STK'ler: Çözüm sürecinde yeterince dikkate alınmadık
Barış Vakfı, '2013-2015 Çözüm Süreci’nde Sivil Toplum Kuruluşları' raporunda STK'lerin müzakere ve çatışma süreçlerindeki durumunu inceledi.
Birkan BULUT
Ankara
Barış Vakfı, STK'lerin müzakere ve çatışma süreçlerindeki durumunu incelediği "2013-2015 Çözüm Süreci’nde Sivil Toplum Kuruluşları" raporunu açıkladı. Ankara, İstanbul, Van ve Diyarbakır’da yapılan görüşmelerde, STK’ler kendilerinin iki taraftan da yeterince dikkate alınmadıklarını vurguladılar. 'Ne yapılmalı?' sorusunun yanıtındaki ana eğilim ise çatışmasızlık ortamının yeniden tesisi, devletin ve Kürt Hareketi'nin sivil toplumu siyasal angajmanlara sokan, tarafgir kılan eğilimden vazgeçmesi, sivil toplumun önünün açılması.
Barış Vakfı, Kürt sorununa ilişkin sivil toplum kuruluşlarıyla yaptığı görüşmeler sonucunda "2013-2015 Çözüm Süreci’nde Sivil Toplum Kuruluşları" isimli raporunu açıkladı. Cuma Çiçek’in hazırladığı saha araştırmasını, raporlaştıran Reha Ruhavioğlu ile Veysi Altıntaş’a Alev Erkilet, Bekir Ağırdır ve Etyen Mahçupyan danışman olarak katkıda bulundu. 5 Mayıs – 30 Temmuz 2017 tarihleri arasında Diyarbakır, Van, İstanbul ve Ankara şehirlerinde bulunan toplam 45 kurum ve 3 uzmanla yapılan görüşme sonucu hazırlanan raporda, 2013-2015 yıllarındaki çözüm süreci başta olmak üzere Kürt sorunun çözümünde kurumların, örgütlerin rolü değerlendirildi.
HAKİM FİKİR MASADA ÇÖZÜM
Raporda "sivil toplumun Türkiye’de 90’lı yılların karanlığında başladığına ve 2000’lerde AB adaylığı ile giderek canlandığına" dikkat çekildi. Bu yıllarda özellikle Kürt sorununda birçok alanda çalışmalar yapıldı, çözüm süreci ile birlikte geçmişte tartışılamayan konular tartışılmaya başlandı. Rapor göre Kürt sorununun siyasi çözümüne dönük bir müzakere ve uzlaşı sürecinin yeniden başlayacağı konusunda kurumlar arasında genel bir kabul var. Çoğu masa dışında bir seçeneğin olmadığını ifade ediyor. Ancak bununla birlikte mevcut koşullar dikkate alındığında yeni bir müzakere ve uzlaşı sürecinin kısa vadede başlamasının zor olduğunu da ekliyorlar. 2013-2015 yılları arasındaki çözüm sürecinde kurumlar sınırlı düzeyde de olsa yer alabildiler. Raporda, kitle örgütlerinin Çözüm sürecinde esas olarak AKP hükümeti ve Kürt Hareketini merkeze alan lobicilik ve savunuculuk faaliyetlerine odaklandığı belirtiliyor. Çoğu kurumun hem AKP hükümetine hem de Kürt Hareketinin bileşenlerine çeşitli düzeylerde sözlü ve yazılı olarak görüşlerini sunarak politika belirleme süreçlerine müdahil olmaya çalıştıkları ifade ediliyor.
