Sovyetlerde spor anlayışı: Herkes için spor
Sovyetler Birliği'nde spor anlayışı nasıldı? Sosyalist ülkelerin olimpiyatlardaki başarıları tesadüf mü? Kapitalizmin spor anlayışı ile farklar neler?
Mithat Fabian SÖZMEN
Sovyetlere, diğer sosyalist ülkelere ve hatta bugünkü Küba’ya baktığımızda sporun bu toplumlardaki öneminin büyük olduğunu görürüz. Burada bahsedilen, sadece uluslararası spor organizasyonlarında kazanılan başarılar değil elbette, kapitalist ülkelerle kıyaslandığında “Herkes için spor” ilkesinin hayata geçirilişinin çok daha başarılı şekilde olmasıdır. Tabii ki kadınların spora katılımının da çok daha geniş bir şekilde sağlanması bir diğer önemli nokta.
KOLEKTİF SPOR ANLAYIŞI
Özellikle devrim öncesinde çarlığa karşı mücadele edilen süreçte Peter Lesgaft en çok öne çıkan isim olarak anılır ve Bolşevikleri fikirsel anlamda en çok etkileyen isim olmuştur. Lesgaft’ın spor felsefesi mirası, herkes için spor fikri ve rekabetten ziyade kolektif yanları ortaya çıkarma anlayışı Bolşevikleri etkileyen örnekler olmuştur.
Lenin’in yazılarına baktığımızda da spora yaptığı vurgular hep dikkat çekicidir. Lenin, kapitalizmin insanı baskı altına aldığını ve yeteneklerini tamamen ortaya çıkarmasını imkansız hale getirdiğini belirtir. Daha özgür bir düzende yani ancak sosyalizmde, komünizmde insanın kendisini tamamen gerçekleştirebileceğini söyler Lenin ve sporun bunda önemli bir rol oynayabileceğine dair vurgular yapar.
KADININ HAYATA KATILMA ARACI OLARAK SPOR
Sovyetlerin ilk kurulduğu dönemi düşünürsek devrim sonrası süreç aynı zamanda çok büyük bir baskı süreciydi. Sporun Sovyetlerde ilk ele alınış biçimi daha çok pratik işlevleri yerine getirmek üzerine olmuştu. Spor, hem sovyet vatandaşlarını, orduya katılacak askerleri hem de fabrikalardaki işçileri diri tutma konusunda öne çıkartılmıştı. Bu, tabii ki Lenin’in devrim öncesi yaptığı daha ideal bir tanımdı. Devrim sonrası koşullarda ise ortaya çıkan şartlar başka bir anlayışı getirdi.
1920’lere gelindiğinde spor ülkede çok hızlı bir şekilde yayıldı ve çok sayıda spor kulübü kuruldu. Rusya, özellikle kadına yönelik baskının çok üst düzeyde olduğu, sadece müslüman toplumlarda değil, kırsalda geniş bir alanda da kadına yönelik baskının yüksek olduğu, devrimden önce kadın haklarının hiç olmadığı bir ülke idi. Spor, bu noktada kadını hayata katmak açısından devrimci kadrolar için önemli bir araçtı ve kırsal kesimde bilinçli olarak kullanıldı. Tabii bu süreçte özellikle kırsalda, müslüman toplumlarda önemli kırılmalar ve ciddi çatışmalar da yaşandı.
SPOR ENTERNASYONALLERİ VE İŞÇİ OLİMPİYATLARI
1930’lara gelindiğinde ise spor, dünya genelinde bir fenomen olarak öne çıktı. Olimpiyatlar düzenlenmeye, futbolda dünya kupaları organize edilmeye başlandı ve pek çok spor alanında kitleselleşme gündeme geldi. Bugünden çok farklı olarak ise işçi olimpiyatları düzenlendi. Bu işçi olimpiyatları, kapitalist ülkelerin düzenlediği olimpiyatlar kadar ilgi çeken, tüm statların tamamen dolduğu çok büyük etkinlikler olarak öne çıkmaya başlamıştı. 1920’den ikinci dünya savaşına kadar olan zaman aralığında düzenlenen işçi olimpiyatlarında yarışan işçiler ve emekçiler, kurulan sporcu enternasyonalleri aracılığıyla bu olimpiyatlara geldiler. O dönem Sovyetlerin kurduğu spor enternasyonalinin 3 buçuk milyon üyesi vardı. Aynı zamanda Avrupa’da da sosyalist işçilerin spor enternasyonali vardı ve bu organizasyon da 1 buçuk milyon üyeye sahipti.
SOVYETLERİN OLİMPİYATLARA KATILIMI
İkinci dünya savaşı sonrası Sovyetler Birliği bir politika değişikliğine gitti ve Helsinki olimpiyatları ile birlikte olimpiyatlara da katılmaya başladı. Böylelikle işçi olimpiyatları fikri de artık sona ermiş oldu. O dönemden sonra sporun kapitalist kampla rekabet ederek sosyalist kampın daha üstün olduğunu gösterme aracı olarak kullanıldığını görüyoruz ve bu rekabetin bize sunduğu belli veriler de var. Birincisi olimpiyatlar boyunca sosyalist ülkeler hep çok başarılı oldu. Aynı zamanda kadınların bu organizasyonlara katılımına baktığımızda da arada hep önemli farklar olduğunu ve Sovyet ülkelerinde kadınların spora katılımının çok daha fazla olduğunu görüyoruz. Kuşkusuz her şeyin güllük gülistanlık olduğunu ve kadınların spor hayatında kusursuz bir özgürlüğe sahip olduğunu söyleyemeyiz ancak bir karşılaştırma yapılacaksa bunların bize önemli veriler sunduğu da bir gerçek.
HERKES İÇİN SPOR
Sovyetlerin ve diğer sosyalist ülkelerin o dönemde sporda yerleştirdiği bu geleneğin hâlâ etkili olduğunu görüyoruz. Yugoslavya’dan arta kalan ülkeler, Rusya ya da Küba, bugün hâlâ sporda önemli bir geleneğin temsilcileri konumunda. Bu durum sadece olimpiyatlarda kazanılan madalyalardan ziyade herkes için spor ilkesinin hayata geçirilmesi ile ilgili. Ayrıca kadınların spor hayatında daha çok yer bulmasını sağlaması bakımından da yerleştirilen kültürün etkisi hâlâ devam ediyor.