Ankara’da Türkçü-İslâmcı temizlik
Gazeteci-Yazar Nevzat Onaran, Ankaralı Ermeni Simon Arakelyan’ın hikayesini ve ‘Ankara Vukuatı Menfilik Hatıralarım’ı yazdı.
Nevzat ONARAN
nevzatonaran@gmail.com
“Ecdadımızın yattığı mukaddes toprak, doğduğumuz yer olan sevgili ve aziz vatan! Biz senin su ve toprağınla yoğrulduk, temiz havanda yetişip boy attık. […] Biz seni cidden seviyorduk, hâlâ da seviyoruz. Ey, aziz vatan! Sen bizim için her zaman mukaddessin. Bizi senden soğutmak isteyenlere, bizi senden ayıranlara binlerce lanet olsun!”
Hangimiz, doğup, büyüdüğümüz, evlenip-barklandığımız topraktan kovulsak böyle haykırmayız!.. Hasretini haykıran (s. 234) Ankaralı Ermeni Simon Arakelyan, bir daha vatanı Ankara’yı göremeyecektir; çünkü canını kurtarmak için kaçtığı Paris’te 1939’da ölecektir.
Simon Arakelyan’ın 1921’de İstanbul’da basılan menfîlik (sürgün) hatıratını (Simon Arakelyan, Ankara Vukuatı Menfilik Hatıralarım, Editör: Murat Cankara, Aras Yayıncılık, İstanbul-2017) okudum. Ermeni harflerle Türkçe yazılan kitabın sonuna transkripsiyonu da eklenmiş. Murat Cankara’nın emeğine sağlık, rahat okunuyor.
Hatıratında dini kimliğinin Ermeni Ortodoks Hıristiyan olmadığı ayrımını “Ermeni ve Ermeni Katolik” (s. 45, 68, 73, 107 vs) yapsa da, 29 Ağustos 1915’te tutuklanan Simon Arakelyan, Ankara’dan Kayseri’ye, Pozantı’ya ve Tarsus’a yaya olarak sürüldü. Bir yolunu bulup Tarsus’tan kaçtı ve 122 gün sonra 30 Aralık 1915’te Ankara’ya geri döndü (s. 231). Ankara’da Ermeni olarak yaşayamayacağını anlayan Simon Arakelyan, malını-mülkünü, atasının mezarını bırakıp ailesiyle birlikte İstanbul’a kaçtı ve canını kurtarmasını da şöyle kaleme aldı: “Cenabıhak bizi kurtarmak istemişti ve biz kurtulmuştuk” (s. 238).
Simon Arakelyan canını kurtaranlardandı; çünkü Temmuz 1915’te Ankara’dan sürülen 200 Ermeni erkeği öldürülmüştür (s. 47-53). Simon Arakelyan ve sürüldüğü kafile, diplomatik girişimler sonunda Dahiliye Nazırı Talât’ın emriyle öldürülmezler (s. 102-103, 114-118); ama yol boyu Ermeni cesetleri vardır (s. 125-131).
‘ÇOCUĞUMU MÜSLÜMAN YAPMA!’
Kadınların İslâm dinine dönmeye ve bir İslâm kişiyle evlenmeye zorlandığını bilen Simon Arakelyan, Ankara’da tutuklu iken ziyaretine gelen karısına söylediklerini şöyle aktarıyor:
“Vefatımdan sonra Müslüman olmanı tabii ki arzu etmem, buna katiyen müsaade etmek istemem. Ancak vefatımla beraber her hareketinde tamamıyla serbest kalacaksın […] selametini Müslüman olmakta görürsen, sen kendi istediğin gibi yapabilirsin. Fakat kızımı da kendinle beraber Müslüman yapmana katiyen, anlıyor musun, katiyen müsaade etmem. Hangi sebeple olursa olsun, Müslüman olmaya karar verdiğinde bu çocuğu ya Gözönü’ne [dipnot: Ankara’daki bir çayın derin noktasının adı] veya bir kuyuya atacaksın. […] Bu cinayetin hesabını Allah’a ben veririm. İşte sana son vasiyetim bundan ibarettir.” (s. 72-73, 165)
‘MALLARIMIZ GASP EDİLDİ’
Ahmet Rıza’nın Meclis-i Âyân’da [13 Aralık 1915’te] yaptığı konuşmada Ermeni mallarının yağmalandığını söylediğini hatırlatan Simon Arakelyan, 10 paralık Ermeni malı kabul etmeyen İslâm hemşerilerin olduğunu da yazdı:
“Ermeni ve Ermeni Katolik erkek ve kadınları Ankara’dan sürüp çıkardıktan sonra, onların mağazalarında ve evlerinde ne kadar ticari mal, ev eşyası ve başka ne varsa hepsini toplayıp kiliselere ve depoya çevirdikleri büyük evlere doldurmuşlar, ‘Emvâl-i Metrûke’ (terk edilmiş mallar) adında bir komisyon kurmuşlar, bu malları haraç mezat satıyorlardı. [...] Mezat değil yağma, satış değil hibe! […] satışlardan elde edilen yekûn Emvâl-i Metrûke defterine kaydediliyordu. Peki, bunlar hangi terk edilmiş mallardı? Bu malları kim terk etmişti? Elleri kolları bağlanarak katledilmiş yahut memleketinden sürülmüş insanlardan kalan mallara ‘terk edilmiş mallar’ denebilir mi? Bu komisyona Emvâl-i Mağsube (gasp edilmiş mallar) adını vermek daha doğru olmaz mı?” (s. 231-233)
‘YA ‘TERK’ YA ‘TÜRK’!’
