Dolar yükseldikçe yoksulluk artıyor: Güven dipte kur zirvede
Evrensel'in Ekonomi Editörü Bülent Falakaoğlu, dolar ile avronun yükselişi ile halkın yoksullaşması ve düşen tüketici güveni üzerine yazdı.
Bülent FALAKAOĞLU
Dolar dün sabah 4 TL sınırına dayanarak tarihi zirvesini gördü. Avro rekoruna yenisini ekleyerek 4.6772 seviyesine çıktı.
Hızlı açılışların ardından bir miktar gevşeyen döviz kurlarında temkinli görünüm sürüyor.
Merkez Bankasının müdahaleleri yetersiz kalıyor.
‘Türkiye’ye yönelik komplo’...
‘Sarraf davasının ekonomik ayağı’...
Benzeri savunmalar ile hükümet sözcüleri durumu görmezden gelse de...
Döviz kurları yükseldikçe yoksullaşan vatandaş durumu görüyor. Bu nedenle tüketici güveni yılın en düşük seviyesinde. Hükümetin ‘ekonomiyi uçurduğu’ yaz aylarından beri sürekli düşüyor.
100 seviyesinin altı ‘kötü’ kabul edilen güven endeksi art arda 4. kez düşüş kaydetti.Kasım ayında 65 seviyesine geriledi.
Maddi durumu korumak bir yana...
Gelecek 12 aylık dönemde hanesinin maddi durumunun daha kötü olacağını bekleyenlerin sayısı arttı.
Gelecek 12 aylık dönemde memleketin ekonomisine dair durum ne?
kötü olacağı yönünde beklentisi olan tüketicilerin sayısı bir önceki aya göre arttı.
İşsizlikte beklenti yok!
Tasarruf etme ihtimali...
Memlekette işte buna dair beklentisi olan kalmamış.
Vatandaş döviz yükseldikçe...
Tasarruf etmek bir yana, cebindeki paranın eriyeceğinin farkında. Tasarruf endeksi bir önceki aya göre yüzde 14.4 oranında azaldı. 18 değerine düştü.
Sıfıra yakın sayılır.
ENFLASYONU İNDİRMEK HAYAL!
Dolar ve avrodan oluşan döviz sepeti 2017 yılında yüzde 20 arttı.
Döviz kurunun bu derece artışı enflasyonu en az 3 puan zıplatır.
Şirketlerin üretim maliyeti yüzde 17’lerde. Şimdi kur baskısıyla daha da tırmanacak.
Kur artışı sadece enflasyonu değil aynı oranda faizleri de artırır.
Türkiye’de şirketler önemli miktarda döviz cinsinden borçlu durumda. Reel sektörün ağustos 2017 itibariyle, 212 milyar dolar açık pozisyonu var.
Eylül 2017- Eylül 2018 arsındaki bir yıllık sürede de 62.2 milyar dolar dış borç ödemesi bulunuyor.
Merkez Bankası...
“İleride daha da yükselirse” korkusuyla bir an önce döviz almaya çalışan şirketlere sabit fiyatla döviz vermeye başladı.
Merkez Bankası döviz artışındaki maliyeti üstlendi. Sıkı para politikasından “ucuz para politikasına” geçti.
Etkisiz kalmasa da etkisi sınırlı. Zira bohça yama tutmuyor. Çünkü iş sadece Merkez Bankasının alacağı önlemlerle çözülecek gibi değil.
Başta ABD Merkez Bankası olmak üzere ‘gelişmiş ekonomilerin’ büyük merkez bankaları daha sıkı bir para politikası uygulama sürecine girdi. Döviz bulmak zorlaştı.
Yıl sonlarında dünyayı dolaşan para bir durum toparlaması yapar. Kurlar yükselir.
Bunlar bütün dünyayı etkileyen faktörler. Fakat TL’nin en çok değer kaybeden para olması, ABD ile gerilim, NATO ile ‘restleşme’ gibi dış politikayla doğrudan ilgili.
Dış politik dengeler değişiyorsa finanssal dengelerin de bozulması normal. Bunun bir fiyatının olması da...
PARANI YERİM AMA...
Şirketleri krediye bağla.
Tüketiciyi krediye boğ.
Bankaları, elindeki mevduatının çok ötesinde kredi dış borçla kredi vermeye it.
Esnafı kredi çıkmazına it.
Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) projelerine garanti ver. Yetmedi, gerektiğinde dış borçları üstlen.
Şirketlerin bankalardan aldığı kredilerine Kredi Garanti Fonu (KGF) üzerinden 250 milyar lira dağıt.
Bu bolluğu da elin parasıyla yap.
AKP iktidarı döneminde 600 milyar dolara yakın cari açık verildi. Bu bol kepçe tüketilen elin parasının yüzde 80’inden fazlası ABD’den ve AB’den geldi.
Dış açığa, ithalata ve de tüketime dayalı ekonomi politikası her yıl 30-40 milyar dolar cari açık verdiriyor.
Dolayısı ile yabancıların avucunun içine bakılıyor.
Rusya’da enflasyon yüzde 3 faiz oranı yüzde 8.5.
Brezilya’da enflasyon 2.5 faiz yüzde 7.5
Hindistan’da enflasyon yüzde 3.28 faiz yüzde 6.
Türkiye’de enflasyon yüzde 12 Merkez Bankası faizi yüzde 12.
Siz olsanız paranızı nereye yatırırsınız?
Ya da Türkiye’de ‘reel kazanç yok’ deyip daha yüksek faiz istemez misiniz?
SEÇİME GİDERKEN FATURA NE ZAMAN GELİR
Kredileri kıssan tüketim azalıyor, ekonomik büyüme yavaşlıyor. Bu nedenle krediler verildikçe veriliyor.
Tüketim artıkça enflasyon azıyor.
Elin parasından kurtulalım tasarrufları artıralım. Yok olmaz. Çünkü içerde tasarrufları artırmak için enflasyonun üzerinde reel faiz vermek gerek.
Merkez Bankası bunun yerine etkisi az işlemler yapıyor.
‘Acil durumda faiz silahını çekiniz’ talimatına uyar mı, meçhul!
Seçimler öncesi...
Benzetmek gibi olmasın.
27 Mart 1994 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kadar idare etmek adına ekonominin yüklerini Hazine üstlenmişti.
1993’ün son aylarında kur baskısı karşısında Merkez Bankası etkisiz önlemlere yönelmişti. Sonrası malum.
Türkiye şimdi de önemli seçimlerin arifesinde...
“Türkiye ekonomisi en kırılgan beş ekonomi içinde” denildiğinde yıl 2013’tü. İktidarın tavrı ‘Hadi ordan’ şeklindeydi!
2013’ten bu yana geçen 4.5 yılda kur sepeti karşısında TL yüzde 52 değer kaybetti. O dönemden bugüne enflasyon yüzde 46 arttı.
Türkiye’nin şirketlere kefilliğinden doğan riskin büyüklüğünü bilmiyoruz. Bir gün hesap ödeme zamanının geleceğini biliyoruz.