9 Aralık 2017 01:00

Trump'ın Kudüs kararı: Ortadoğu’da barış artık daha zor

Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması sadece Ortadoğu’da değil tüm dünyada endişeyle karşılandı. 

Fransa’nın en önde gelen gazetesi Le Monde’un başyazısında ABD Başkanının tüm dünyaya karşı tek başına olmayı göğüslediği ve son bir yıl içinde çiğnenen uluslararası sözleşmeler göz önünde bulundurulduğunda yeni bir çağın açıldığını savunuldu. Gazeteye göre, ABD’nin dünkü tüm müttefikleri artık onu aşmanın yoluna bakmalılar. 

Alman yetkililer ise, Kudüs’ün ancak ve ancak iki devletli bir çözümün başkenti olabileceğini bildirdiler. Alman medyasında da bu yönde yorumlar yapıldı. 

İngiltere’de yayımlanan Guardian gazetesi ise Trump’ın açıklamasının İsrail-Filistin meselesinin çözümünü artık daha da zorlaştırdığını ve Amerika’nın tarih boyunca İsrail yanlısı davranıp bu son tutumuyla da Arap halkının fikirlerini hiçe saydığının altını çizdi.


DONALD TRUMP, HERKESE KARŞI TEK BAŞINA

donald trump

Le Monde
Başyazı

Herkese karşı tek başına. Donald Trump, Papa Fransis’e kadar tüm yöneticilerin nazik ya da sıkıştıran uyarı ve temennilerini görmezlikten gelerek 6 Aralık Çarşamba günü resmen Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdığını duyurdu. Bu kararın ardından, onu ayakta alkışlayan Benyamin Netanyahu hariç uluslararası toplumun sergilediği telaş ve öfke, Amerikan Başkanının tüm tabuları çiğnemekten geri durmadığı konusunda hâlâ tereddüdü olanları bile ikna etti. Görünen o ki ABD Başkanı sadece tek taraflı kararlar vermekle kendini sınırlı tutmuyor ve en yakın partnerlerin fikrini bile kulak ardı ediyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bizzat kendilerinin inşa ettikleri uluslararası ilişkiler sisteminin dağıtılmasına başladılar. Sayın Trump’ın Kudüs üzerine yaptığı açıklaması, çatışmaların çözülmesinde diplomasi yönteminin açık bir ihlalidir. 

ABD’nin denetimiyle 1993’de imzalanan Oslo sözleşmelerine göre İsrail, Kudüs’ün gelecek statüsünü barış anlaşmaları çerçevesinde görüşmeyi kabul etmişti. Ortadoğu’nun en ılımlı yöneticilerinden birisi olan Ürdün Kralı bile Kudüs sorununun “Barışa ulaşma, bölge ve dünyada istikrarın sağlanması için can alıcı” bir sorun olduğunu belirtti. Fakat maalesef Oslo’da başlatılan barış süreci bugün ölüm sürecinde: Bugün İsrailli ve Filistinliler arasında bir barış müzakeresi sürmüyor. 

ULUSLARARASI HUKUKUN ÇİĞNENMESİ

Fakat Kudüs fitilini yakarak Amerikan başkanı açıktan gerginliği artırma ve her an zaten patlamaya hazır olan bölgede yeni çatışmalara yol açma riskini arttırıyor, ve tersinden ise barış sürecini nasıl başlatacağına dair projesinin ne olduğunu bile açıklamıyor. Başkan Yardımcısı Michael Pence’in de Ortadoğu’ya gönderilmesi de bir umut doğurmuyor. Daha da kötüsü bu kararıyla Trump, Netanyahu’nun oldubitti politikasını meşrulaştırıyor. İsrail hükümeti Kudüs’e 1948’de yerleştirildi, Doğu Kudüs ise 1967’ye kadar tamamen Arap kaldı. Bu tarihten itibaren toplumsal yerleştirme politikalarından dolayı 200 bin İsrailli burada Filistinlilerin arasına yerleştirildi ve durum şehrin statüsünün ne olacağı sorusunu daha da karmaşıklaştırdı. Donald Trump, Kudüs’ün İsrail devletinin başkenti olduğunun “bir gerçek” olduğunu belirtiyor, fakat usta bir şekilde Doğu Kudüs’ün ise Filistin devletinin olası başkenti olabileceği konusunu da görmezlikten geliyor. Bu mantık işgal edilen topraklarda, uluslararası hukuku çiğneyerek yürütülen yerleşim politikasının “bir gerçek” olduğu fikrini de meşrulaştırır. Fakat diplomasi sanatı gibi uluslararası hukuk da Trumpçı dış ilişkiler politikasının parametresine girmiyor, bunu belirleyen sadece kendisinden önceki başkanlarla kopma ve özellikle de evangelist Hristiyanları ve İsrail taraftarı lobicileri memnun kılma yönlü iç politikanın gerekleridir 

