24 Aralık 2017 01:24
/
Güncelleme: 25 Aralık 2017 13:17

Cumhuriyet davası: 31 Aralık'ta özgürlüğü kutlamak istiyoruz

Meltem AKYOL
İstanbul

Cumhuriyet gazetesinin yayın politikasının suçlama konusu edildiği Cumhuriyet davasının beşinci duruşması 25-26 Aralık’ta Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi 27. Ağır Ceza Mahkemesinde görülecek. Duruşma öncesi gazetemize konuşan gazeteciler Banu Güven, Timur Soykan ve Gökhan Tan, 14 aydır süren bu hukuksuzluğun son bulmasını istedi. 

Bu duruşmada iddianamenin çöktüğünün altını çizen gazeteciler, taleplerinin net ve meşru olduğunun altını çizdi: Tahliye ve beraat...  Ahmet Şık’ın geçmişte de tutuklandığını hatırlatan gazeteciler “Ne olursa olsun tarih arkadaşlarımızın beraatini, muktedirlerin suçunu yazacak” dedi.

HAKİM DE KABUL ETMİŞTİ: İDDİANAME SORUNLU

Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, Muhabir Ahmet Şık ve Muhasebe Çalışanı Yunus Emre İper’in  “FETÖ/PDY ve PKK/KCK örgütlerine üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” iddiasıyla tutuklu yargılandığı davada 14 Cumhuriyet çalışanı da tutuksuz yargılanıyor. Tarihi, gazete çalışanlarına yönelik olarak düzenlenen operasyonun yıl dönümüne denk gelen davanın 31 Ekim’de görülen dördüncü duruşmasında mahkeme heyeti, Murat Sabuncu, Akın Atalay, Ahmet Şık Emre İper’in tutukluluğunun devamına karar verdi. Hakimin “İddianame sorunlu” dediği duruşmada Doğan Satmış’ın tartışılan röportajı da dosyaya girdi. Bir üye hâkim Murat Sabuncu, Akın Atalay ve Ahmet Şık’ın tahliyesini istedi

Pazartesi günü başlayıp salı günü de devam edecek beşinci duruşmada ise tanık olan ancak önceki duruşmalara gelmeyen Mehmet Faraç ile Leyla Tavşanoğlu “zorla getirilerek” dinlenecek. Bu duruşmada Satmış’ın da tanık olarak dinlenmesi bekleniyor.

HAKİKATE VE ADALETE SAHİP ÇIKMAK İÇİN...

Dava öncesi sosyal medyada çeşitli kampanyalar düzenleyen ve dün de Kadıköy’de eylem gerçekleştiren ‘Dışarıdaki Gazetecikler’den Banu Güven, Timur Soykan ve Gökhan Tan gazetemize davayı değerlendirdi. Gazeteciler, bu duruşmada tahliye ve beraat çıkmasını istiyor. Bu meşru ve haklı talepleri için de herkesi, hakikate ve adalete sahip çıkmak için, Çağlayan’a çağırıyorlar. 

UMARIM BU YILBAŞI ÖZGÜRLÜĞÜ KUTLARIZ

Banu Güven
Banu Güven – Gazeteci

Uzun zamandır bu kadar çok mektup yazmamıştım. 

Hepsinin adresi bir garip ama. Cezaevleri. Kimisi Van’da (Yüksek güvenlikli diye geçiyor) kimisi Edirne’de (Yanına bir şey yazmak gerekmiyor), içinde en çok adres barındıranı Silivri’de; Kapalı Ceza İnfaz Kurumu. Bazı adreslere yazmak nafile. Onlara mektup vermiyorlar. Bazılarıysa ancak bir yıl sonra mektup alabilme hakkına kavuştu. Cumhuriyet gazetesinden Murat Sabuncu, Ahmet Şık, Akın Atalay. Onlarla beraber Emre İper’e yılbaşı kartı yazarken bir anda bir yıl öncesine gittim.

