Ruth’un bedeni hamileyken değerli
4 Ay 3 Hafta 2 Gün bizi ne kadar direkt ve fiziksel bir gerçeklik olarak kürtaj tartışmalarıyla yüzleştiriyorsa, Citizen Ruth filmi de o kadar söylemsel bir biçimde kürtajı karşımıza çıkarıyor, “kürtaj siyaseti”yle yüz yüze bırakıyor. Çağdaş Amerikan sinemasının en sevilen yönetmenlerinden biri
4 Ay 3 Hafta 2 Gün bizi ne kadar direkt ve fiziksel bir gerçeklik olarak kürtaj tartışmalarıyla yüzleştiriyorsa, Citizen Ruth filmi de o kadar söylemsel bir biçimde kürtajı karşımıza çıkarıyor, “kürtaj siyaseti”yle yüz yüze bırakıyor. Çağdaş Amerikan sinemasının en sevilen yönetmenlerinden biri olan Alexander Payne’in ilk filmi Citizen Ruth Payne sinemasının da klasik bir örneği. Payne, kahramanlarını her daim hayatî kararlarla karşı karşıya bırakmasıyla ünlüdür. Bu kararları çerçeveleyen, hatta kararların kelime haznesini belirleyen toplumsal meselelerse Payne filmlerinin arka planını ya da belki de odak noktasını teşkil eder. 1996 yapımı Citizen Ruth’da da hamile kalan madde bağımlısı bir kadının kendini kürtaj tartışmalarının ortasında buluşuna, kürtaj kararının devlet meselesi haline gelişine tanık oluyoruz. Ruth Scoops tiner bağımlısı 4 çocuğu da sosyal hizmetler tarafından kendisinden alınmış olan, yaşamını belirli bir adresi olmadan kerhen sürdüren bir kadındır. Polislerin bir gün O’nu uyuşturucudan kendinden geçmiş bir halde sokakta bulmasıyla hayatı değişir. Ruth mahkemeye çıkarılır. Hakim, hamile olduğu anlaşılan Ruth’a ya bebeğini aldıracaksın ya da hapse gideceksin der. Mahkeme Ruth’a doğmamış bebeğine zarar verdiği için ceza verirken özgürlüğünü devam ettirme şartı olarak bebeğini kürtajla aldırmasını koşar. Amerikan yasasında böyle bir madde olmamasına rağmen bebeğe zarar vermeye devam etmemesi için kürtaj yaptırması için hakimin Ruth’a dayattığı şart düşündürücüdür. Burada mahkeme dediğimiz yasa değil, yasanın yorumcusu ve sözcüsü olan hakimdir. Hakimin egemen kültürden bağımsız yorum yapma ihtimali çok zayıfken, aslında mahkeme salonunda Ruth’a seçeneklerini sunanın eril egemen kültür olduğunu söyleyemez miyiz? Yaşam hakkı savunucularının kefaletini ödeyip hapisten kurtarmalarının üzerine Ruth hiç farkında olmadan medyada da yankı bulan bir kürtaj tartışmasının tam göbeğinde bulur kendisini. Bedeni kendinin değildir artik; bu hararetli tartışmanın, kürtaj siyasetinin objesi olmuştur… O’na sahip çıkan ve kefaletini ödeyen yaşam hakkı savunucuları spirituel ve bilimsel söylemlerin kesişiminde konuşlanmıştır. Ruth’u yaşam hakkı savunucularından sonra seçim hakkı savunucuları sahiplenir. Onlar da spirituelliği bireysel özgürlük söylemleriyle birleştirerek meşrulaştırırlar pozisyonlarını. Her iki tarafın da tipik özelliklerini işlemesindeki başarıyla, film yönetmene nötr bir pozisyon atfediyor ve kürtaj tartışmalarına bir pencere sağlıyor. Beden sahipliği üzerinden yapılan “tercih hakki” argümanı, bedenin dinin, ahlakın, devletin, kocanın mülkü olarak tahayyül edildiği “yaşam hakki” argümanının terminolojisini ve handikaplarını yeniden üretmiyor mu? Ruth kürtaj olmasın diye kendisine 15 bin dolar teklif eden yaşam hakkı savunucularına meylederken kürtaj savunucularının da paraya sarılması bunu örneklendirmiyor mu? Yalnızca hamile kaldığında değerli hale gelen Ruth’un bedeni aslında ne kadar kendi bedeni?...
FİLM ÇOK, ÇÜNKÜ TARTIŞMA ÇOK Kürtajı merkeze alan ve değinen pek çok film içinden Todd Solondz’un Palindromes filminden bahsetmeden geçmeyelim. 2005 yılının İstanbul Film Festivali seçkisinde Türkiyeli izleyiciyle buluşan film en çok “etkili ve rahatsız edici” ifadeleriyle tanımlanmış izleyenlerce. 12 yaşındaki Aviva bebeğinin olmasını çok ister. Bu yüzden aile dostlarının oğluyla ilişkiye girer ve hamile kalır. Ailesi Aviva’ya zorla kürtaj yaptırır. Çok üzülen Aviva evden kaçar. Dindar, kürtaja kelimenin tam anlamıyla şiddetle karşı çıkan bir aileyle karşılaşır ve karanlık işler ortaya çıkıncaya kadar mutluluğu bulduğuna inanır. Filmde çocuklara vaat edilen toz pembe bir dünya ile madalyonun diğer yüzündeki ensesti, tecavüzü ve cinayeti normalleştiren bir dünyanın temsiliyle karşılaşıyoruz. Asıl çelişki ise çocukları kirli dünyadan korumaya çalışan paranoyak yetişkinlerin gerçeğin çocuklara nasıl nüfuz ettiğini görmemeleri… The Banishment, Duvarların Dili Olsa, Rain Without Thunder… Kürtaj konulu filmlerin listesi daha da uzuyor. Meseleye farklı açılardan yaklaşan böyle bir sinema literatürünün olması hem kürtaj tartışmalarının hem de kürtaj siyasetinin uzun süredir yapıldığına işaret ediyor.
VERA’NIN “SUÇU”
4 Ay 3 Hafta 2 Gün ve Citizen Ruth gibi kürtajı merkezine alan bir diğer film Vera Drake. Kürtaj konusunu işleyen popüler yapımlardan Vera Drake’in yönetmeni İngiltere’den Mike Leigh. Leigh’in 2004 yılına ait filmi bir yıl sonra 3 dalda Oscar’a aday gösterilmiş, İngiltere de dahil Avrupa’nın önde gelen festivallerinde seyirciyle buluşmuş ve ödüller almıştı. 1950’ler İngilteresi’nde bir işçi ailesinin ve ailenin annesi Vera Drake’in hikayesine odaklanıyor film. Hem ailesi hem çevresi tarafından bir iyilik perisi olarak bilinen Vera, hasta komşusu ve annesinin bakımını üstlenmiştir. Vera’nın ailesinden sakladığı bir sırrı vardır: istenmeyen hamileliklerle hayatı alt üst olan genç kızlara yardım etmeyi bir ahlaki sorumluluk olarak görmektedir. Öte yandan bu yardım 1950’lerin İngilteresi’nde bir suçtur. Bu suçun deşifre olmasıyla Vera’nın ve ailesinin kopuşu başlayacaktır. İstenmeyen hamilelikler, toplumsal ahlak ve değerler, kürtaj, suç ve ceza kavramlarını irdeleyen film bu kavramların içinde var olan çelişkileri ve yarattıkları çatışmaları tartışmaya açıyor.