01 Aralık 2017 11:23
Son Güncellenme Tarihi: 01 Aralık 2022 11:53

AIDS nedir? HIV nedir? AIDS hakkında yanlış bilinenler…

Edinsel bağışıklık yetmezliği sendromu olan AIDS, HIV adındaki mikrobun neden olduğu bir hastalıktır.

Paylaş

1 Aralık Dünya HIV/AIDS Günü, AIDS hastalığının artışına karşın bilincin yükseltilmesini amaçlıyor.

Dünyada en çok Afrika ülkelerinde görülen HIV (Human Immunodeficiency Virus - İnsan Bağışık Yetmezlik Virüsü), günümüze kadar yaklaşık 40 milyon kişinin ölümüne yol açtı. 2016 yılı itibariyle dünya genelinde 36.7 milyon kişi HIV ile enfekte, 1.8 milyon yeni vaka bulunmaktadır. Türkiye'de ilk vakanın görüldüğü 1985 yılından 31 Aralık 2017 tarihine kadar 16 bin 201’i HIV ile enfekte, bin 651’i AIDS olmak üzere toplam 17 bin 884 vaka bulunuyor. HIV ile enfekte kişilerin ancak yüzde 45’inin enfekte olduklarını bildikleri tahmin ediliyor. Bu nedenle, bu veriler dışında ulaşılamamış yüzde 55'lik bir kısım olduğu düşünülüyor. Gelişmiş ülkelerde korunma önlemlerine dikkat edilmesi ile görülme sıklığı azalmaktadır ancak Türkiye'de bu önlemlere dikkat edilmemesi nedeniyle halen her yıl bildirilen vaka sayısı artmaktadır.

HIV NEDİR?

HIV yani İnsan Bağışıklık Yetmezlik Virüsü, AIDS’e yol açan bir retrovirüstür.

AIDS NEDİR?

AIDS yani Edinilmiş Bağışıklık Yetmezliği Sendromu, HIV virisünün yol açtığı hastalıktır. HIV virüsüyle bulaşan ve vücudun bağışıklık sistemini harap eden bir hastalık olan AIDS, bağışıklık sisteminin çökmesi ile vücutta enfeksiyonlara ve kanserlere sebep oluyor.

Doğru tedavi yöntemleriyle AIDS hastalarının yaşam kaliteleri ve süreleri önemli ölçüde iyileştirilebildiği gibi bilinçli olmak hastalığın bulaşmasında ve yayılmasında en büyük engel.

AIDS'IN BELİRTİLERİ NELERDİR?

HIV virüsü bulaştıktan sonra 10-15 yıl gibi uzun bir süre belirti vermeyebiliyor. Ancak HIV bulaştıktan sonra erken dönemde ateş, lenf bezlerinde büyüme, farenjit, deri döküntüleri, bulantı, kusma, ishal, kas ve eklem ağrıları, baş ağrısı gibi AIDS’e özgü olmayan, hatta grip benzeri belirtiler veriyor.

Belirtiler tedaviye ihtiyaç kalmadan 2-4 haftada geçiyor ve bu dönemden sonra kişi bulaştırıcı olmaya başlıyor.

6-12 hafta arasında ise vücutta anti-HIV antikorları oluşmaya başlıyor. Ancak bu antikorların hastalığın ilerlemesini durdurucu etkisi yok.

Bu dönemden sonra sessizlik dönemine giren AIDS, hastaların yaklaşık yüzde 40 veya 50’sinde lenf bezlerinde büyüme dışında bir belirti vermiyor. Bu süre ise yaklaşık olarak 8-10 yıl sürüyor.

Bu dönemin sonunda hastalık yeniden belirti vermeye başlayınca erken dönemde baş ağrısı, kilo kaybı, halsizlik, nedeni bulunamayan ateş, uzun süren ve tedavi edilemeyen ishal, deri döküntüleri, yaygın ve sık herpes (uçuk) enfeksiyonları ve ağızda mantar enfeksiyonları oluşuyor.

Daha geç dönemde, bağışıklık sistemi güçlü olan kişilerde enfeksiyon yapmayan bazı virüs, parazit ve mantarların sebep olduğu enfeksiyonlar görülmeye başlanıyor. Normal kişilerde sık rastlanmayan beyin lenfoması ve kaposi sarkomu gibi bazı özel kanser türleri de belirebiliyor.

