2017 yılında İngiltere’de en çok neler konuşuldu?
Artı Eksi 7 Londra’da gazeteci Faruk Eskioğlu, CTP-UK eski başkanı İlker Kılıç ve gazeteci Arif Bektaş ile 2017’nin öne çıkan gelişmelerini konuştu.
Orhan DİL
Londra
Muhafazakar Parti’nin seçim vaadi olarak 2015 yılında İngiltere, Avrupa ve dünyanın gündemine giren Brexit ve Brexit müzakerelerinin tetiklediği erken genel seçim 2017 yılının en önemli konuları oldu. İngiltere parlamentosunda ki tüm partilerin 23 Haziran’da gerçekleştirilecek olan erken genel seçime kilitlendiği dönemde yaşanan Grenfell Tower faciası 71 insanın ölümü ile sonuçlandı. İngiltere’de yaşanan eşitsizliği bir kez daha gözler önüne seren Grenfell Tower yangını Theresa May ve Jeremy Corbyn izlediği politik hattın belirginleşmesi açısından bir turnusol oldu. 71 cana mal olan yangının külleri daha soğumdan gerçekleştirilen seçimler, iktidardaki Muhafazakarlar için tam bir hayal kırıklığı yarattı.
Artı Eksi 7 Londra’nın bu bölümünde; 2017 yılının en çok tartışılan konuları olan Brexit, Grenfell Tower faciası ve erken genel seçimler var. Açık Gazete’nin editorü Faruk Eskioğlu İngiltere’de öne çıkan konuları stüdyo konukları CTP-UK eski başkanı İlker Kılıç ve İngiltere gündemini yakından takip eden gazeteci Arif Bektaş ile değerlendirdi.
2017’NİN ÖNE ÇIKAN GELİŞMELERİ: BREXIT, GRENFELL VE SEÇİMLER
Tarih sırasına göre gidersek, sayın Kılıç sizden başlayalım, 29 Mart’ta Brexit başladı. Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliğinden çıkma süreci. Ondan sonra bu süreç günümüze kadar nasıl gelişti.
İlker Kılıç: Şimdi, 29 Mart’ta tabii kanunlara, kurallara göre Article 50 denilen 50. maddeye göre gerekli resmi bildirge başkan tarafından Avrupa Birliği Komisyonu’na verildi. Dolayısıyla çıkış süresi başladı. Çıkış süresini başka bir madde belirliyor, 285 diye hatırlıyorum. O madde çerçevesinde İngiltere’nin 2 yılda Avrupa Birliği’nden ayrılması gerekiyor. Bu bir kuraldır. Tabi iki taraf eğer kabul ederse bu süre biraz daha uzatılabilir. Nitekim bu geçen dokuz ay içerisinde bu sürenin bir dokuz ay daha artırılabileceği izlenimi daha geçen gün verilmiş oldu. Bu verilen bilgiye göre uzatılmış sürede dahil İngiltere’nin 31 Aralık 2019 sonunda Avrupa Birliği’nden ayrılması gerekiyor. Bu gidişatta bir değişiklik olur mu? Şu anda ciddi bir tartışma konusu oluyor. Geçenlerde okuduğum bir yazıda Avrupa Birliği Parlamentosu bunu iki taraf anlaşabilirse veya iki taraf aynı görüşe varırsa olabileceğini söylüyorlar.