Cezaevindeki meslektaşımızın çoğu mektup alamıyordu. Aralarında Cumhuriyet’ten 10 kişi de vardı. Kasım ayında tutuklanmışlardı. Hepsine sesimizi duyurmak, selamımızı göndermek için toplu bir fotoğraf çektirip, bazı gazetelerde basalım dedik, buluştuk. Kalabalıktık, birbirimizden de güç aldık.

Fotoğraf çekiminin ve sohbetin ardından kapıda Ahmet’le sohbet ettik. Birbirimize takıldık biraz, her zamanki gibi. Herkes baskı ortamından nasıl etkilendiğini, “Gece kapı çalınır mı, çalınmaz mı?​” hesaplarını anlattı. Beraberce güldük. Sonra herkes bir yerlere dağıldı.

Fotoğraf 31 Aralık’ta “Özgür bir yıl!” dileğiyle gazetelerde yerini aldığında Ahmet gözaltına alınmış, cezaevindeki Cumhuriyet gazetesi nüfusuna katılmıştı. Aradan tam bir yıl geçti. Çoğu serbest kaldı, daha azı rehin. 25-26 Aralık’ta hepsi yine mahkemede olacak. Tamam, “mantık firarda”, hukukumuzda lehte delil diye bir şey kalmadı. Ama bu davada aleyhte delil var mı? O da yok. Azıcık düşünme yetisine sahip olan herkes bu geminin en başından çökmüş bir iddianameyle yürütülmeye çalışıldığını görüyor. Mahkum etmek, cezaevinden çıkarmamak için öyle bir gayret var ki, yabancı bir meslektaşınıza tarif ederken zorlanıyorsunuz. Parkeciydi, pideciydi; yine anlatmayayım. Gemi çoktan battı. Her duruşmada iktidarın bu davayı gazetenin başına neden sardığı defalarca ortaya dökülüyor.

Talebimiz net: Bu duruşmada tüm gazete çalışanlarının tahliye ve beraatini istiyoruz. Talebimiz meşru. Talebimiz haklı. Dışarıda Gazeteciler olarak hakikate değer veren herkesi de bu talebe sahip çıkmaya çağırıyoruz. 

Umarım bu 31 Aralık’ta özgürlüğü kutlarız.

NE OLURSA OLSUN TARİH ARKADAŞLARIMIZIN BERAATİNİ YAZACAK

Timur Soykan
Timur Soykan – Gazeteci

 Sadece 6 yıl önce Fethullahçı çetenin kumpaslarına direnmek için sokaklarda, adliyelerdeydik. Bugün iktidarda olanlar aralarında su sızmayan çeteye laf ettiğimiz için bizi hedef gösteriyordu. Ahmet Şık, Odatv kumpas davasının sanık sandalyesindeydi. Akın Atalay, Ahmet Şık’ın avukatı olarak avukat sıralarındaydı, kumpası mahkeme kürsüsündeki çete mensubu hakimlere anlatıyordu. Murat Sabuncu izleyici sıralarında yanımızdaydı. Hep birlikteydik adaletsizliğe karşı. Şimdi Cumhuriyet gazetesi kumpas davasının her duruşmasında onlar sanık sandalyesinde. Biz hep birlikte yargıyı ele geçirmiş çetelerin karşısında durmaya devam ediyoruz. Biz sokakta Fethullahçılara karşı slogan atarken çetenin hatıra paralarını bastıranlar, devleti Cemaate teslim edenler bugün ‘FETÖ’cü diyerek yeni kumpaslar kuruyor. Siyasi güçleriyle gerçeği gölgeleyebileceklerini zannediyorlar. Aynı bir zaman Fethullahçı ortaklarının sandığı gibi. Aslında herkes biliyor; Cumhuriyet davasının ilk duruşmada bittiğini. Herkes biliyor; sanıkların masum, yargıyı iktidarın sopası haline getirenlerin suçlu olduğunu. Gerçekleri yok etmek, unutturmak istiyorlar. Yıllarca hoca efendilerini öve öve bitiremedikleri cümleleri silemeyeceklerini, Pensilvanya’da sıra oldukları fotoğrafları yok edemeyeceklerini, bastıkları çete paralarının bir gün karşılarına çıkacağını biliyorlar. Çete mensuplarını devlete yerleştirdikleri atamalardaki imzalarının durduğunun farkındalar. En masum olanlara saldırarak korku imparatorluğunu hakim kılmak istiyorlar. Ne olursa olsun tarih arkadaşlarımızın beraatini, muktedirlerin suçunu yazacak.