Bu belirtilerin kesin olarak AIDS anlamına gelmeyeceğini vurgulayan Op. Dr. Fatma Gençtürk Özer: “AIDS grip veya başka hastalıkların sebep olabileceği belirtileri gösterdiği için bu belirtilere sahip hastaların kesin olarak AIDS olduğunu söyleyemeyiz. Eğer kişi şüpheli bir ilişkiye girmişse mutlaka bir doktora başvurmalı ve ilişkiden sonraki 3 ay içerisinde ELISA testi yaptırmalıdır. AIDS’le mücadelede en önemli nokta farkındalıktır. Kişilerin AIDS’in ne olduğu ve nasıl bulaştığı hakkında bilinçlenmesi, rutin sağlık kontrollerine gitmesi ve ilişki sırasında kondom kullanması AIDS riskini neredeyse 0’a indirecektir.” diyor.

KAN YOLUYLA BULAŞMA ORANI AZALDI

HIV (Human Immunodeficiency Virus -İnsan Bağışık Yetmezlik Virüsü), bağışıklık sisteminin baskılanması sonucunda fırsatçı enfeksiyonlar ile seyrederek AIDS tablosuyla sonuçlanan kronik hastalığa yol açmaktadır. Kan ve kan ürünlerinin bağışı öncesinde rutin HIV tarama testlerinin uygulanması ile kan yoluyla bulaşma oldukça azalmıştır. Özellikle cinsel yolla bulaşan virüslere maruz kalmış kişiler, hem HIV alma hem de bulaştırma yönünden yüksek riske sahiptir. Diğer bir bulaşma şekli ise enfekte anneden yenidoğana plasenta yoluyla doğum sırasında veya emzirerek sütle bulaşmadır. Kan, organ ve doku nakli yoluyla da bulaşabilmektedir.

TEDAVİYİ REDDETMEK CİDDİ SONUÇLARA YOL AÇABİLİR

HIV vücuda alındıktan sonra ilk 1-6 hafta içerisinde akut enfeksiyon tablosu gelişmektedir. Bu dönemde şikayetler, HIV enfeksiyonuna özgü olmayıp oldukça değişkendir. Ateş, lenf bezlerinin şişmesi, farenjit, deri döküntüleri, kas veya eklem ağrısı, ishal, baş ağrısı, bulantı ve kusma, karaciğer ve dalak büyümesi görülebilmektedir. Akut dönem belirti ve bulguları 2-4 hafta içerisinde kendiliğinden kaybolur. Kişi akut enfeksiyon döneminden itibaren bulaştırıcıdır. Enfeksiyonun erken döneminde kişinin kanında virüs bulunmasına rağmen antikor ve antijen saptanamamaktadır. Bu dönem ‘pencere’ dönemi (eklips) olarak adlandırılmaktadır. Vakaların büyük kısmında 6-12 hafta içerisinde virüse karşı antikorlar gelişir ve bu dönemden itibaren kan testlerinde görünür hale gelmektedir. Tedavi almayan hastalarda hastalık bağışıklık sistemini baskılayarak kanser ve fırsatçı enfeksiyonlara neden olmaktadır.

10 MADDEDE AIDS İLE İLGİLİ BİLİNMESİ GEREKENLER

  1. HIV; tükürük, ter, gözyaşı, idrar gibi vücut sıvılarından; öpüşme (ağızda kanamalı yara yoksa), el ele tutuşma, ortak duş alanı kullanma, sinek ısırması ya da başka hayvanlardan bulaşmaz.
  2. HIV için artık oldukça etkin yeni tedaviler kullanılmaktadır. İlk yıllarda hastalar günlük çok sayıda tablet almak zorunda iken artık yeni tedavi rejimleri ile günde tek tablete kadar düşmüştür. HIV hastalarına da diğer hastalar gibi standart temas önlemleri uygulanmaktadır.
  3. Tamamen tedavisi olmasa da ilerlememesi ve virüs seviyesinin düşük tutulabilmesi için ilaçlar vardır. Antiretroviral ilaç tedavisiyle anneden bebeğe hamilelik sırasında geçme oranı da yüzde 0,5’e kadar indirilmiştir.
  4. HIV, bağışıklık sistemini zamanla zayıflatmaktadır. Zaman içinde iyice zayıflayan bağışıklık sistemi vücudu diğer hastalıklara karşı koruyamaz hale gelmektedir. Hastalıklarla mücadele edememe evresine AIDS denir.
  5. İğne, şırınga, dişçi/dövmeci ekipmanı, akupunktur, kulak delme iğnesi gibi kanla temas edebilecek keskin aletler kesinlikle ortak kullanılmamalıdır.
  6. Vajinal, anal ya da oral her çeşit cinsel ilişkide prezervatif kullanılmalıdır.
  7. Test edilmemiş kan nakline izin verilmemelidir.
  8. HIV Pozitif olunup olunmadığını anlamak için kan testi yaptırmak yeterlidir. Cinsel yaşamı aktif kişiler mutlaka düzenli testlerini yaptırmalıdır.
  9. 1996 yılından beri ilaç tedavileriyle kontrol altına alınmaya çalışılan AIDS, Dünya Sağlık Örgütü tarafından ölümcül hastalıklar listesinden çıkarılarak kronik hastalıklar listesine alınmıştır.
  10. HIV taşıyıcılığı çok geç kalınmadığı sürece anormal bir durum değildir. İlaç tedavisiyle normal hayata devam edebilmektedir. Ancak bu yükün altına girmek psikolojik olarak kolay bir şey olmayabilir. Bu nedenle korunma yöntemlerine önem verilmeli ve erken tanı için düzenli test yaptırılmalıdır.

TÜRKİYE'DE HALKIN YÜZDE 77’Sİ HIV/AIDS HAKKINDA BİLGİ SAHİBİ DEĞİL

Araştırmalar özellikle Türkiye toplumunda bunun çok ciddi bir önem arz ettiğini gösteriyor. Zira Başkent Üniversitesi’ tarafından yapılan çalışma Türkiye toplumunun yüzade 77'sinin HIV/AIDS konusunda yeterince bilgi sahibi olmadığını gösteriyor. Peki HIV ve AIDS nedir? Aralarındaki farklar nelerdir? HIV ve AIDS hakkında doğru bilinen yanlışlar nelerdir? Korunmak için neler yapılmalıdır?

incir reçeli gif
2011 yapımı İncir Reçeli filmi AIDS hakkında akıl almaz hatalar içeriyordu

Gilead Sciences Türkiye’nin desteğiyle Başkent Üniversitesi tarafından yapılan ve dünyanın en büyük HIV/AIDS Farkındalık Araştırması olan çalışmanın sonuçlarına göre Türkiye toplumunun yüzde 77'si HIV/AIDS konusunda yeterince bilgi sahibi değil. Bu durum da toplum sağlığı açısından ciddi bir risk oluşturuyor.

2016'DA 1 MİLYON KİŞİ HAYATINI KAYBETTİ

Dünya Sağlık Örgütü’nün 2016 verilerine göre dünyada yaklaşık 36,7 milyon HIV hastası bulunuyor. 2016’da bu hastalıktan 1 milyon kişi hayatını kaybetti.

Türkiye'de ise 1991 yılına kadar her yıl 30’lu rakamlarda olan yeni hasta sayıları, 2005 yılından sonra yıllık 300-700 arası değişmiş ve 2016 yılı içinde de 2470 yeni hasta sayısı olarak gözlenmiştir. Türkiye’de hastaların kadın erkek dağılımına baktığımızda  yüzde 22’si kadın ve yüzde 78’i erkektir. Vakaların yüzde 49’u 25-49 yaş aralığındadır.

Türkiye'de AIDS

AIDS’İN EN BÜYÜK DÜŞMANI FARKINDALIK

AIDS konusunda bilinçli olmak, hastalığın bulaşmasını engellediği gibi yayılımını da azaltıyor. Op. Dr. Fatma Gençtürk Özer, hastalığa ilişkin önemli bilgiler veriyor.

