Maraş'ta neler oldu?
Yazar Aziz Tunç, 19-26 Aralık 1978 tarihlerinde Maraş'taki alevi yurttaşlara yönelik katliamı yazdı.
Aziz TUNÇ
Yazar
Maraş Katliamı 1915-1922 yılları arasında Maraş’ta yaşanan Ermeni Soykırımı’nın devamı olarak, egemen siyasal otorite tarafından planlanmış ve gerçekleşmiştir. Ancak bunun için önce ‘ortamın hazırlanması’ gerekiyordu. O dönemde yapılan saldırılara ek olarak bölgeye yönelik saldırılar başlatıldı.
Cehennemi bir karanlıkta planlandı Maraş Katliamı. Atom Enerji Kurumu adlı bir kurumda konumlanmış, Ülkücü Gençlik Derneği (ÜGD) elemanlarından oluşan unsurlar, dört ayrı şehre dört ayrı bombalı mektup gönderdiler. Bombalı mektuplardan biri, Malatya Belediye Başkanı Hamit Fendoğlu’ya gönderilmiş, patlayan bombayla Fendoğlu ile birlikte gelini ve iki torunu hayatlarını kaybetmişti. Aynı bombalardan bir diğeri de Pazarcık CHP İlçe Başkanı Memiş Özdal’a gönderilmiş, bombayı açmayan Memiş Özdal hem hayatını kurtarmış hem de Pazarcık’ta olası bir katliamı önlemişti.
Maraş’ın çevresinde bu saldırılar yaşanırken, Maraş’ta da kan akıtılıyordu. Dönemin Maraş MHP Milletvekili M. Yusuf Özbaş’ın oğlu Edip Özbaş’ın da adını karıştığı Esir Türkleri Kurtarma Ordusu (ETKO) Maraş’ta terör estiriyordu. Maraş’ta Alevilerin ve Kürtlerin yoğun yaşadığı Yörükselim Mahallesi’nde bulunan Erenler Kahvesine, 3 Nisan 1978’de yapılan saldırıda Gıjık Dede (Sabri Özkan) adlı çok sevilen Alevi dedesi katledildi, bir öğretmen ağır yaralandı.
Bu arada katliamın finansörlüğünü yapmak ve meşruiyetini sağlamak üzere kimi sermaye sahipleri de Maraş’ta toplantı yaparak gerekli hazırlıklara dahil oldu. Aynı tarihlerde CIA Ajanı Aleksdra Peck’in Maraş’ta ziyaretlerde bulunduğuna dair haberler yayıldı. Maraş’ın ziyaretçilerinden birisi de adı Kontrgerilla Şefliği ile anılan, Emekli General Faik Türün’dü. Bu karanlık hazırlıkların sonucunda katliamın başlama vuruşunun yapılmasına karar verildi.16 Aralık’ta Maraş ÜGD’ye gelen ve adı gizlenen kişi ya da kişiler, kaba/ırkçı propaganda yapan ‘Güneş Ne Zaman Doğacak’ adlı filmin Maraş’ta oynatılması talimatını verir. Bu film, ÜGD ve ülkücü polislerin derneği POL-BİR’li polislerin çabaları ve zorlamalarıyla, ‘Çiçek Sineması’ adlı bir sinemada 3 gün boyunca oynatılır. 19 Aralık’ta filmin oynatıldığı esnada, Çiçek Sinemasına -solcuların attığı şelkinde propaganda edilen- bir patlayıcı atılır. ‘Solcular bomba attı’ yalanıyla Alevilere, Kürtlere ve demokratlara yönelik saldırılar başlar. Sokağa çıkan güruh,TÖB-DER, DİSK ve benzeri demokratik kurumlardan, dönemin hükümeti CHP’ye kadar kendilerinden olmayan tüm kurumlara, Alevilerin ve Kürtlerin evlerine, iş yerlerine saldırırlar. Artık Maraş’ta katliam günleri başlamıştır.