Simon Arakelyan, İttihat ve Terakki hükümetinin dâhilde izlediği politikayı aktarırken, “Ne fayda ki İttihatçı liderlerin uygulamak istedikleri program Türkiye’yi tamamen Türkleştirmekten ibaret olup, bunu, yalnız kendilerince malum olan “Ya ‘terk’ ya ‘Türk’!” kaidesiyle ifade ediyor ve programlarında diğer milletlere elbette hiçbir rol vermiyorlardı. […] Ermeniler taktil ve tehcir edilecek olurlarsa servetlerinin memlekette kalacağını ve kendilerinin bundan fevkalade istifa temin edeceklerini hesap ediyorlardı” (s. 31, 42) değerlendirmesini yaptı. Haklı olarak editör de, Önsöz’de “Ya ‘terk’ ya ‘Türk’!” ile “Ya sev ya terk et!” (s. 15) arasındaki ilişkiye dikkat çekti.
Reji’de memur Simon Arakelyan, sürüldü, ölüm korkusu yaşadı, yolda firar etti ve malını-mülkünü bırakıp ailesini alıp İstanbul’a kaçtı. Oysa İttihatçı hükümet, Simon Arakelyan’a “şu-bu suçu işledin” demedi, ama sırf Ermeni olduğu için sürüdü. Simon Arakelyan gibi tüm Ermeniler Van’dan, Erzurum’a, Edirne’ye, Ankara’ya, Bursa’ya her yerden sürüldü. Sürgünün kurbanı Ermeni’nin her biri Simon Arakelyan gibi işinde-gücünde insanlardı; çünkü sürülmeyen Ermeniler, Osmanlı’da kaydı-fişi olanlar ve hedef bilinenler ya idam edilmiş ya da hapse atılmıştı.
Ailesiyle birlikte İstanbul’a kaçıp canını kurtaran Simon Arakelyan, Ermenilere ne yapıldığını gayet iyi biliyor, İttihatçıların Türkçü programını “Hıristiyanlığı Türkiye’den söküp atmak ve imha etmek, mallarını gasp ederek yağmalamaktan” ibaret (s. 40) olarak özetledi. Program gereği Hıristiyanların Türkiye’den sökülüp-atılması hedefine, 1915’lerde Ermenilerin sürgünüyle ve kovulan Rumlardan kalanın da 1923’te mübadele edilmesiyle ulaşıldı. Böylece Anadolu, fiilen hem Türkleştirildi hem Sünni-İslâmlaştırıldı! Serpiştirilmiş halde kalan Hıristiyanlar da, sonraki yıllarda terk-i vatan etmek zorunda kaldı! Bu halde yüzde 99’u İslâm söylemi, aslında imhaya methiyedir.
1915’lerde temellendirilen Türkçü-İslâmcı politikalarla demografik yapı tamamen değiştirildi. Osmanlı’nın 1914 resmi verilerine (Kemal H. Karpat, Osmanlı Nüfusu (1830-1914), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul-2003, s. 208-227) göre bugünkü TC sınırları içinde Hıristiyanların yüzde 20’ye yaklaşan nüfus payı, bugün tahminen binde 1’dir. 1914’te Ankara’da 20 bin 240 Rum, 53 bin 957 Ermeni ve bin 26 Yahudi vardı; bugün, hiç… Peki, ne oldu da, Hıristiyan nüfus yok oldu?
Vicdani ve ahlaki yanıt verir misiniz?