Özlem Yılmaz Yeşer: Emekçiler ortak çağrıya yanıt verecektir
İşyeri gezilerinin sonuçlarını değerlendiren BES Örgütlenme Sekreteri Özlem Yılmaz Yeşer: Emekçiler sendikaların ortak çağrısına yanıt verecektir.
Derya KAYA
Ankara
Büro Emekçileri Sendikası (BES) Örgütlenme Sekreteri Özlem Yılmaz Yeşer, işyeri gezilerinin sonuçlarını Evrensel'e değerlendirdi. Yaklaşık 100 bin kamu emekçisinin hukuksuz bir şekilde ihraç edilmesiyle OHAL’in yarattığı baskı ve korku ikliminin işyerlerinde hissedildiğini belirten Yeşer, buna rağmen ortaya çıkarılabilecek bir mücadele eğiliminin de söz konusu olduğuna dikkat çekti. 7-8 ay önce sendikanın söylediklerine ilgi göstermeyen kamu emekçilerinin artık daha ilgili olduğunu aktaran Yeşer, sendikaların talepler etrafında bir araya gelerek çağrı yapması halinde kamu emekçilerinin buna yanıt vereceğini söyledi.
OHAL ve KHK’lerin en çok etkilediği kesimlerden biri her yeni çıkan KHK’de ihraç listesinde isimlerini endişeyle aramak zorunda kalan kamu emekçileri. OHAL’le birlikte 100 bin civarında kamu emekçisi işsiz kalırken, çalışmaya devam edenler ise bir taraftan işyerlerinde ciddi bir baskı, kutuplaştırma ve korku iklimi içerisinde çalışıyor, diğer taraftan sendikalara güvensizlikleri örgütlü bir tepki koyuşu da engelliyor. KESK’e bağlı sendikalar işyerlerine geziler düzenleyerek, işyerlerindeki olumsuz havanın dağılması ve kamu emekçilerinin ortak talepler etrafında örgütlenmesi için çalışmalar yürütüyor. Büro emekçileri alanında örgütlü olan Büro Emekçileri Sendikası (BES) Örgütlenme Sekreteri Özlem Yılmaz Yeşer ile işyerlerine dönük gerçekleştirdikleri çalışmalar üzerinden hem OHAL’i ve bu sürecin işyerlerine yansımalarını hem de büro emekçilerinin sorunlarını ve taleplerini konuştuk.
‘İŞYERLERİNDE BASKI VE GERİ ÇEKİLME HALİ CİDDİ’
OHAL’in işyerlerindeki olumsuz etkisine dikkat çeken Yeşer şunları anlatıyor: “Birincisi çok yoğun bir idari baskı var. Bu baskı karşısında geriye çekilme hali çok ciddi bir şekilde hissediliyor. İşkolumuza giren kurumlarda her gün farklı bir uygulamayla karşılaşıyoruz. Örneğin son günlerde Sosyal Güvenlik Kurumu çalışanlarına ‘Cumhurbaşkanının kimlik bilgilerini sistem üzerinden sorguladığı’ gerekçesiyle soruşturmalar açılıyor, açığa alma işlemleri yapılıyor. Olağan bir dönemde hiçbir şekilde üzerinde durulmayacak meseleler soruşturma konusu yapılarak büro emekçileri üzerinde baskı oluşturuluyor. Birçok kurumda personel eksikliği nedeniyle iş yükü o kadar artmış durumda ki arkadaşlarımız artık kendiliğinden zorunlu mesai yapar hale geldiler. Çünkü idareler işin yetiştirilmesini istiyor. Arkadaşlar akşam mesai sonrası kalıp işleri yetiştirmediği takdirde soruşturma açılmasından korkuyor. Diğer taraftan kurumlarda güvenceli istihdamdan daha fazla artık sözleşmeli istihdam edilen arkadaşlarımız var. Sözleşmeli personel otomatik olarak zaten iş güvencesi tehdidiyle çalışıyor. Sendikal örgütlenmenin başlarında çok kullandığımız bir söylem vardı ‘Kapıkulu değil kamu emekçisiyiz’ diye. Bugün gelinen noktada kamu emekçileri kazandıkları kamu emekçisi kimliğinden yeniden kapıkulu kimliğine dönüştürülmek isteniyor.”
Baskıya karşı doğal olarak bir tepki birikmesinin de olduğunu kaydeden Yeşer, toplumdaki kutuplaşma gibi kamu emekçilerinin kutuplaştırılması ve sendikal bölünmüşlüğün karşı koyuşun örgütlenişini zorlaştırdığını söyledi. Yeşer, “OHAL’den bütün toplumsal kesimler çok yoğun etkilendi ama kamu emekçilerini en çok vurulan kesimlerden birisi olarak tespit etmek gerekir sanırım. Çünkü direkt işsizlikle tehdit edilip açlıkla terbiye edilir hale getirildi” dedi.
İŞYERLERİNDE ‘İSMİMİ VERİRLER’ KORKUSU
İşyerleri gezilerinde kamu emekçilerinin tepkilerini ve kendi gözlemlerini paylaşan Yeşer, “Bizim gözlemlerimiz herkeste şöyle bir durum var: ‘Suçlu olmak gerekmiyor, herhangi bir nedenle bile işimden atılabilirim’ korkusu. ‘Amirin sözünü dinlemezsem ya da yanımdaki arkadaşımla iyi geçinmezsem benim ismimi verebilir’ böyle bir isim verme mekanizmasının işlediğini gördük” dedi. Yoğun psikolojik baskının bütün kurumlardaki ortaklığına dikkat çeken Yeşer, “Hiçbir şeye dokunmayayım, ses etmeyeyim, geri çekileyim” duygusuna dikkat çekti. Sendikalardan istifa eğiliminin de arttığını söyleyen Yeşer, “Bu süreç aynı zamanda büyük bir örgütsüzlüğü getiriyor. Memur Sen’e üye olmuş ama ona da güvenmiyor. Memur Sen’e üye olmak örgütlenmek adına yaptığı bir hareket değil. Sendikal mücadele vermediğini de biliyor. Sadece hükümete yakın bir yere üye olursam kendimi “güvenceye” almış olurum duygusu dedi. Yeşer, kamu emekçilerinin örgütsüz kaldıkça haklarında da geriye gidiş olduğuna dikkat çekti.
İTİBARSIZLAŞTIRMAYLA GÜVENCESİZLİĞİN ZEMİNİ HAZIRLANDI
Yıllardır hükümetlerin kamu emekçilerinin iş güvencesini kaldırmayı hedeflediğini, bugün bu hedefin hayata geçirilmesi için çok uygun bir ortam yaratıldığını söyleyen Yeşer, “Geçmiş yıllarda da gazetelerde ‘Doktor hastasını ihmal etti, öğretmen öğrencisini dövdü, büro çalışanı halkı azarladı’ gibi haberler yapılırdı. Kamu emekçilerinin önemli düzeyde itibar yitiminin alt zemini çok uzun sürede hazırlandı” dedi. Halkın gözünde kamu emekçilerinin “Güvenceli, parası var, sosyal güvenlik, emeklilik hakkı var. Dışarıda bu kadar işsiz varken memurlar çok rahat” izlenimi yaratıldığını kaydeden Yeşer, kamu emekçilerinin mücadelesinde “Bunlar daha ne istiyorlar” algısının yaratılmak istendiğini söyledi. Yeşer, 80 milyonluk Türkiye nüfusuna sadece 2 milyon 400 bin kamu emekçisinin hizmet verdiğini belirterek, “Bu iş yükü açısından korkunç bir şey. Bunlar görülmedi. O boyalı basında çıkan haberler, bugün Hükümetin en üst perdeden kamu emekçilerini hedef gösteren söylemleriyle, iş güvencesinin tehdidi olarak çok önemli psikolojik ortam hazırlandı. Maalesef biz de bu konuda biraz da geri kaldık” diye konuştu.
‘ŞİMDİKİ DURUM 7-8 AY ÖNCESİNDEN FARKLI'
OHAL ile kamu emekçilerine yönelik hak gasplarının meşruluk kazandığını belirten Yeşer şunları söyledi: “Burada iki şey var. İş güvencesinin türlü yöntemlerle kaldırılmasının adım adım hayata geçirilmesi ve bunun bugün bir tehdit olarak her hak talebi karşısında kullanılması. İkincisi ise sendikal bölünmüşlük ve örgütsüzlük. İşyerlerinde en çok karşılaştığımız söylemlerin başında ‘Sendikalar birleşsin’ geliyor. Her işyerine giden sendika en iyisi biziz diyor ama sonuçta kamu emekçilerinin haklarında sendika sayısıyla ters orantılı bir geriye gidiş var. Bu nedenle çalışanların birleşme talebi haklı bir talep. Çünkü baktığımızda kamuda irili ufaklı 10 konfederasyon, 156 sendika bulunuyor. Sadece bizim iş kolumuzdaki sendika sayısı 23. Grev hakkı olmayan bir sendika yasasından sonra kamu emekçileri içerisindeki sendika algısında da değişiklikler yaşandı. İlk yıllarda taleplerimizi grevli toplu sözleşmeli bir sendika hakkı talebiyle birleştirerek mücadele ettik ve bu talep kamu emekçileri içerisinde kabul gördü. Sendika yasasından sonra ise grevsiz bir toplusözleşme -ki ona da gerçek anlamda bir toplusözleşme denilemez- süreci başladı. Artık masa başında Hükümet ne derse onu kabul eden, Hükümete yakın durmayı asıl sendikacılık olarak gösteren, işyerlerinde şemsiye, defter vb. promosyonlar dağıtarak yetki dönemlerinde mağazaların indirim kampanyası gibi üye kampanyası yapan, görevde yükselme sınavlarında kadro vaadinde bulunan vs. gibi bir bozuşmuş sendika algısı yerleştirildi. Şimdi bu algıyla da mücadele etmek zorunda kalıyoruz. Birleşme dediğimiz şeyin sadece üstten yapılan çağrılar değil, işyerlerinde talepler etrafında bir birleşme ve birlikte mücadele etme fikrinin ve pratiğinin gösterilmesi için daha fazla çaba harcamamız gerekiyor. Bunu görmek ve buna göre taktik belirlemek gerekiyor.”
Bu açıdan sendikaların iş kollarında ortak iş yaparak güven vermesi gerektiğini söyleyen Yeşer, kamu emekçilerinin mevcut bu haliyle sendikalara güvenmediğini ve promosyon sendikacılığı olarak gördüğünü söyledi.
Yeşer, son zamanlarda sıkça gündeme gelen 657 sayılı kanunun değiştirilerek, iş güvencesinin kaldırılmasına ilişkin işyerlerindeki tepkileri de değerlendirdi. Yeşer, işyerlerinde kimsenin bu durumdan bihaber olmadığını ancak OHAL’in yarattığı durum ile çok fazla üzerine gitme eğilimi gözlenmediğini kaydetti. Belki bir süre daha işyerlerindeki durumun bu şekilde gidebileceğini ama özellikle son dönemde bir farkındalığın hissedildiğini belirten Yeşer, “Mesela 7-8 ay önce işyerlerini gezdiğimizde insanlar kafasını kaldırıp bizi dinlemiyorlardı. Dinlemek istemiyordu. O korku daha bir hakimdi. Ama bugün gittiğimizde dinleme, cevap verme durumu var. Ama o geriye çekilme durumunun atılması biraz daha zaman alacak gibi, bunun için güven veren bir sendika pratiğinin gelişmesi gerekiyor” diye konuştu.
Bu korku duvarının yıkılmasının biraz da sendikaların çalışmalarıyla ilgili olduğunu kaydeden Yeşer, “Hem iş güvencesi hem de bugün tekrar gündeme getirilen bireysel emeklilik yasası var önümüzde. İş güvencesi ve emeklilik hakkı kalktığı andan itibaren kamu emekçilerinin geriye hiçbir şeyi kalmayacak. Biz bunu sürekli anlatıyoruz” dedi. Yeşer, süreci olumlu gördüğünü, korkma ve çekilmenin doğal olduğunu belirterek, sendikaların talepler etrafında bir araya gelerek çağrı yapması halinde kamu emekçilerinin bu çağrıya cevap vereceğini söyledi.
‘BÜTÇEDEN EK ZAM VE VERGİ İNDİRİMİ TALEP EDİYORUZ’
BES olarak işyerlerindeki taleplere yönelik çalışmalarını da paylaşan Yeşer, işyerlerine yönelik program hazırladıklarını söyledi. Yeşer, bütçe dönemi olduğuna dikkat çekerek, özellikle son imzalanan toplusözleşmeyle bir yığın hakkın kaybedildiğini, yüzdelik zamların kamu emekçilerinin ekonomik taleplerini karşılamadığını, bu kapsamda bütçeden ek zam talep ettiklerini söyledi. Torba yasa ile şirketlere yüzde 5’lik vergi indirimi uygulandığını belirten Yeşer, vergisini en düzenli ödeyen ücretlilere ve kamu emekçilerine bu vergi indiriminin yansıtılmasını istediklerini ve dilekçe çalışmalarının olduğunu kaydetti. İşyerlerinde mülakat uygulamasına yönelik de çok ciddi tepkiler olduğunu belirten Yeşer, işe alım ve görevde yükselmelerde uygulanan mülakatın, kurumlarda hazin sonuçları olduğunu ve yapılan haksızlığın sınırının olmadığını kaydetti. Mülakata ilişkin işyerlerinde aralık ayı başında referanduma gitmeyi planladıklarını söyleyen Yeşer, çalışmanın sonuçlarını TBMM ve Başbakanlık gibi kurumlarla paylaşacaklarını belirtti.