HABAŞ işçisi: Rüyalarımda tonlarca yükün altında kalıyorum
İzmir'de bulunan HABAŞ Demir Çelik fabrikasından bir işçi Evrensel'e yazdığı mektubunda ağır çalışma koşullarına dikkat çekti.
HABAŞ Demir Çelik fabrikasından bir işçi
İzmir
HABAŞ Demir Çelikte her gün 24 saatte 90 döküm alıyoruz. Her bir döküm 130-150 ton ağırlığında. ‘Hadi hadi’ sistemi ile çalışıyoruz. Müdürlere bu bile yetmiyor, günde 99 döküm istiyorum diyor. Fabrika dökülüyor, üstümüze çökecek diye korkuyorum, eski ve bakımsız. Fabrika durmasın diyerek yeterli bakım yapılmıyor. Bakımcı arkadaşlarla birbirimizi yiyoruz. Onlar fabrika çalışır halde oradan oraya koşuyor, bizler bu eksik, şu arızalı, buraya da bak diyerek imdat diyoruz.Yeterli işçi sayısı yok, her birimiz 3 işçinin yapabileceği işi tek kişi yapıyoruz.Bu seneki arıza aksaklık hiçbir sene bu kadar olmadı.Kimse bu fabrikada durmak istemiyor, fırsatı olan kaçıyor.Eskiler bu seneki sözleşme zammını bekliyor, eğer beklentiyi karşılamazsa herkes işi bırakıp gidecek, öyle konuşuyor. Üzerimizdeki yönetim baskısı çok fazla göz açtırmıyor, üstelik hiç saygı duymuyorlar.
Yeni işbaşı yapanlar durmuyor, yeni işbaşı yapan bir bakımcı arkadaşın bir ayını doldurmadan kaza yaptığını, ayağının ezilerek kırıldığını duyduk. 12 saat çalışıp kısa dönüşler yapıyoruz. Günde 2-3 saat uyku vakti kalıyor. 2 saati bile kesintisiz uyuyamıyorum. 10 dakikada bir uyanıyorum. Rüyalarımda ya birisi ölüyor, ya düşüyor, ya da ben tonlarca yükün altında kalıyorum. Bu çalışma temposu ve bu şartlarda ben de burada öleceğim korkusu ile çalışıyorum. Çalışmak zorundayım, hem içeride haklarım var hem de ben de patronun zulmünden korkuyorum. HABAŞ’tan herkes korkuyor,müdürlerden, patrondan, amirlerden. Hep tehdit ediyorlar.Kimse hak isteyemiyor.Ölüp gitsek geride hakkımızı arayıp soracak kimsemiz yok.Yalancı şahitlerle, sendika işbirliği ile kapatıp gidecekler.Diğerlerine yaptıkları gibi biz de ölsek suçu bize atacaklar kaybolup gideceğiz.
Geçtiğimiz gün çıkan yemek o kadar kötüydü ki kimse yemedi. Yemekhaneye gittiğimizde döner pilav ve çorba vardı. Ama döner o kadar kötü kokuyordu ki affedersiniz köpekler yemez. Bu ne biçim yemek neden böyle oluyor diye itiraz edenler oldu.Yemekleri herkes geri gönderdi.Sendika temsilcileri ister yiyin ister yemeyin deyip hiçbir şey yapmadı. Bazı arkadaşlar sırf yalakalık olsun diye mi, ya da nasıl bir kafa yapısıyla bilmiyorum anlamıyorum da,yemeğin hiçbir şeyi yok yemeyenlerinkini de bana verin diyerek o kadar insanın önünde yediler. Bu arkadaşlara da iki çift lafım var: Sen kendine insan gibi davranmazsan, iyisini hak ettiğini düşünmezsen herkes sana hayvan gibi davranır bu bir. İkincisi bu hareketinin sonucunu sadece sen değil herkes çekmek zorunda kalır ki bu da herkese, sana hayvan muamelesi yapma hakkı verir.Biz sendikacıları, müdürleri çağırdık, yemek çok kötü dedik.Herkes sadece çorba alıp çıktı.Doktorlar geldi,inceleme yaptılar, malzeme bozuk çıktı, ürünler iade edilecek dedi. Sadece bu açıklama yapıldı. Tekrar bir zehirlenme olayı yaşansaydı ne olacaktı? Baş dönmesi ile büyük kazalar gerçekleşse ne olacaktı?Geçen seferki zehirlenme olayından dolayı hiçbir ceza almadıkları için kendilerini düzeltme ihtiyacı görmüyorlar. Doğru düzgün bir sendika olmadığı için de bize insan muamelesi yapmaya gerek görmüyorlar.