Politeknik haykırıyor: Bir tek başkan vardır o da halktır!
Tarihi direnişin yıl dönümünde Politeknik haykırmaya devam ediyor: Bir tek başkan vardır o da halktır!
Ercüment AKDENİZ
İstanbul
Tarih 17 Kasım 1973... Komşu ülke Yunanistan’da muazzam bir direniş. Politeknik Üniversitesinde işgal üçüncü gününde. Albaylar Cuntası ile yönetime gelen dikta, bu kez fena kayaya toslamış. Kaya dediğimiz etten bir duvar. Üniversite bahçesinin korkuluklarına yapışan binlerce genç hep bir ağızdan bağırıyor:
“Cuntaya hayır! NATO dışarı! ABD dışarı!”
“Kahrolsun faşist diktatörlük!”
“Bir tek başkan vardır o da halktır!”
Tanklarla öğrenciler arasındaki mesafe giderek kısalıyor. Okul kapısına kurulan barikata tekeri patlatılmış otobüsler sürükleniyor. Gerilim had safhada.
Üniversite içinden yayın yapan “Özgür Üniversiteliler Radyosu” anons üstüne anons geçiyor:
“Asker kardeşlerimiz... Ateş etmeyin... Sokaklara dökülen halk sizin halkınızdır...”
Dinleyen kim? Ferman verilmiş bir kere.
Politeknik kapısını yıkan ve öğrencileri ezerek içeri dalan ilk tank sürücüsünün adı A. Skevofilaks. Vicdanına yenilip yıllar sonra yaptığı itiraflarda bakın neler söylüyor:
“Öğrencileri böceklere benzetiyor, paletlerin altında ezmek istiyordum...”
Sonrası kopuk bir öğrenci başı! Palet altında can çekişmeler. Polis mermisi, gaz bombası. “Güvenli koridor”dan kalas ve cop darbeleriyle çıkarılan yaralılar...
Ertesi gün cunta şefleri muzaffer komutan edasıyla teftiş yapıyor. Ele geçirilen radyo istasyonu basına teşhir ediliyor. Ne var ki Atina sokakları durulmuyor. Hollanda alfa kanalına çekim yapan Gazeteci Kurand’ın geçtiği görüntüler ise dünya kamuoyunu uyandırıyor. Atina sokaklarında kanlı bayraklarla yürüyen gençler ve onları bağrına basan halk, cunta yıkılana dek sokakları bırakmıyor. Ne yeniden sokaklara çıkan tanklar ne de OHAL mahkemeleri buna engel olabiliyor...
POLİTEKNİK UYDURULMUŞ BİR MİT MİYDİ?
17 Kasım gösterileri ’73’ten bu yana Yunanistan’da yapılan en kitlesel gösteriler. Hiçbir gösteri bunu aşamıyor. Anmalara yüz binler katılıyor.
Yunan sağı, özellikle de faşist parti “Altın Şafak”, Politeknik direnişinin Yunan solu tarafından uydurulmuş bir mit olduğunu iddia ediyor. Onlara göre 1973 olaylarında aslında ölen olmadı, bilançonun böyle ağır verilmesi komünist bir taktikti! Oysa resmi rakamlar sadece o gün 34 kişinin öldüğünü söylüyor. Bütün gece ve ertesi gün yaşanan sokak çatışmalarında 350 insanın hayatını kaybettiği belirtiliyor. Kaldı ki eski istihbaratçılardan biri ölü sayısının 500 civarında olabileceğini söylemişti. Ölenlerin bir bölümü polis tarafından gizlice gömülmüştü. Olaylarda 2 bin insan yaralanmıştı. Hastanelere getirilen yaralılar işkence görmüş, bile bile ölüme terk edilmişti. Yunan faşistleri ne söylerse söylesin, çarpıtmaya en güzel cevabı her 17 Kasım’da sokaklara dökülen halk veriyor.
Anma sonrası Amerikan Konsolosluğuna yürüyüş 17 Kasım eylemlerinin vazgeçilmezi. Atina’da bu gelenek hiç değişmez. Çünkü halk cuntadan ABD ve NATO’yu sorumlu tutuyor. Yürüyüşün en popüler sloganı ise “EAM, ELAS, Politeknik!” Çünkü Politeknik, işgal yıllarında emperyalizme direnen Ulusal Kurtuluş Cephesi (EAM) ve Halk Kurtuluş Ordusu (ELAS) ile bir tutuluyor.
Dikta yılları geride kaldı. Cunta şeflerinin bir bölümü hapishanelerde öldü. Öğrenciler bugün yine kanlı bayraklarla yürüyor. Politeknik bahçesine kurulan ses düzeninde ise yine o son radyo anonsu:
“Şimdi içeri giriyorlar! Her yerden ateş ediyorlar’ Halkımızı dayanışmaya çağırıyoruz!