ABD’Yİ AŞMAK

Ocak ayında göreve başladığından bu yana Trump’ın sırt döndüğü uluslararası angajmanların listesi giderek uzuyor: Transpasifik serbest ticaret anlaşması, Paris İklim Sözleşmesi, İran nükleer sözleşmesi, Washington ve İsrail’in çekileceği açıklanan Unesco, Amerikalı delegelerin giderek daha fazla mesafeli durdukları Dünya Ticaret Örgütü ve en son ise Birleşik Milletlerin onayladığı göçmen ve mülteciler dünya sözleşmesi. Buna geçen eylülde Trump’ın çok taraflı sisteme karşı BM Genel Kurulundaki hiddetli konuşması ve Amerikan diplomatik aygıtının parçalanmasını da eklemek gerekiyor. Yeterince uzun olan bu liste ABD’nin müttefiklerini dünyanın yeni bir çağa girdiği konusunda ikna etmeye yeterli. Artık bunu resmen kabul etmenin zamanı da geldi. İklim konusunda olduğu gibi, uluslararası toplumu tehlikeli bir şekilde istikrarsızlaştırma sürecine giren Amerikan yönetimini artık aşmayı öğrenmek gerekiyor. 

(Çeviren: Deniz Uztopal)


TRUMP, PUTİN’İN KOLTUK DEĞNEĞİ Mİ OLUYOR?

donald trump

Pierre HEUMANN
Handelsblatt

Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak kabul etmesi ve ileride ABD büyükelçiliğini bu kutsal şehre taşıma planı ateşle oynamak anlamına geliyor. Trump’ın kararı sadece Filistinliler değil Ortadoğu’daki tüm Arap ülkeleri tarafından hakaret olarak değerlendiriliyor. Ama sonunda bunun acısını İsrail çekecek. 

Trump, Beyaz Saray’a İsrail-Filistin sorununu bir emlakçı sözleşmesine uygun şekilde çözeceği vaadiyle girdi. Bu nedenle adamlarını geçen haftalarda defalarca bölgeye gönderdi. Çatışan tarafların çıkarlarını gözeterek samimi bir komisyoncu gibi uzlaşma arayacaklardı. Maalesef bundan bir sonuç çıkmayacak. Trump, İsrail’i koruyan tek yanlı kararıyla tarafsız aracılarını devre dışı bıraktı. Bunun yerine çatışmayı kızıştırdı. ABD büyükelçiliği çalışanlarına yalnızca önemli bir nedenleri olduğu zaman Filistin bölgesine geçme talimatı verildi. İsrail güvenlik güçleri de çıkabilecek çatışmaları bastırmak için alarm durumuna geçirildiler. İngiliz Tarihçi Simon Sebag Montefiore, Kudüs’ün Ortadoğu’da  sadece İsrail’le Filistin arasında değil Batılı laiklikle İslamcı kökten dincilik arasındaki savaşın merkezi olduğunu belirtiyor. Avrupa’da yaşayanlar, 21. yüzyılda Kudüs’te nelerin olup bittiğini akıllarından bile geçiremezler. İslamcı, Hristiyan ve Yahudi kökten dincilerin sayısı giderek artıyor. Kudüs’ün kıyamet benzeri ve politik yükü hızla artıyor. Ancak Trump’ın Kudüs  kararından önce de durum böyleydi. 

Ürdün Kralı Abdullah’ın yedi yıl önce söyledikleri Beyaz Saray’ın Kudüs kararını o zamandan görmüş olduğunu ortaya koyuyor. Kral, “Kudüs’ün her an patlayabilecek bir barut fıçısı olduğunu, dünyanın bu bölgesindeki tüm çatışmaların yolunun oraya çıktığını” söylemişti. Bölgede ve şehirde barış kurulmadığı sürece uyumlu zamanın gelmesinin imkansız olduğunu belirten Kral Abdullah, yanlış zamanda yanlış bir adım atılmaması konusunda ABD’yi uyarmıştı. 