KİTLE ÖRGÜTLERİ, HENDEKLERDE ETKİSİZ KALDI
Raporda Kitle örgütlerinin arabulucu rolüne ilişkin ise şöyle deniyor: “Tarafların formel olarak tanıdıkları bir üçüncü göz olarak sürece katılamasalar da STK’ların hem yereldeki devlet yetkilileri ile Kürt Hareketinin bileşenleri arasında hem de HÜDA-PAR ile HDP arasında arabuluculuk yaptıkları görülüyor. Bu durum özellikle Diyarbakır için geçerli. Bu arabuluculuk girişimleri Çözüm Süreci’nin devam ettiği 6-8 Ekim Kobanî olayları, yol kapatmalar, alıkonulan kamu görevlilerinin serbest bırakılması gibi vakalarda çoğu durumda etkili oldu. Bununla birlikte, Çözüm Süreci’nin bitişinden sonra ortaya çıkan hendekler ve kent çatışmalarında bu gibi arabuluculuk girişimleri başarısız oldu.”
İKİ TARAFIN DA GÜÇLÜ OLDUĞU VAN ÖRNEĞİ
Raporda dikkat çekilen bir nokta ise Van örneği. İki tarafın da birbirine yakın nüfuz alanı ve hegemonyası açısından Van’da sivil toplum çalışmalarının daha başarılı olduğu ifade ediliyor. Diyarbakır, İstanbul ve Ankara’dan farklı olarak Van şehrinde "sol-seküler" ve "İslami-muhafazakâr" motivasyonlarla çalışma yürüten örgütler arasında diyalog ve işbirliği çabalarının ortaya çıktığı ve yerelde toplumsal barış inşasına dair dikkate değer bir mobilizasyonun yaratıldığı belirtiliyor.
KİTLE ÖRGÜTLERİ NELERİ YAPAMADI?
Raporda kitle örgütlerinin neleri yapamadığı sorusuna da yanıt arandı. Diyarbakır’da hak-temelli çalışan bir katılımcının altını çizdiği üzere genel olarak “görüşlerini beyan etmek, bu anlamda toplantılar yapmak ve diplomasi yürütmek” alanlarında etkili oldu. Ancak çözüm sürecinde "bir adım ilerisini düşünüp, bunu tasarlayıp, bunu bir bilgi olarak, bir yol haritası olarak tarafların önüne koyamadı" eleştirisi de yapılıyor.
AKİL İNSANLARDA ATAMA ELEŞTİRİSİ
Bu konuda sıklıkla hatırlatılan örnek, Akil İnsanlar Heyeti. Birçok katılımcı Akil İnsanlar Heyetinin toplumun gücü ve talebi ile değil, devlet ve Kürt Hareketine sorularak hazırlandığını belirtiyor. Ankara’da hak-temelli çalışan bir kurum temsilcisi heyetin bağımsız bir yapı olarak kurulması gerektiğini ancak, hükümetin “siyasi kültüre uygun olarak” “atama” yoluyla heyeti oluşturmayı tercih ettiğini belirtiyor.
AKTÖRLERDE ERDOĞAN VE ÖCALAN ÖNE ÇIKIYOR
Raporda çözüm sürecinde baş aktörler olarak Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Öcalan’ı işaret ediyor. Katılımcıların yaklaşık üçte ikisi yeni bir sürecin formasyonunu belirleyecek temel aktörlerin Erdoğan ve Öcalan olacağını düşünüyor. Bazı katılımcılar ise liderlerden ziyade devletin ve KCK’nin belirleyici olduğunu ifade ediyorlar. Meseleyi Erdoğan, Öcalan, devlet ve Kandil ekseninde tartışan aktörler CHP, MHP ve HDP’ye sınırlı bir rol atfediyorlar.