ELISA TESTİ: AIDS TANISINDA İLK ADIM

HIV, vücuda girdikten sonra bağışıklık sistemi bu virüsle savaşmaya başlıyor ve vücut anti-HIV denilen antikorları üretiyor. Bu antikorları tespit edebilen ELISA testi, AIDS’i tespit etmek için rutin olarak kullanılan bir yöntem.

ELISA’dan doğru sonuç alabilmek için şüpheli ilişkiden 3 ay sonra test yaptırmak gerekiyor. ELISA testi, yüksek duyarlılığa sahip olduğu için kanda anti-HIV antikorları az miktarda olsa bile pozitif sonuç veriyor. Dolayısıyla ELISA testinin anti-HIV negatif sonucunu vermesi, sonucun kesin olarak doğru olduğunu gösteriyor.

Ancak ELISA testi pozitif sonuç vermişse bu kişinin kesin olarak HIV virüsü taşıdığını göstermiyor. Çünkü ELISA başka enfeksiyonlara karşı oluşan farklı antikorlarla çapraz reaksiyon verebiliyor ve hasta HIV ile enfekte olmadığı halde pozitif sonuç çıkabiliyor.

DOĞRULAMA TESTİ: WRSTERN BLOT

ELISA testinin pozitif çıkması durumunda doktorlar, hastalığa özgü olan başka bir doğrulama testine geçiyor. Western Blot denilen doğrulama testi, kişide HIV varsa pozitif sonuç veriyor ve sonucuna kesin güvenilir olarak bakılıyor.

ERKEN TANI SAYĞLAYAN HIV PCR VE P24 TESTLERİ

ELISA dışında şüpheli durumlarda erken tanıyı sağlayan HIV PCR ve p24 antijen testleri de bulunuyor. PCR denilen teknik, virüsün genetik materyali çoğaltılarak tanımlanıyor ve 9. günde pozitif sonuç vermeye başlıyor. PCR 28. günde ise yüzde 98-100 oranında güvenilir sonuç veriyor.

P24 antijen testi ise HIV virüsüne ait bir protein olan p24 proteininin tespit edilmesi esasına dayanıyor. Bu proteininin kanda tespit edilmesi virüsün varlığını gösteriyor ve test virüsün bulaşmasından sonraki 21- 90 gün arasında pozitif sonuç veriyor.

AIDS NASIL BULAŞIR?

HIV, kan yoluyla, kan ürünleri, doku ve organ nakliyle, cinsel ilişki ile ve anneden bebeğe, gebelikte ve emzirme ile bulaşabiliyor. Cinsel ilişki ile HIV bulaşmasını kolaylaştıran sebeplerden biri genital ülserler. Genital ülserlerin varlığı, HIV pozitif kişi ile ilişkide hastalık bulaşma ihtimalini 5 kat artırıyor. Çünkü virüsün ilişki esnasında cilde ya da mukozaya değmesi enfeksiyonun bulaşması için tam olarak yeterli olmuyor. Bulaşma için virüsün ciltte bulunan ülserler veya görülemeyecek kadar küçük çatlaklardan kana karışması gerekiyor. Anal ilişki ile HIV bulaşma oranı vajinal ilişkiye göre daha yüksek. Bununla birlikte HIV pozitif olan partnerin cinsiyeti bulaştırıcılığı etkilemiyor. Bulaşma yollarını ayrıntılı incelemek gerekirse:

Cinsel yolla: HIV ile enfekte kişilerle yapılan cinsel temas sayısı arttıkça, bulaş olasılığı artmaktadır. Birden fazla cinsel partneri olanlar, sık sık farklı kişilerle cinsel ilişkiye girenler, damar içi madde kullanma alışkanlığı olanlar, hemofili, diğer kanama bozukluğu, kronik böbrek hastalığı gibi hastalıkları nedeniyle sık kan verilmek zorunda olan kişilerle yapılan cinsel temasta bulaşma riski daha yüksektir.

Kan ve kan ürünleriyle: Virüsün kanda yoğun miktarda bulunması nedenilye virüsü taşıyan kişilerden alınan kan ve kan ürünlerinin başka bir kişide kullanılması sonucu hastalık bulaşabilir.

