreticilerinin geçim koşulları, çay üreticileri çaya verilen taban fiyatı, kota, kontenjan kaldırılması talepleriyle yetinmez; yetinmemelidir. Taleplere bir bütün olarak bakılmazsa sorunların altından kalkamayız. Kota ve kontenjanın kaldırılmasını talep eden üreticilere, yetkililer, mevcut uygulamaların ÇAYKUR’un teknik kapasitesinin sınırlılığını gerekçe gösterebilirler. Ama eğer mevcut kapasite yaş çay arzını karşılamıyorsa neden yeni fabrikalar açılmıyor yıllardır? Üstelik bölgemizin en büyük sorunlarından birinin işsizlik olduğu bilinirken. Geçmiş yıllarda aynı kapasite ile 800 bin ton işlenirken şimdi neden kapasite bahane ediliyor? Kapasite yetmiyorsa, üreticiler özel sektörün yağmasına terk edilmek yerine çare üretilmiyor. Üreticiler birlik ve beraberlik halinde örgütlü davrandıklarında ancak muhatap kabul edilmekte sorunların aşılması için zorlayabilmektedirler. Bu da sorunlarımızın ancak örgütlü mücadele ile aşılacağını gösteriyor.
KÖYLÜNÜN DAYANIŞMASI GÜÇLENDİRİLMELİ
Çay üreticileri, sorunlarının çözülmesi için bir program etrafında söz ve karar hakkının bizzat kendisinde olduğu bir sendika çatısı altında örgütlenmek zorundadır. Sendika, benzer yaşam koşullarını paylaşan, dertleri, sorunları bir veya benzer olan üreticilerin, emekçilerin sosyal, ekonomik, kültürel ve haklarını, çıkarlarını korumak ve geliştirmek amacıyla kurulan birliklerdir. Çay emekçileri geçmişte imecelerin yol yapımı, hasat gibi zor ve ağır işlerin üstesinden gelinmesinde aynı zamanda komşuluk ve dostluk ilişkilerinde nasıl bir rol oynadığını anımsayarak örgütlenmenin birlikten geçtiğini görecektir.
Üreticiler, sendika aracılığıyla kendi sorunları, ekonomik ve sosyal hakları hakkında bilinçlenerek taleplerini güçlü bir tarzda iletme imkanı bulacak ve bu doğrultuda örgütlenmenin önemini anlayacaklardır. Aynı zamanda aynı zamanda başta çay üreticileri olmak üzere ülkenin her yanındaki üretici köylülerin birbirleriyle yardımlaşması ve dayanışması artarak, şirketler ve en önemlisi tarım politikalarını belirleyen hükümetlere taleplerini kabul ettirme iradesi kazanacaklardır. Çay taban fiyatının belirlenmesinde, çay paralarının zamanında ödenmesi ve özel çay şirketlerinin yağmacılığına son verilmesinde üreticilerin kendi emekleri üzerinde söz ve karar sahibi olabilmeleri için dünyanın her tarafında olduğu gibi sendikalarında yani Tüm Üretici Köylüler Sendikasında örgütlenmeleri gereklidir.
ÖRGÜTLENMEK ŞART
Çay üreticileri artık vakit kaybetmeksizin, umutsuzluğa kapılmaksızın, derhal örgütlenme faaliyetine başlamalıdır. Bu amaçla başlayarak bütün köy ve ilçelerde, bütün çay üreticilerinin katılımını hedefleyerek “Çay Kurultayları” yapmaya başlamalıyız. Bütün üreticilerin katılacağı bu “Çay Kurultaylarında” sorunlarının tartışıldığı, çözüm önerilerinin ve taleplerin belirlendiği, örgütlenmenin gerçekleştirilmesi için nelerin yapılması gerektiğinin kararlaştırıldığı ve bu kurultaylardan örgütlenerek köylerde temsilcilerin oluştuğu ve sendikamızın kurucu yönetimini belirleyerek çıkmayı amaçlamalıyız. Bu sayede biz çay üreticileri tek tek davranmaktan kurtulup birleşerek kazanmanın yolunu açmış oluruz. Böylece de hem ÇAYKUR’da çalışan Tek Gıda-İş üyesi işçiler hem de özel çay fabrikasında çalışan binlerce işçiyle bağ kurma, birleşerek mücadele etme olanaklarımız artar.
Artık çay üreticilerinin önünde iki seçenek, iki yol var: Ya devletin ve özel sektörün el ele vererek emeğimizin, geçimimizin yağmalamasına, sömürmesine Çay Kanunu ile çayın tasfiyesine yani şimdiki duruma razı olacağız ve çaydan umudumuzu tamamen keseceğiz. Ya da bir an önce birlik olup, örgütlenerek, ortak sorunlarımıza ortak çare bulmaya çalışacağız. Sorun bizim.
Seçimini; emeğine, toprağına suyuna sahip çıkmaktan yana yapanlar bir an önce kendi birliklerini kurup, çay sektörünü özel ve yabancı sermayenin yağmasından kurtaracak örgütsel yolları aramalı, bulmalıyız. Genel olarak hayatımızın insana yaraşır, çağımızın nimetlerinden faydalanabilir bir düzeye ulaşması için çabalamalı örgütlenmeliyiz. 2012 yaş çay sezonunda gülünç taban fiyatı aldatmacası aslında Mecliste bekleyen Çay Kanunu ile çayı tasfiye planıdır.
BİTTİ
evrensel.net
Evrensel'i Takip Et