Maraş’ın bütün mahalleleri, sokakları katliam alanı, bütün Maraşlı Kürtler, Aleviler ve demokratlar katillerin hedefiydi. Nitekim 20 Aralık’ta, Kürtlerin ve Alevilerin yoğunlukla gittikleri bir kahve bombalanıp tarandı. 21 Aralık’ta iki devrimci Öğretmen; Mustafa Yüzbaşıoğlu ve Hacı Çolak, evlerine giderken arkalarından ateş edilerek katledildi. Katledilen devrimci öğretmenlerin cenazesi, büyük bir kalabalığın katıldığı törenle Ulu Cami’ye doğru yola çıktı. Bunun üzerine ‘Ulu Cami’ye saldırı’ olduğu yalanı üzerinden mahalle ve köylerden kamyonlarla taşınan kalabalık, cenaze kortejine saldırmaya başladı. Cenaze kortejine yapılan saldırıların yoğunluğu ve kontrolsüzlüğü tabutların taşınmasını olanaksızlaştırmıştı. Yörükselim Mahallesi’ne yönelen saldırganların mahalleye girişi, halkın devrimcilerle birlikte ve çok sınırlı olanaklarla ortaya koydukları direnişle engellendi. Mahalleye giremeyen güruh Serintepe, Karamaraş, Yusuflar, İsa Divanlı, Bağlarbaşı gibi korumasız mahallelere yönelerek saldırılarını sürdürdüler. Bu saldırılar, Maraş’ın mahallelerinde ve çevresinde 26 Aralık’a kadar devam etti. Maraş Katliamı’ndan kaçarak kurtulmak isteyen çok sayıda Kürt-Türk Alevi, Maraş’ın çevresinde yollarda katledilmişlerdi.
Katliamın hazırlık aşaması bulunduğu gibi, katliam sonrası da aynı zihniyetle planlanmıştı. Bu yaklaşımın bir sonucu olarak mağdur avukatları, büroları basılarak katledildi. Sıkıyönetim Mahkemeleri tarafından yapılan Maraş Katliamı yargılamaları, adil olmadığı gibi gerçeği de açığa çıkarmamıştı. Tam tersine, katliamcı mekanizma gizlenmiş, katliamcıları kurtarmaya ve Maraş Katliamı’na giden sürecin üstü örtülmeye çalışılmıştı.
Maraş Katliamı’nın faili, sorumlusu, planlayıcısı ve pratikleştiricisi, katliamcı politikaları ‘stratejik politika’ olarak belirlemiş olan egemen siyasal otoritedir. Dönemin Başbakanı Ecevit’e katliamdan kısa süre önce verilen bir MİT raporunda, bu katliamın hazırlıkları ve kimler tarafından yapılacağı ayrıntılı olarak yazılıp, bildirilmiştir. Ancak Ecevit, bu raporu mahkemeye sunmamış, herhangi bir işlem yapılmasına izin vermemiş, gizlemiştir. Bu rapor Ecevit’in ölümünden sonra arşivinden çıkartılmıştır. Gerek bu rapordaki bilgilere ve gerekse genel duruma bakıldığında Maraş Katliamı’nın faillerinin isimlerini tek tek yazmak mümkündür.
Tüm katliamlarda yaşanan vahşet ve alçaklıkların hepsi Maraş Katliamı’nda da yaşanmıştır. Tecavüz ve yağmalarla birlikte, Maraş Katliamı’nda katledilenlerden bazılarının mezarları kayıptır. Daha vahim olanı katledilenlerden iki insanımızın cesetleri de kayıptır. Katledilen insanların evlerine ve arsalarına da el konmuş, katledilenlerden bazılarının çocukları, Ermeni Soykırımı’nda olduğu gibi alıkonmak istenmiştir.
Maraş Katliamı bitmedi, aynı katliamcı politikalar, yoğunlaştırılmış olarak bugün de sürdürülmektedir. Örneğin Terolar kampı, Maraş Katliamı’nın devamı niteliğinde bir girişimdir. Elbistan’daki yapılmak istenen termik santraller, bu katliamın devamı olarak planlanmaktadır. Malatya’da ve başka yerlerde Alevilerin evlerinin işaretlenmesi katliamcı zihniyetin ve politikanın bir sonucu olarak görülmelidir.
Aleviler, Kürtler ve tüm ezilenler, bu katliamcı politika ve uygulamalara karşı en geniş örgütlülükle mücadele ettiklerinde ancak saldırıları önleyebilir, püskürtebilir.
{{341152}}