Arif Bektaş: Yani 29 Mart’ta pazarlıklar başladı. Şimdi bu pazarlıklar İngiltere’de yaşayan dar gelirli işçi ve emekçileri zor duruma düşürmemek, daha da ilerletmek ya da Avrupa Birliği vatandaşlarının yaşam koşullarını daha da ilerletme müzakereleri ve tartışmaları değil. Pazarlıklar daha çok Single market dedikleri o piyasa içerisinde kalabilmeleri özellikle İngiliz firmalarının Avrupa Birliği ülkeleri içerisinde ki dağılımı oradaki faaliyetlerinin önünün kapatılmaması daha da açılması. Ki bu dönem şöyle bir şeyi de getirdi. Sadece büyük şirketlerin ve İngiliz sermaye gruplarının ya da Avrupa Birliği’ndeki diğer ülkelerin sermaye gruplarının birbirleri ile çıkarları değil aynı zamanda başka şeyler de patlak verdi. Örneğin 2017’de en çok tartışılan konulardan biri de Kuzey İrlanda sınırı oldu. Şimdi Brexit ile birlikte Kuzey İrlanda sınırını ne yapacaklar? İrlanda Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği’nde 300 kilometrelik bir sınır var. O sınırı kapatacaklar mı? Kuzey ve Güney İrlanda halkları bunu kesinlikle kabul etmiyor. Zaten ticari ilişkileri de bunu gerektiriyor. Şimdi orada müthiş bir tartışma var. İskoçya’da tekrar bir referanduma gitme, bağımsızlık referandumuna gitme derdi var. Yani tekrardan onu gerçekleştirme var. Çünkü İskoçya’da biz Avrupa Birliği’nden çıkmak istemiyoruz, kullandığımız oyda bu yöndeydi. Birleşik Krallık’ın oyları bütün olarak hesaplandığı için çıkış gerçekleşmesi gerekiyor. İskoçya Ulusal Partisi örneğin SNP sürekli şunu söylüyor. Biz Avrupa Birliği’nde kalmak için elimizden geleni yapacağız. Birleşik Krallık üyesi olarak çıksak bile sonra Avrupa Birliği’ne İskoçya olarak başvuracağız. Onun olabilmesi içinde bağımsız olmamız gerekiyor. Bütün bunlar üst üste gelince Başbakan May’in Brexit açısından oldukça zor geçirdiği bir sene oldu. Ve bundan sonra da çok zorlanacağını ve kesinlikle 29 Mart 2019’da bu müzakerelerin tamamlanmayacağını düşünüyorum.
14 Haziran’da burada Grenfell Tower’da büyük yangın çıktı ve şaşırtacak şekilde malzemeden çalan hırsızlar onca insanın ölümüne neden oldu. Bu toplumda kapitalizmin de eleştirisini getirdi. İlker hocam size sorayım bu olayın topluma yansıması nasıl oldu?
İlker Kılıç: Bunun iki yönü var. Bir tanesi tabi şu anda herkesin üzerinde durduğu teknik yönü. Hani bu yangın niçin çıktı? Niçin bunun tedbirleri alınmadı? Bir takım ayrı ayrı araştırmalar bu konuda sürüyor. Komisyonlar tayin edildi. Bir yerde bunun teknik nedeni bulunacaktır. Tabi sonuçta netice ne çıkarsa çıksın. Belli ki binanın yapısı uygun değildir. Uygun olsa zaten bu olay olmazdı. Artık uygun olmamasından dolayı kimlerin nerede ne zaman ne kadar suçu var onlar ortaya çıkacaktır. Fakat ikinci boyut bu değildir. İkinci boyut İngiltere ve bir çok ülkedeki sosyal konut sorunudur. Şimdi iş sosyal konuta geldiği zaman iki ayrı değerlendirme var. Bu sosyal konuttur deniyor, bu özel konuttur. Özel konutun standardı, sosyal konuttan daha yüksek olmalı veya sosyal konutun standardının özel konut kadar olmasına gerek yoktur. Bu nedenden dolayı mali gücü olmayan insanları sosyal konuta koyarken. En ucuz, masrafsız, korumasız şekilde yapılan binalara yerleştiriliyorlar. Bunu şimdi orada büyük bir şekilde gördük.
