15 Aralık 2017 22:16

Ali ALTUN
Ankara

1980’li yılları görmüş geçirmiş kuşak tarafından yetiştirilen nesil olarak o “zorlu vakitleri” çevremizdekilerin hatıralarından nefretle, acıyla, korkuyla ama en çok da öfkeyle anılan cümlelerde duyarak büyüdük. Çoğumuz bu konuşmalar esnasında belleklerden silinmemiş bir isim ile karşılaşıverir: Erdal Eren.
Bundan 37 yıl önce 12 Eylül 1980 tarihinde Kenan Evren’in başını çektiği askeri darbe gerçekleşti. Darbe ile kurulmak istenen baskıcı sistemde ilk elden işçi direnişleri, toplumsal eylemler engellenmeye  çalışıldı, yasaklar konuldu. Öte yandan sendikalar dağıtıldı, derneklerin kapısına mühürler  vuruldu. Darbeci zihniyet her alandan, hareketi kıskaç altına almaya çalıştı. İşte böylesi bir dönemde Ankara’da duvara baskıcı yönetime karşı yazı yazan Sinan Suner, MHP’li bakanın koruması tarafından katledildi. Sinan Suner’in katledilmesinin ardından gerçekleşen geniş katılımlı bir mitingde bir asker çıkan bir çatışmanın ardından hayatını kaybetti.  Askerin ölümüne dair hiçbir araştırma yapılmadan suç orada gözaltına alınan 17 yaşındaki Erdal Eren’in üzerine atıldı. Daha reşit olmamasına rağmen hukuksuz bir dizi kararın ardından Erdal’ın yaşı büyütülerek çok hızlı bir şekilde Erdal hakkında idam kararı veridi.

HAKSIZLIĞA KARŞI ÇIKAN ENTERNASYONEL SES

Erdal Eren’e verilen idam kararının sonrasında Türkiye’nin birçok yerinde liseli, üniversiteli  ve işçi gençler idam kararının geri çekilmesi için eylemler düzenlediler. Bu eylemler sadece Türkiye ile de sınırlı kalmadı elbette. İdama karşı çıkarılan bu ses sınırlar aşıp birçok ülkede yankı buldu.  Bu haksızlığa karşı uluslararası alanda imza kampanyaları başlatıldı, çeşitli eylemler düzenlendi. Fakat tüm çabalara karşılık o dönemin cunta yönetimi “Asmayalım da besleyelim mi?​” diyerek halka gözdağı vermeye çalıştı. Erdal Eren bu durumu ailesine yazdığı mektupta şöyle açıklıyor: “Biliyorsunuz bana bu ceza, işlediğim iddia edilen suçtan verilmedi. Asıl amaçlanan, böyle bir olayla halka gözdağı vermektir.Sizin de bildiğiniz gibi hukuk kurallarını çiğneyerek bu cezayı verdiler.”

ERDAL EREN’İN MÜCADELE BAYRAĞI NİCE ERDAL’IN ELİNDE 

Öte yandan Erdal Eren, o dönem yaratılmak istenen korku ve baskı karanlığını korkusuz duruşu ile yırtmıştır. Geleceğini işçi sınıfının mücadelesinde gören bir genç olarak antidemokratik, baskıcı uygulamalara karşılık mücadele kararlılığını son sözlerinde dahi “Elbette hayatta olmayı ve mücadele etmeyi arzulardım.” diyerek dile getirmiştir. İdamının ardından da halk yapılan bu hukuksuzluğu unutmadı ,nice Erdal bu mücadeleyekatıldı. 37 yıl geçmesine karşılık Erdal’ın hatıraları hala taze iken,onun idamına neden olanlar ise tarihin çöplüğündeler.
Darbe, o dönem bulunan sermaye grubuna nasıl hizmet ettiyse bugün de 15 Temmuz darbe girişiminin ardından getirilen OHAL yönetimi ile işçi direnişleri yasaklanmakta, eylemler bastırılmakta, ses çıkarmak isteyenler susturulmaktadır. 37 yıl öncesinde cunta yönetimi ile karşımıza çıkan zihniyet şimdilerde KHK’ler ile hayatımıza doğrudan müdahale ediyor. OHAL yönetimi ile gençleri de bu cenderede sıkıştırmaya çalışıyorlar. Kimimizi atölyesinde, kimimizi sırasında baskılar ile yüzyüze bırakıyorlar. Öte yandan ülkenin içerisinde muhalif olan her şeyi ezmeye çalışırken dış ilişkilerde de emperyalist barbarlığın kirli politikalarının başını çekiyorlar, halkların başına çorap örmekten vazgeçmiyorlar. “Milli ve yerli” denilerek yapılan yolsuzluklara, savaş çığırtkanlıklarına, ülkede kurulmak istenen tek adam rejimi inşasının tuğlaları olan antidemokratik uygulamalarla hayatın her alanındaki müdahalelere karşı insanca bir yaşam için, geleceğimiz için, emeğimiz için, barış için Erdal Eren gibi mücadele etmeliyiz. Unutmamalıyız ki bugün Erdal Eren’i an(la)mak bugün yaşadığımız emperyalist, baskıcı, sömürücü saldırılara karşı Erdal’ın cesareti, kararlığı ve umudu ile  vereceğimiz sosyalist bir dünya mücadelesinden geçer.

Evrensel'i Takip Et