Değerli dinleyiciler yayınımıza kısa bir süre ara veriyoruz. Az sonra...”
İŞGAL KOMİTESİNDE BİR KADIN: MARİANA
12 Eylül sonrası Türkiye’de en kitlesel öğrenci eylemleri 1995-96 dönemindeydi. Bizim Politeknik’le tanışmamız da o süreçte olmuştu. “Harçlara, paralı eğitime karşı” yapılan eylemlere Avrupa’dan öğrenci temsilcileri de katılmış, Yunanistan öğrenci sendikası EFEE daha sonra bizi Atina’ya davet etmişti.
Atina’da katıldığımız etkinliklerden biri Politeknik bahçesindeydi. Tesadüf bu ya; o gün Atina’da Avrupa Neonazi gençlik örgütlerinin de toplantısı vardı. Öğrenciler alelacele karar alarak Nazilerin toplandığı otele yürüdü. Dönüşte, anarşist gruplar -sırtlarında molotof yüklü çantalarla- Politeknik’e girmek istedi. Amaçları polise saldırıp kampüse sığınmaktı. Zira polis senatodan izin almadan kampüse giremiyordu. Öğrenciler, anarşist grupları içeri almayınca cayırtı koptu! Molotoflar, havai fişekler akşam karanlığında üzerimize yağdı. O akşam, Politeknik bahçesinde, -başı kopmuş öğrenci heykelinin hemen yanında- yaşadıklarımız bizi 17 Kasım günlerine götürmüştü...
Atina ziyaretimizin iz bırakan bir diğer yanı da Mariana’ydı... Mairana Cianci, Politeknik işgal komitesinde görev almıştı. Eşi Dimitris Cianci de öyle. Politeknik bildirileri Dimitris’in elinden çıkmıştı. Her ikisi de KKE’nin (Yunanistan Komünist Partisi) gençlik örgütü KNE üyesiydi. Dimirtis Cianci sonraki yıllarda KKE’den ayrılıp NAR (Yeni Sol Hareket) merkez komitesine girmişti. Ne yazık, geçtiğimiz günlerde öldüğünü öğrendik.
Buluşmamızda Mariana ile bol bol Politeknik direnişini konuşmuştuk. Sorularımızı bıkmadan yanıtlamıştı. Sekiz çocuğu vardı Mariana’nın. Peki sosyalist bir kadın hem edebiyatı, hem siyaseti hem de sekiz çocuğa bakmayı bir arada nasıl yürütebiliyordu? “Bu korkulacak bir şey değil hayatın akışı” demişti Mariana, hiç unutmam. “Her defasında yeni bir hayat doğuyor, doğadan ve çocuklardan korkmamak gerek” diye de eklemişti sonra. Politeknik’in halk içinde yaşayan ruhu biraz da böyle bir şeydi.
17 Kasım denince Türkiye’de akla sadece “17 Kasım örgütü” geliyordu. Daha çok terör eylemleriyle anılan örgütün gladio ve hatta devletle ilişkisi olduğu da söyleniyordu. Oysaki 17 Kasım bambaşka bir tarihin adıydı ve bu efsanevi halk direnişi Türkiye’de pek bilinmiyordu. Ege’nin iki yakasında NATO ve Amerikan esaretinden çok çekmiş iki komşu halkın birbirine bu kadar yabancı kalması da ilginçti doğrusu. Atina ziyaretinden sonra aklımda hep şu soru vardı: Politeknik direnişini anlatan kitaplardan biri Türkçe’ye çevrilemez miydi? Ya da birileri çıkıp bu tarihi direnişi kaleme alamaz mıydı? Zira Politeknik hem antiemperyalist bir halk direnişi, hem de Ege’nin iki yakasına armağan kalan evrensel bir mirastı. Ve 22 sene sonra nihayet o kitap Türkiye’de yayımlandı.
BURASI POLİTEKNİK
“Burası Politeknik” Kor Kitap Yayınlarından çıktı. Kitabın Yazarı Rıza Özlütaş aynı zamanda bir gazeteci. Özlütaş Yunanistan’a politik bir sığınmacı olarak gitti ve sonrasında vatandaş oldu. “Burası Politeknik” 14-17 Kasım 1973 tarihlerinde cereyan eden görkemli Politeknik işgalini ve sonrasında yaşanan devlet katliamını belge ve fotoğraflarıyla anlatıyor. Özlütaş, 147 sayfalık kitabında ülkedeki sınıf mücadelesinin gelişimine de yer veriyor. Dolayısıyla Yunanistan yakın tarihi üzerine kısa bir ders kitabı da “Burası Politeknik”. Kitabın kapağının orijinal bir afiş çalışmasından alındığını da not düşelim.