Arif Bektaş: İlker hocam çok güzel anlattı meseleyi. Ben sadece şurasına bir vurgu yapmak istiyorum. Şimdi bu tür durumlarda başbakanlar çıkar halkını ne kadar sevdiğini onlar için neler yapacaklarını söylerler. Politikacılar, kapitalist sistemin politikacıları aslında bunu yaparlar. O ayrım aslında Kensington ve Chelsea’de o yangının olduğu Grenfell Tower’ın olduğu bölgede bu ayrım müthiş var. Sosyal konutlara yerleştirilen insanların dar gelirli, işsiz olan, göçmen olan insanlardan oluştuğu için, o binalara hizmet belediye tarafından sunulmuyor. Zengin bir bölge olduğu için orada sürekli bir eleştiri var dış cephesini plastik ile kaplıyorlar. Yangın çıktıktan sonrada hızla yayılıyor. Başbakan oradan çıkıp halkını seviyor ya aslında tırnak içinde seviyor. Sevdiği paradır, sermaye gruplarıdır bilmem nedir. Grenfell 24 katlı bir bina, toplam 71 kişi öldü, 293 kişi yaşıyordu o binada. 71 kişi öldü geriye kalan 222 kişi nerede yaşayacak? Bina yandı. Başbakan kameralar karşısında bu insanlara üç hafta içerisinde konut sağlayacağını söyledi. Bir kaç gün önce yine haberine gittik. 14 Haziran’da gerçekleştiği için her ayın 14’ünde sesiz yürüyüşler gerçekleşiyor. Orada o bina da yaşayanlar ve onların çevresi, ölenlerin yakınlarının bize söyledikleri bir şey var. Hiç kimseye doğru dürüst konut sağlanmadı. Peki 6 ay geçmiş 3 hafta içerisinde Theresa May herkese konut sağlıyordu. Şu anda çok geniş bir kampanya yürütülüyor. Grenfell’de ölenlere adalet diye ve bayağı da etkili bir kampanya bütün sendikalar ve sivil toplum kuruluşlarının ciddi destek verdiği hatta Jeremy Corbyn’nin de destek çağrısı açıklama yaptığı bir kampanyaya dönüştü. 2018’de bu konuda hükümettin üzerine ciddi olarak gidileceğini düşünüyorum.
23 Haziran’da erken seçimler oldu. Muhafazakar Parti Midyat’da pirince giderken bulgurdan oldu diyebilir miyiz?
İlker Kılıç: İngilizler spectacle diyorlar. Emin değilim çünkü. Konservatif Parti bu kadar ahmak mıydı ki ön çalışmasını yapmadan böyle gereksiz bir seçime gitti? Seçim yapmak zorunluluğu yoktu. Seçim kazanmış bir iktidar partisiydi. Tabi tayin edilmişti Mrs May ama bekleyebilirdi, daha uygun bir ortamda yapabilirdi. Sonra bunlar konservatif parti ben bunları hiç küçümsemiyorum. Bunların eli kolu uzun. Önceden araştırmalarını yaparlar.
Arif Bektaş: Yanılma değil, aldatılma yok bunlar da hesaplarını yapmışlardır.
İlker Kılıç: Şimdi bizim Kıbrıs’ta da seçimler oluyor 7 Ocak’ta. Aynı soruyu soruyorum. Niçin seçim yapıyorsunuz? Gereği yok. Normal seçimlere daha var. Ne yapalım yani sağ parti UBP başta, biz dışardayız CTP olarak. Ama olsun, bekleyin iki yıl daha normal süresi geldiğinde. Nereden geliyor şimdi bu? Anladığımız kadarı ile Türkiye’den gelen bir talimatla alınıyor. Niçin? Kimse bilmiyor. Artık sonuç çıktıktan sonra değerlendireceğiz. Dolayısıyla bu gibi şeylerden pek emin değilim. Ama beklentinin çok gerisinde bir olay olmuştur. Labour Parti içinde iyi olmuştur. Sebebi ne olursa olsun.