Ancak 1985 yılında virüse karşı oluşan antikorların kanda tespit edilmeye başlanmasıyla, kan ve kan ürünlerinin hastaya verilmeden önce HIV yönünden test edilmesi yasal zorunluluk olmuştur. Bu nedenle, sonraki yıllarda bu yolla bulaşması son derece azalmıştır.

Öte yandan damar içi madde alışkanlığı olan kişilerin aynı iğne ve enjektörü paylaşmalarıyla bulaşma giderek artan oranlarda görülmeye devam etmektedir.

Anneden bebeğe: HIV; gebelik boyunca, doğum sırasında ve emzirmeyle anneden bebeğe geçebilmektedir. Ancak; yüzde 20-30 olan bu oran HIV pozitif anneye antiretroviral (virüsü baskılayan) ilaç başlanması, doğumdan sonra bebeğe aynı ilacın verilmesi ve sezaryen uygulanması ile yüzde 8-10'lara düşürülebilmektedir.

RİSK GRUBUNDAKİLER MUTLAKA TARAMA YAPTIRMALI

AIDS ile mücadelede erken tanı ve tedavi uygulamaları, büyük bir öneme sahiptir. Uz. Dr. Yasemin Şahin "AIDS, tanısı hızlıca konulabilen, tedavisi mümkün olan bir hastalıktır. Bu yüzden risk grubunda olanlar vakit kaybetmeden tarama yaptırmalıdır." diyor. Bunlar:

  • Korunmasız cinsel ilişki yaşaynalar ve birden fazla partneri olanlar
  • Damar içi ilaç bağımlılığı olanlar ve ortak enjektör kullananlar
  • HIV pozitif bir kişiyle cinsel ilişki yaşayanlar
  • Görülme sıklığı yüksek bölgelere seyahat edenler ya da o bölgelerde yaşayanlar
  • Cinsel saldırıya maruz kalanlar
  • Tüberküloz hastaları
  • Bilinçsiz tıbbi müdahaleye maruz kalanlar

KONDOM KULLANIN

HIV bulaşmasını engellemek için kondomun çok önemli olduğunu belirten Op. Dr. Fatma Gençtürk Özer: “Yapılan bazı araştırmalarda, kondom kullanan kişilerin HIV pozitif kişilerle düzenli ilişkisi olduğu halde HIV’ın bulaşmadığı görülmüştür. Bu yüzden kondomun her ilişkide ve ilişkinin başından itibaren kullanılması gerekmektedir. Yine araştırmalara göre, öpüşme ve oral ilişki ile bulaşma olmadığı gösterilmiştir. Ancak bulaşma olmayacağını net olarak söylemek mümkün değildir. HIV, bilinenin aksine tükürük, terleme, el sıkışma, sarılma, cilde temas, yanaktan öpüşme, ortak çatal bıçak kullanımı, havuz, tuvalet kullanımı, başkasının giysisini giyme gibi nedenlerle bulaşmaz.” diyor.

TEDAVİ YÖNTEMLERİ HER GEÇEN GÜN GELİŞİYOR, DOĞRU TEDAVİ UYGULAMALARI KONFOR SAĞLIYOR

HIV enfeksiyonunda virüsü ortadan kaldıran bir tedavi henüz yoktur; ancak virüsün çoğalmasını kontrol eden ilaçlar vardır. Tedavi ile ilgili şikayetler başlayana kadar geçen sürenin uzadığı, hücre sayısının yükseldiği ve özellikle yoğun tedavi ile yaşam süresinin uzadığı tespit edilmiştir.

Öte yandan HIV enfeksiyonunda tedavi, artan bilgi birikimi ve ilaç sayısı nedeniyle gittikçe daha karmaşık bir hale gelmektedir. Tedavide kullanılan ilaçların yan etkileri olabilmektedir ve en önemlisi tedavinin doğru uygulanmaması direnç gelişimine neden olmaktadır. Bu sebeple hem tedavi öncesinde hem de tedavi sırasında hastalar bu süreç hakkında ayrıntılı olarak bilgilendirilmelidir. (HABER MERKEZİ)

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Gezici Festival yolculuğuna başlıyor

SONRAKİ HABER

Erdoğan ve yakınlarından Kılıçdaroğlu'ya dava

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa