15 Aralık 2017 20:25

“Yol Ayrımı” mümkün mü?

Cuma Abi, “Biz çocuklarımıza bisiklet alamazken, sen trilyonluk arabaya biniyorsun! Senin inandığın Allah ile benimki aynı olamaz…” demişti.

Paylaş

Ahmet AKARSU
Kayseri

1941 Adana doğumlu olan Şener Şen’in bir kız çocuğu var. Ellinin üzerine filmde oynayan usta oyuncu bugüne kadar birçok farklı rol aldı. Bu filmlerin ardından son filmi, “Yol Ayrımı” ile izleyici karşısına çıktı. Yönetmenliğini ve senaristliğini Yavuz Turgul’un üstlendiği 2017 çıkışlı sinema filminde büyük bir tekstil patronunu, Mazhar karakterini canlandırdı Şener Şen…
Filme dair çok yönlü eleştiriler kuşkusuz olacaktır. Yol Ayrımı toplumsal konulara değinen bir film.  Kör Hamit’in torunu, Vakkas’ın oğlu Mazhar, babası ölünce büyük tekstil fabrikasının başına geçen bir patron! Dedesi Kör Hamit, savaş sonrası pamuk tarlasında çalışıyor ve tekstil işçisi oluyor. Bürokratların, vekillerin desteği ile Kozanlı Tekstil fabrikasını kuruyor.
Lüks bir hayat süren Mazhar’ın iki çocuğu ve üç torunu var. Çocukları da fabrikanın nasıl büyüyeceğine dair kafa yoran ekibin içinde… Mazhar, çorbasının içerisinde taş çıktı diye aşçısını işten çıkartan gaddar bir patron. Tekstil fabrikasında sendikalaştıkları için bir grup işçiyi işten çıkarmış vicdansız bir adam. Filmin dikkat çekici bölümlerinden birisi ise holdinginden lüks arabası ile çıkarken işten atılanlardan bir kadın işçi, güvenlikleri aşıp, “Vicdanın yok mu senin? İşimizden ettin bizi! Çocuğum kanser! Hakkımızı istiyoruz! İşçiler kazanacak!” diye öfkesini dile getiriyor. Buraya kadar olan bölüm ciddi anlamda hayatın gerçekliğini yansıttığını düşünüyorum. Hatta bu sahne, Kayseri’de geçmiş yıllarda sendikalaştıkları için işten çıkarılan ve yaklaşık iki ay direniş çadırı kuran CEHA işçilerinden, Cuma Ağabey’in CEHA patronu Çetin Şen’in oğlunun trilyonluk arabasına yaptığı yorum geliyor aklıma. Cuma Abi, “Biz çocuklarımıza bisiklet alamazken, sen trilyonluk arabaya biniyorsun! Senin inandığın Allah ile benimki aynı olamaz…” demişti. 
İşçi kadını uzaklaştıran güvenliklerden sonra yoluna devam eden Mazhar’ın, yolda geçirdiği trafik kazası sonrası “aklı başına geliyor.” Hastaneden çıktıktan sonra Mazhar ilk iş olarak çekirdek aile ile bir toplantı yapıyor ve yüzde 60 olan hissesinin bir bölümünü işçilerin söz sahibi olacağı şekilde paylaştırmak, geri kalanına ise bir vakıf kurarak işçilerin çocuklarına burs, kreş, sağlık evi vb. şekilde kullanılmasını söylüyor! 
Bu süreçte eşinden de ayrılan Mazhar’ın annesi, eşi ve çocukları hisseden pay alamayacakları için “Mazhar’ın akli dengesini yitirdiğini”, hastaneye yatması için elinden gelen her şeyi yapıyorlar. Bu süreçte Mazhar bütün mal varlığından vazgeçip, direnişçi işçi kadını takip etmeye başlıyor. Yeni bir hayat kurmaya çalışıyor. Galatasaray Lisesi’nden arkadaşı Altan’ın evine yerleşiyor. Süreç böyle devam ederken, ailesi son bir görüşme yapıyor. Ailesinden işçi çocuklarına kreş, ücretlerde iyileştirme yapalım gibi teklifler geliyor yeter ki işçiler söz sahibi olmasın diyorlar… Mazhar bunları da reddedip, kliniğe yatıyor. Annesi Firdevs Hanım oğlu Mazhar’ın aklının başına gelmesi için uğraşını sürdürüyor.  
İşçi kadın ile görüşmeye çalışan Mazhar, kadından ciddi tepkiler alıyor ve en sonunda iyi bir dost, arkadaş oluyorlar… Yine filmde işçi kadının anlattığı bir sahnenin önemli olduğunu düşünüyorum; işçilik hayatının ilk yıllarında tanıştığı Ahmet Abisini şöyle tanımlıyor; “İngiliz tekstil işçilerinin sürecini, sınıf bilinçli işçi olmayı kısacası hak aramayı ondan öğrendim ben. O yüzden direnişçiyim” diyor.  Son olarak yılın iş adamı seçilen Mazhar klinikten konuşmasını yapmak üzere geliyor. Ve film bitiyor. Hangi yolu seçmiştir Mazhar? Merak edenler için sinemanın kapısı açık. Biletler pahalı ama olsun… 