Arif Bektaş: Hatırlarsak, erken genel seçim kararı aldığında Başbakan May, 7 hafta önce aldı. 7 hafta sonrasına seçim kondu. Ki 7 hafta çok az bir süre. Ama o dönem kamuoyu araştırmalarında % 20-21’lik bir fark görülüyordu. İşçi Partisi ile Muhafazakar Parti arasında. Şimdi Teresa May’in erken seçime gitmek istemesinin en büyük sebeplerinden bir tanesi özellikle bu Brexit’de elini daha da güçlendirmek. Yani iktidarı ki kendisi biliyoruz David Cameron’ın istifası ile gelmişti. Yerini meşrulaştırıp elini daha da güçlendirip Avrupa Birliği’nin karşısına çıkmak. Bak benim halkım arkamda, Avrupa Birliği’ni ve diğer rakiplerini öyle alacaktı karşısına. 314 milletvekili çıkarttı. 650 milletvekilinden 314 milletvekili çıkarttı Theresa May yani Muhafazakar Parti. 17 milletvekili kaybetti. Çoğunluk elindeydi ama 17 tanesini kaybetti. May’i sıkıştıran yada şu andaki iktidarı sıkıştıran sadece Brexit meselesi değil. Ülke içerisinde hem enflasyonun giderek yukarı tırmanması yaşam koşullarının giderek zorlaşması. İşte görüyoruz 1974’de İngiltere’de ilk restoranları açan McDonald’s’da bu sene grev oldu. Niye oldu? 43 yıllık tarihinde bugüne kadar çalışma koşullarından ve örgütlenme biçiminden kaynaklı olarak bir grev gerçekleşememiş. Bazı şubedeki işçiler isyan etti. Yeter artık dediler. Sıfır saat kontrat, sözleşme dayatması. Öğretmenlere bile dayatılıyor. Kamu alanında ciddi saldırılar var bu anlamda. Buna karşı da insanların artık isyankar tutumu söz konusu. En son işte 2008’deki kapitalizmin krizi, İngiltere’de iki kere resesyona girdi. Bu kriz başlar başlamaz dönemin başbakanı David Cameron ne dedi hepimiz bunun içindeyiz deyip kamu işçilerinin ücretlerine zammı % 1 ile sınırladı. Şimdi kriz dönemine bakıyoruz 10 seneye yakın bir zaman geçmiş. Özellikle 2017’e bakalım bütün sermaye grupları karlarını katladıkça katlamış. Yani daha fazla kar yapmışlar. O halde neden işçilerin zammı % 1’le sınırlandırıyor. Enflasyon % 3’ken. Bu yıl özellikle 2017’de işçiler sendikalar şöyle ortaya çıktılar. Kamu işçileri sendikası özellikle çıktı şunu söyledi zenginler daha zengin oluyorsa, enflasyon % 3 ise neden hala % 1 zam sınırlandırması. Hepimiz içindeydik artık resesyondan değiliz , krizde değiliz. Çıktık, neden hala bize kriz varmış gibi muamele çekiliyor. İşte bu sermayenin işçiler üzerindeki sürekli bir planı. Krizden sonuç çıkartmak, krizi kullanmak o krizin bütün yükünü de işçi ve emekçilerin üzerine atmak. Böyle olunca artık sendikalar isyan etti. Sendikalar artık %1 değil % 5 istiyor. Bence bu olumlu bir nokta. Yani %3’le enflasyon ile de sınırlı tutmuyor daha fazlasını istiyor. İşte belki de budur insanların refah düzeyini daha da ilerletecek. Biraz önce sizin bahsettiğiniz bir grup kesimin değil de diğer kesimlerin yaşamını daha da iyileştirecek bu tutumdur. Daha ilerisini istemek. Bence bu sene umut veren bir şey vardı. Ekim Devrimi’nin 100. yıl kutlamaları çok geniş tartışıldı. Ekim Devrimlerine ihtiyaç olduğunu insanlar tartışmaya başladı ve bu ulusal medyanın da gündemine girdi. Bence bu açıdan umut veren bir şey var. İşçilerin de daha iyi bir şeyi talep etmiş olması ve önümüzdeki Ocak ayında, sekizinde, onunda ve oniksinde bütün İngiltere’de demiryolu işçilerinin grevi var. Her kendisine yapılan saldırı karşısında daha zararlı çıkan bir işçi sınıfı değil de, onun karşısında dik duran onun daha ilerisini yani daha önce kesilenlerin de elde edilmesi için mücadele eden bir sınıf bence o açıdan umutlu bir 2018’e gireceğiz diye düşünüyorum.
Kamera: Orhan Dil, Rıza Çetinkaya
Röportaj: Faruk Eskioğlu
Montaj: Orhan Dil