YENİ BİR ÇÖZÜM SÜRECİNİN FARKLARI
Raporda, çoğu katılımcı yeni bir müzakere ve uzlaşı sürecinin önceki çözüm sürecinden farklı olacağını belirtiyorlar. Kürt meselesinin yeni jeopolitik denklemi, küresel güçlerin müdahil olduğu Irak ve Suriye’de devam eden krizler ve bunun Kürt meselesine yansımaları, kent-çatışmaları ve sonuçları ile müzakere sürecinin aktörleri, “yenilikler” konusunda tartışmaların odaklandığı belli başlı başlıkları oluşturuyor. Yeni bir çözüm sürecine ilişkin başlıca argümanlar ise şöyle:
“Geniş toplumsal kesimlerin barış ve siyasi çözüm talebinin olması”, “Dünya deneyimlerinin gösterdiği üzere, bu tür çatışmaların genellikle uzlaşıyla sonuçlanması”, “İki tarafın birbirini fiziken yok etmelerinin mümkün olmaması”, “Ana-akım Kürt Hareketinin KCK’ye indirgenemeyeceği ve silahlı bir hareketten öteye geniş sosyo-politik mobilizasyonları içermesi”, “Kürt meselesinin ulusal sınırları aşmış olması”, “Kürt meselesinin devlet açısından ‘maliyetinin’ her geçen gün artıyor olması"
DEVLET, HÜKÜMET VE KÜRT HAREKETİNE ÖNERİLER
Raporda, sivil toplum aktörlerinin rollerini daha etkin oynayabilmeleri için devlet ve hükümet ile Kürt Hareketinin yapması gerekenler konusunda katılımcıların önerilerine yer veriliyor. Dile getirilme sıkılığına göre öneriler şöyle;
"■ Kitle örgütlerinin aktörlerinin çalışmalarını serbestçe yapabileceği bir siyasi ve hukuksal ortamın sağlanması ve hukuksal mevzuatın sivil toplum alanını genişletecek şekilde yenilenmesi,
■ Silahların susturulması ve çatışmasızlık ortamının yeniden tesisi,
■ Devletin ve Kürt Hareketinin sivil toplumu siyasal angajmanlara sokan, tarafgir kılan eğilimden vazgeçmesi,
■ Tarafların STK’leri araçsallaştıran yaklaşımdan vazgeçmesi ve sivil toplumun önünü açarak birlikte çalışma olanaklarını yaratması,
■ Tarafların sivil toplum aktörleri üzerinde bir baskı veya tehdit yaratmaması ve kısıtlayıcı olmaması"
STK’LERİN ÖNÜNDEKİ ENGELLER
STK’lerin dile getirilme sıklığına göre altını çizdiği temel engeller ise şunlar:
"■ İfade ve örgütlenme özgürlüğünü sınırlandıran, birçok medya kuruluşunun yanı sıra STK’lerin kapatılmasına, üyelerinin gözaltına alınmasına, tutuklanmasına, kamudan ihraç edilmesine neden olan OHAL uygulamaları sonucu toplumdaki korku ve sivil toplum çalışmalarında yaşanan gerileme,
■ Hükümetin ve Kürt Hareketinin sivil topluma değer vermemesi ve onunla iş yapma konusundaki isteksizliği,
■ Siyasal angajmanlar, tarafgirlik ve STK’ler arası kutuplaşma,
■ Hükümetin ve Kürt Hareketinin STK’leri taraf olmaya zorlaması,
■ STK’lerin iç kurumsal yapılanmasının zayıflığı ve kurumsal kapasite eksikliği"
KURUMLARIN ÖNÜNDEKİ FIRSATLAR
Kitle örgütlerinin aktörlerinin birçok engelin altını çizerken sınırlı da olsa bazı fırsatların da olduğunu belirtiyorlar. Dile getirilme sıklığına göre altı çizilen fırsatlar şunlar:
"■ 2013-2015 çözüm sürecinin Kürt meselesinin siyasi yollarla çözülebileceğine ilişkin oluşturduğu referans,
■ Son 2 yılda kent çatışmalarında yaşanan can kayıpları ve büyük ölçekli yıkımların yarattığı negatif referanslar ve toplumda bunları bir daha yaşamama arzusunun yaygınlığı ve büyüklüğü,
■ Anayasa referandumu süreci sonrası devam eden sistem değişikliği, 2019 Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve bunun sunabileceği yeni dinamikler,
■ Toplumun her kesimine yayılmış olan adaletsizlik duygusu ve çıkış arayışlarının yoğunlaşmış olması,
■ Çatışmalara mesafeli duran, barışa ve siyasi çözüme destek sunan halkın sivil toplum için oluşturduğu dayanak."