8 Ağustos 2012 11:10

Anıl Meriçelli de gitmiş

Sennur SEZER

Emily Dickinson’un şiirlerini Kırmızı Kırmızı Bir Güldür Aşkın adıyla çevirmişti...
Daha önce uğurladığımız Ahmet Necdet ile ortak bir çevirisi hatırlanmalı hemen:

Cenneti yukarıda hiç bulamaz
Aşağıda bulamayan.
Tanrının konutu benimkiyle yan yana
Eşyası aşktan.

Aşkı yaratıcı saymak mistik felsefenin bir yanıdır. Hem Ahmet Necdet hem Anıl Meriçelli  “derviş gibi” denilecek usul insanlardı. Kimseyi incitmeyi düşünmeyen, kimseyi incitemeyecek, şair huylu. (Hırçın şairlerden ne kadar farklıydılar) Birlikte yaptıkları çeviriler başarılıydı:
Kalbim, unutacağız onu,
Bu gece, sen ve ben.
Ben ışığı unutayım,
Onun sıcaklığını sen.
Unuttuğun vakit, söyle bana,
Ola ki düşüncem donar.
Acele et, oyalanırken sen,
Hatırlayabilirim onu tekrar.
Anıl’ın çevirilerindeki başarısı, çevirdiği şiirleri yeniden yazmasıydı: ‘İnsan çevirmek istediği şiiri yeniden yazmak, yeniden yaşamak zorunda. Bu da büyük bir güç, büyük bir yetenek istiyor...’ Anıl Meriçelli Modern İngiliz Amerikan şiiri Antolojisi, Aşk şiirleri Antolojisi hazırlamıştı. Bir de Emily Dickinson’un şiirlerini. Hemingvay’in bir romanını da çevirmişti: Irmağın Ötesi
Dickinson ilginç bir kadın şairdir: “Amerikalı Kadın Şair Emily Dickinson, 1830 yılında Massachusets eyaletinde küçük bir kasabada doğdu. Kimi eleştirmenlere göre Amerikan edebiyatının en büyük, en değerli şairidir. Kimilerine göre de Yunan Şairi Sappho’nun dışında, dünyada hiçbir kadın onun kadar güzel şiir yazamamıştır. Hayattayken sadece yedi şiiri yayımlanan Dickinson, elli altı yıllık ömründe tam bin yedi yüz yetmiş beş şiir yazmış. (Gelin görün ki), yakın çevresi, aynı çatı altında yaşayan annesi, babası, kız kardeşi bu gerçeğin farkına varmamış.
Dickinson, şiirde eş anlamlılığı ve yarım uyağı savundu. Yalın benzetmelerin, şiiri meydana getiren temel olduğunu gösterdi. Hayattaki küçük önemsiz ayrıntıları, büyük evrensel şiire dönüştürdü. Günlük hayatın sıradanlığını yaşadı. Gizli, gizem dolu, umutsuz bir aşk yaşadı. Yalnız yaşadığı halde, hayatı çok sevdi. Yalnızlığı ile baş başayken şiire sığındı… Anıl Meriçelli onun sesiyle konuşmayı başardı:

Hatırlamak unutmaksa eğer
Hatırlamam ben;
Eğer unutmak, hatırlamaksa,
Ne kadar yakınım unutmağa!
Neşeliyse yokluğunda acı duymak
Ve yas tutmak eğlenceliyse,
Ne kadar mutludur bugün
Bunları toplayan parmaklar!
Emily Dickinson’ın ölümünden (15 Mayıs 1886) kısa bir süre sonra, kız kardeşi Lavinia ablasının odasındaki kilitli bir çekmecenin içinde, titizlikle düzenlenmiş yüzlerce şiirin varlığını keşfederek derin bir şaşkınlığa düşüyordu. Edebiyat tarihinin en ilginç “keşifleri” arasında yer alan bu olay, yaşadığı yıllarda hemen hemen hiç kimsenin tanımadığı bir şairin, kanımca 19. yüzyıl Amerikan şairlerinin en büyüğü olan Emily Dickinson’un dünyayla tanışma sürecinin de başlangıcı olmuştur.
“Görünürde sessiz sakin bir yaşam sürdüren Dickinson’un yaşamının en fırtınalı olayı yirmi üç yaşındayken, kırk yaşlarındaki evli bir vaiz ve şairle, Charles Wadsworth’le tanışmasıydı. Wadsworth’le bilinen anlamda bir gönül ilişkisi yaşamamış olmalarına ve birbirlerini yalnızca üç kez görmelerine karşın, ona derinden bağlandığını hissetti ve pek çok şiirinin esinini ondan aldı…”
Anıl Meriçelli’nin ilk şiir kitabının adı “Mayıslara Açılan Kapı”ydı. Son şiir kitabı İstanbul Gözlerimin Ucunda. Kendi şiirlerinde gücenik bir ses vardır:
İnanamadığım bir toprak kokusu ansızın
Doğu özellikli bir yağmur tuzlu sabahlarda,
Işıksız bir yaşamaya uzanan yüz yıllardır
Bir su kadar donuk bir su kadar kahırlı
Umutsuz bir bekleyişle dünlere kadar
Çağrışımlar içinde bir toprak Urartu’lardan

Tuzlu sabahlarında kıraç toprakların
Kırk yılın yarattığı bir açlık ve yalnızlık
Yarım kilo çay bir teneke gaz
Ve inanamadığım bir toprak kokusu ansızın
Cengiz Gündoğdu, “Anıl Meriçelli’nin Aşk Şiirleri, sokakların alıp başını gitmediği... yakınlardan ekmek kokusunun geldiği bir dünya özlemiyle, sokakların alıp başını gittiği, ekmeğin kokusunun uzaktan geldiği yerleşik dünyanın çelişkisinde yaşanan bir aşkın soluğu. Bu soluk çoğalmalı. İşte o zaman gökyüzünün denize uzandığı noktada şafak sökecek” diyor. Hiç birimiz aşktan cayamıyoruz. Aşk yaşama tutkusu demek. Anıl’ın dünya şiiri antolojisine verdiği ad: Altın ve Erguvan’dı. Işıl ışıl renkleriyle bir demet yaşama sevgisi ürünü tanıttı bize.
Rahat uyusun.

Evrensel'i Takip Et