GERÇEĞİ REHİN ALMA DAVASI

Gökhan Tan – Gazeteci
Gökhan Tan – Gazeteci

“Ben gazeteciyim. Biz üç kere aynı gazeteyi yapsak kapının önüne konuluruz. Savcı üç defadır tıpatıp aynı mütalaayı veriyor! Üç duruşmadır ‘Sanıkların kaçma şüphesi, delillerin karartılma tehlikesi’ diyor o zaman kanıtlasın. ‘Ben öyle düşünüyorum’ diye olmaz!”

Cumhuriyet davası tutuksuz sanıklarından Gazeteci Aydın Engin, davanın 25 Eylül’deki üçüncü celsesinde mahkeme savcısının verdiği “tutukluluğun devamı” mütalaasına, yine mesleğine gönderme yapan bu sözlerle itiraz etmişti. 

Normal şartlarda Engin’in iddia makamı savcılığa bu eleştirisi, yargının işini hakkıyla yapamadığına, basiretsizliğine ya da en iyi ihtimalle vasatlığına karışık gelebilirdi. Ancak Engin bu sözleri sarf ettiğinde Murat Sabuncu ve Akın Atalay 339, Emre İper 181 ve Ahmet Şık 278 gündür özgürlüğünden mahrumdu. Bugün hepsine 80’er gün daha ekleyin. Hukukla ilişki kuran yargı, bırakın Engin’in bu eleştiriyi yaptığı 25 Eylül’ü, Cumhuriyet davasının mahkeme salonuna geldiği ilk duruşma olan 24 Temmuz’da çürütülmüş bir iddianamenin arkasında duramaz, hele de bunu üç ay önce yazdığı kararı “kesip yapıştırdığı” bir metinle yapamazdı. 

Türkiye’de özellikle son 10 yılda bir mesleğin, neredeyse tükenme noktasına getirildiğini düşünüyorum. “İyi gazeteci” dediğimiz meslektaşlarımızın şanslı olanları işsiz, daha cesur olanları da hapiste. ABD’de Reza Zarrab’ın tanık olarak dinlediği davada, mahkeme salonunda isimleri zikredilmesine rağmen, eski bakanların ve dönemin Başbakanı Erdoğan’ın adının geçemediği haberler okuduk. Bir meslek kolunun güdümlü hale getirilmesiyle gerçekle bağımız da koparılmak isteniyor. 

Mahkeme salonunda tanık olduğumuz şeyle basında yaşadığımız şey birbiriyle aynı: “Yargı bağımsız.” Evet, yargı o kadar bağımsız ki artık hukuk bile onu bağlamıyor. “Basın bağımsız.” Evet, gerçekler sizi bağlamadığı sürece yazma hakkınız ve mesleğinizi icra ederek evinize ekmek götürme şansınız var. Her ikisi için de talep çok net.

Cumhuriyet davası mevcut dönemin, gazeteciden ne istendiğine ve yargının bu amaç için nasıl kullanıldığına dair tipik bir örneği. Hukuk ve kes yapıştır metinler yansıtamadığına göre, tutuklu meslektaşlarımızın durumunu ancak “Serbest bırakılamadıkları” gerçeği açıklayabilir. 

Evrensel'i Takip Et