“PATRON CANINI VERİR MALINI VERMEZ”

Bir film eleştirisinde bu kadar detay aktarmak doğru mu bilemiyorum. Fakat genelin anlaşılması için belirli ana hataları ile önemli gördüğüm yerlere değinmeye çalıştım. 
Gelelim asıl meseleye… Film, çekimleri, oyunculuk ve duygusu açısından ustaya yakışır bir film olmuş. İşten atmalar gibi konulara değinmesi bakımından böyle dönemlerde örnek alınması gereken bir noktada duruyor. İşçi kadının bahsettiği İngiliz işçi sınıfının o dönem ki durumunu içerden inceleyen ve “İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu” kitabını yazarak ve kendi geldiği burjuva aile ve sınıf ilişkilerini elinin tersi ile iterek bir anlamda “sınıf intiharı” gerçekleştiren Engels’in sözünü ettiği durumun burada Mazhar’ın durumu ile denklik göstermemesidir. Patronların yani burjuvazinin, işçilere kendi eli ile üretim araçlarını bıraktığı, ‘sınıf intiharı’ ettiği örnekler sınırlı sayıdadır! Film ile Engels örneğini ayıran durum söylediğimiz gibi, Engels’in “içinden” geldiği sınıfı reddedip bir mücadeleye yönelmesidir. Mazhar karakteri ise fabrikanın yüzde 60 hissesini işçilere verir. Bu süreci filmin son bölümünde –izleyenler görecektir- açıklayan Şener Şen’in canlandırdığı Mazhar karakterinin, can dostu Besim güzel özetliyor… ‘Mümkün mü?​’ sorusuna ise verilecek yanıt tartışmalı olacaktır. Mümkün olsa bile istisna olarak kalacaktır. Ayrıca filmi izlerken bir arkadaşımın dediği söz hala beni güldürür: “Patronlar canını verir, üretim araçlarını teslim etmez…” Türkiye açısından bunun örneği yoktur. Düşünelim Metal Fırtına döneminde ne Koç Holding, ne de başka büyük patronlar kendi sınıfını reddedip, öteki sınıfa geçmemiştir. Ya da işçilere hisse vermemiştir! Kayseri açısından bir örnek verilirse TMSF’ye devredilen Boydak Holding’in durumu… Bırakın işçilere hisse vermeyi, TMSF’ye devredilmesi zoruna gidiyor! Kısaca, iki sınıf arasındaki süreç bir savaş olarak devam edecektir. Bu senaryo bilinçli mi, bilinç dışı mı hazırlandı bilemem ama filme dair kısa ve en büyük eleştirim bu olacaktır. Filmi izlemeniz dileğimle…  

ÖNCEKİ HABER

Evrimin evrimi - 1800’ler öncesi

SONRAKİ HABER

“Yeni Politeknik’lere ihtiyacımız var”*

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa