Suudi Arabistan’da bir Siemens şehri
7 bin işçiyi işten atacağını duyuran Alman tekeli Siemens, Ortadoğu’da dev yatırımlara girişiyor.
German Foreign Policy
Simemes tekeli şimdilerde Suudi Arabistan’da stratejik önemi büyük bir işi almakla uğraşıyor. Söz konusu olan her türlü alt yapıya sahip Neom adlı büyük şehir projesi. Milyarlık proje sadece tekele yüksek kâr kazandırmakla kalmıyor, Münih merkezli Siemens, böylece kraliyette geleceğin teknolojisiyle donatılmış bir sanayi merkezinin yöneticiliğini de üstlenmiş oluyor. Siemens Şefi Joe Kaeser, bu iddialı projenin sorumluluğunun Siemens Eski Şefi Klaus Kleinfeld’e verildiğini ‘sevinçle’ açıkladı. Daha önceleri de Siemens, bölgede yalıtılmış, otoriter krallıkta birçok projeye imza atmıştı. Ancak tekel bununla yetinmiyor, eş zamanlı olarak Suudi Arabistan’ın baş rakibi İran’la da iyi ticari ilişkiler sürdürmeyi hedefliyor. Ortadoğu’daki düşman ülkelerle sürdürülen iyi ekonomik ilişkiler Almanya’nın Ortadoğu’da vazgeçilmez güç olarak başrolde oynama arzusunu da ortaya koyuyor.
NEOM NEDİR?
Alman teknoloji tekeli Siemens, Prens Muhammed bin Selman’ın sorumluluğundaki Suudi Arabistan ekonomisinin modernleşmesi ve çeşitlendirilmesi girişimlerinde liderlik yapmak istiyor. Kasım ayı başında Siemens CEO’su Joe Kaeser, tekelin Neom adlı ekonomik kalkınma projesiyle ilgili olarak Suudi Arabistan yönetimiyle görüşmeler yaptığını açıkladı. 500 milyar dolarlık dev proje Suudi Arabistan’ın kuzeydoğusunda, Sina Yarımadası’nın karşısındaki Kızıl Deniz sahilinde modern bir sanayi bölgesi kurulmasını içeriyor. Suudi Arabistan-Mısır-Ürdün arasındaki stratejik sınırdaki yaklaşık 26 bin 500 kilometrekarelik alanda 2030 yılına kadar şeriat yasalarının geçerli olmadığı özel ekonomik bir bölge oluşturulacak.
ÜÇ ÜLKELİ ÖZEL BÖLGE
Burası, Kızıl Deniz üzerindeki bir köprü inşası sayesinde Afrika ile Asya arasında ulaşım açısından önemli bir bölge haline getirilecek. Bölgenin bazı bölümleri Mısır ve Ürdün’de yer alacak. Böylece Ortadoğu’da ilk kez üç ülkeli özel statüde bir ekonomik bölge faaliyete başlayacak. Neom’un ilk aşaması 2025’te sona erecek. Gereken harcamalar ise Suudi hükümetinin devlet fonu PIF ve özel yatırımcılar tarafından karşılanacak.
SIEMENS BÜYÜK OYNUYOR
Siemens de diğer binlerce şirket gibi Neom projesinin çözümüne katkı sunan ana tekel olmak istiyor. Tekel Şefi Kaeser, Siemens’in kalkınma projesine güvenlik, kontrol sistemi, su, kanalizasyon ve enerji açısından istikrarlı ve verimli yapılarla donatacak güçte olduğunu açıkladı. Dünyada hiçbir tekelin bu beş özelliğe sahip katkı sunamayacağını iddia eden Kaeser, kurulacak Siemens şehrinde kontrolün her açıdan tekelin elinde olacağını da vurguladı.
Tekel şefi, en kısa zamanda Neom’un merkezi elementlerinden olan Vizyon 2030’un gerçekleştirilmesi için Siemens’le Suudi Arabistan arasında anlaşmaya varılacağına kesin gözüyle bakıyor. “Ülkenin yeni güçlü adamı Muhammed bin Selman, Arabistan’ın sadece turistler açısından değil ekonomik kalkınma açısından da cazip hale getirilmesi için neler yapılması gerektiğini çok iyi biliyor” diyen Kaeser, prensin özellikle de otoriter rejimle yönetilen ülkeyi istikrarsız hale getiren, şimdilerde yüzde 20’lerde dolaşan işsizlikle mücadele açısından Siemens’in önemini çok iyi kavramış olduğuna dikkat çekiyor.
ÇÖL TİLKİSİ
İddialı Neom projesi, prens tarafından bizzat teşvik edilecek ama bir zamanların Nazi Generali Erwin Rommel’e benzetilerek Çöl Tilkisi lakabı verilen Siemens Eski Şefi Klaus Kleinfeld tarafından, New York’tan yönetilecek.
Prens ve Kleinfeld, Kleinfeld’in ABD tekeli Alcoa adına bir projeyi hayata geçirdiği 2015 yılından beri tanışıyorlar. Klaus Kleinfeld, tartışmalı bir menejer. Siemens skandalına bağlı olarak 2009 yılında tekelden ayrılınca ABD’de önce Alcoa daha sonra da Arconic metal tekelinin yönetimini üstlenmişti. Son görevinden yatırımcılarla yaşanan çatışmalar sonrası istifa etti, bu nedenle Alman medyası ona pek sıcak bakmıyor. Suudileri ise önceden ne yaptığı değil şimdi hangi sözleri verdiği ilgilendiriyor.
MİLYARLIK TİCARET
Siemens, uzun yıllardan beri Suudi Arabistan rejimiyle iş birliği içinde çalışıyor. 21. yüzyılda ilk olarak 2006 yılında, içinde tuzdan arındırma tesislerinin de olduğu büyük bir hidroelektrik santrale imza atıldı.
2012 yılında gaz tribünü ve kompresör işletmesi yapımı Siemens’e verildi. 2013 yılında Riyad’da iki şoförsüz metro hattı projesinin ihalesini Siemens aldı. Toplam 1.5 milyar avro tutarındaki bu işlere ek olarak 400 milyon dolarlık beş gaz tribünü satışı da gündemde.
Bu yılın nisan ayında ülkeyi ziyaret eden (Almanya Başbakanı) Angela Merkel, Suudi Arabistan’ın dijitalleştirilmesi için Siemens ve SAP’nin devreye gireceği sözünü verdi. Siemens, ülkenin tüm şehirlerinin dijital alt yapısının sağlamlaştırılması içerikli milyarlık proje yanında meslek eğitiminde de büyük rol üstlendi.
HER DÜĞÜNDE OYNAYAN BİR TEKEL
Siemens'in Suudi Arabistan’daki yatırımları sürerken ülkenin baş düşmanı İran’la da ticaret aynı hızla devam ediyor. İran’a uluslararası yaptırımlar biter bitmez 2016 yılında, İran şirketi Mapna ile gaz tribünleri ve ulaşım alanında 1.5 milyar avroluk anlaşma sağlandı. Bu yıl, İran‘da yol, köprü, tünel yapımı ve enerji sektöründeki projeler için 3 milyar avroluk kredi garantisi sağlandı. İran’da bir yandan ulaşımı hızlandıracak önlemler diğer yandan enerji sektörünü modernleştirecek adımlar Siemens sayesinde atıldı.
İran medyası, Siemens’i yaptırımlar sonrası büyük projelere imza atan ilk ve güvenilir tekel olarak övmekte. Mapna ile yapılan uzun vadeli sözleşmelerle Siemens ülkede gaz tribünleri ve jeneratörler yapılmasını sağlayacak teknoloji transferini taahhüt etti.
ARACI ROLÜ
Çok sayıda Alman şirketinin, birbirine düşman olan ülkelerde yatırımlar yapma çabası, Berlin’in Ortadoğu’da her düğünde oynayıp kendini vazgeçilmez partner yapma hedefine uygun şekilde gelişiyor. Özellikle Tahran ve Riyad’daki girişimler, bu iki ülkenin bir yandan düşmanlıkları devam ederken diğer yandan kolayca bozulacak güç dengeleri içine girmesine yol açıyor. Kolay bozulacak güçler dengesine bağlı olarak çıkabilecek çatışmalarda ise her iki ülkeyle de iyi ticari ilişkileri olan Almanya, doğal olarak devreye girecek.
Alman ana akım medyası Tahran ve Riyad’ı‚ korkunç ama vazgeçilmez ticari ortaklar‘ olarak niteliyor. Berlin‘in, Ortadoğu’da Batılı birçok devletin kıskandığı bir güce sahip olduğu yorumu yapılıyor, birbirine düşman iki ülkeyle iyi ilişkilerin herkese nasip olmayacağı söyleniyor. Gerçekten de öyle: Almanya, uzun yıllardan beri Riyad’daki krallık hanedanıyla, atom sözleşmesiyle uluslararası yaptırımların sona ermesinden beri de İran’la, giderek güçlenen ilişkiler sürdürüyor.
(Çeviren: Semra Çelik)