Eski emlakçı Trump ise tam tersini yapıyor. Uzlaştıracağına parçalıyor. Başkanın Ortadoğu konusunda yetersiz bilgi ve deney sahibi olduğu düşünülse bile önceki mesleğindeki prensiplerini bu konuda da uygulamasını beklemek yanlış olmaz: Tavizler veren kişinin bunun karşılığında bir kazanç elde etmesi gerekir. Ama Trump, İsrail hükümetinden herhangi bir şey talep etmeksizin Kudüs’ün başkent olmasına onay verdi. 

Trump’ın hediyesi pahalı ama değersiz. Kudüs zaten İsrail’in gerçek başkentiydi. Her ne kadar tüm büyükelçilikler Tel Aviv’de olsa da hükümetle görüşmelerin Kudüs’te yapıldığı herkesçe biliniyor. Arap ülkelerinin temsilcileri bile bunu kabullenmiş durumdalar. Örneğin Mısır ve Ürdün elçileri  itimat mektuplarını İsrail devlet başkanının Kudüs’teki sarayına sunuyorlar. 

Bu konuda uzlaşma olarak değerlendirilen modeller ise hiç de az değil. 20. yüzyılda Kudüs’le ilgili 40 plan hazırlandı ama hepsi başarısızlıkla sonuçlandı. Çoğunlukla Filistin tarafında İsrail’in planlarına yönelik isteksizlik ve neyi içerdiğine bakmadan baştan reddetme fikri egemen oldu. İsrail başbakanları Filistinlilere Kudüs’ü paylaşma önerisi de getirmişti ama ne Arafat ne de Abbas, uzlaşma cesareti gösterebildiler, ya hep ya hiç mantığıyla hareket ederek kaybettiler. 

Trump’ın açıklamasıyla İsrail hükümeti, Kudüs’ün sembolik anlamda değerinin artmış olmasını kutlasa da yarar zarar hesabı yapıldığında zararın daha fazla olduğu görülür. Sadece ABD’nin kararının yol açtığı ayaklanmalar nedeniyle değil Trump’ın tek taraflı kararı nedeniyle bölgede tarafsız aracı olmaktan çıkması sonucu Rusya’nın bu rolü üstlenebilecek olması nedeniyle de... Ülkede Suriye’de İsrail’in güvenlik çıkarlarını hiçe sayan adımlar atan Putin’in devreye girmesine hiç de sıcak bakılmıyor. 

Rusya, sistematik olarak Ortadoğu’daki etki alanını İran’dan Suriye’ye, Mısır’dan Lübya’ya kadar genişletiyor. Filistin şimdiye kadar dosyada yer almıyordu ama Putin, kendinden rica edilmesi halinde hiç beklemeden aracı olarak oraya da erişecektir. Bu çabanın karşılıksız olmayacağı ise besbelli. 

(Çeviren: Semra Çelik)

 


TRUMP’IN KUDÜS HATASI, ARAP DÜNYASI VE ABD İÇİN BİR FELAKET

donald trump açıklama

Rashid KHALIDI
The Guardian

Her seferinde Donald Trump bundan daha kötüsünü yapamaz diyoruz ama her seferinde bizi şaşırtıyor. Yedi asırlık ABD politikasını yerle bir ederek, Trump Hükümeti Kudüs’ü Israil’in başkenti olarak tanıma kararını açıkladı. Bu adımın bir çok olumsuz sonuçları olacaktır, birçoğunu da şimdiden ön görmek mümkün değil.

Israil-Filistin müzakerelerinde Kudüs meselesi, aşırı hassasiyeti yüzünden sürekli ertelenen ve en son konuşulacak konu olarak ele alınıyor. Trump, Filistin için en karmaşık ve duygusal meseleyi ele aldı ama her şeyi yüzüne bulaştırdı.  

Kudüs, hiç tartışmasız Filistin sorunundaki en önemli konu. Müslümanlık ve Hristiyanlığın ortaya çıkışlarındaki ilk anlarından beri Kudüs, Filistinli Müslümanların ve Hristiyanların kimliği için büyük önem taşıyor ve Filistin üzerine yaşanan çatışmalarla bu durum daha da alevlendi.

Bu şehir için verilen savaşı daha şiddetlendiren unsur, aynı mekanın her iki din için de kutsal oluşu; Müslümanlar için El Aksa Camii ve Yahudiler için Haremi Şerif. Patlayıcı etkisi yüzünden hiç bir Filistinli siyasetçi ve çok az Arap lider bu konuyu tartışmayı göze alıyor.

Benim gibi ailesi yüzlerce yıl Kudüs’te yaşamış birisi için Trump’ın açıklaması ABD’nin, İsrail’in bu konuda ki tutumunu yani Kudüs’ün sadece İsrail’e ait olduğu fikrini kabul etmesi anlamına gelmiyor. Aynı zamanda geriye dönük, yani 1967 savaşında İsrail’in gasbettiği ve askeri işgalle ele geçirdiği Arap Doğu Kudüs’ü ve orada yaşayan yüz binlerce Filistinliye uygulanan ayrımcı yasalara da meşruluk kazandırdı.

Bu hareketin sonucu olarak uzun yıllardır Washington’un kendi tekelinde tuttuğu, aracı rolünden ABD’nin tamamen diskalifiye olması demek. Trump’ın damadının, Jared Kushner’in sözde hazırladığı ve Filistinlilere dayatmak istediği “barış planı” da böylece çökmüş oldu.

Trump’ın bu davranışı tüm Arap dünyasının fikirlerini hiçe saydığını gösteriyor. Arap diktatörler ve kraliyetler sırtını dayadıkları Amerikalılara ne derse desin Arap halkları Filistin’in Kudüs tutumunu destekliyor. ABD’nin bu hareketine karşı tepkiler kesinlikle bölgedeki tüm ABD çıkarlarını etkileyecektir. 2013’te Güvenlik Bakanı James Mattis’in söylediği gibi: “Merkezi komutanlıktayken, Amerikalılar İsrail yanlısı olarak görüldüğü için her gün askeri güvenlikte bir bedel ödedim”.

Bu diplomatik rezillik ADB hükümetinin dünya fikirlerini hiçe saydığının bir göstergesi daha. Hiçbir ülke Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımıyor. Bir anlaşmaya varılıncaya kadar müzakerelerin sonucunu önceden belirlememek ve peşin yargılamamak konusunda uluslararası bir fikir birliği var. 1991’de ABD Filistin’i Madrid’de barış konferansına davet ettiğinde bu konuda Filistinlilere güvence vermişti.

Tabii Amerika’nın çok uzun zamandır İsrail yanlısı tutumu var. Hiç kimse ABD’den ya da liderinden bu konuda eşitlik beklememeli.

Artık sürdürülebilecek bir Filistin-İsrail anlaşmasına varmak pek mümkün görünmüyor. Trump’a yakışır bir şekilde, kendisinin kasten açtığı bu yara diplomaside uzun yıllar konuşulacak.  ABD’nin zaten gittikçe düşen itibarını daha da düşürecek ve ittifakta olduğu ülkeler, Müslümanlar, Araplar ve mantıklı tüm insanlarla ilişkisini daha zorlaştıracak.

Böyle bir açıklama yapmaması konusunda Arap, Ortadoğu ve Avrupa liderleri tarafından uyarılan Trump bazı arkadaşlarını ve onların tehlikeli ruh ikizi İsrail’i sevindirse de, artık Filistin sorununun çözümünü çok daha zorlaştırdı. Havasını attığı “asrın anlaşması” yerine, bu aptalca karar asrın fiyaskosunu doğurmuş olabilir. Bugün (7 Aralık) uluslararası hukuk, Filistin ve Ortadoğu’da barış isteyen herkes için üzücü bir gün.

(Çeviren: Çınar Altun)

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Emekçiye sosyal konut yok, zengine ‘yatırım fırsatı’ var

Emekçiye sosyal konut yok, zengine ‘yatırım fırsatı’ var

Türkiye’de ev sahipliği oranının sürekli azalmasına ve konut krizinin süreklileşmesine rağmen bir sosyal konut projesi hayata geçirilmiyor; fahiş kiralar nedeniyle halkın barınma sorunu derinleşiyor. Özelleştirilen Emlak Konut ise ‘yüksek gelir grubu’ için düşük faizli, ucuz kredili ‘yatırım fırsatı’ projesi yapıyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen sendikacılık yaptığı için tutuklandı.

Evrensel'i Takip Et