Kahramanlarının ‘temiz kağıdını’ çıkaran öyküler
Meltem Akyol, Mustafa Çevikdoğan’ın Can Yayınlarından çıkan ilk kitabı 'Temiz Kağıdı'nı yazdı.
Meltem AKYOL
İstanbul
Yeni bir işe başlayacak hemen herkesten istenir temiz kağıdı, namıdiğer sabıka kaydı. Öyle ya sevgili patronunuza ‘temiz’ olduğunuzu kanıtlamanız gerekir. Adliyeye gider, dilekçenizi verirsiniz. Temiz kağıdınız çıkana kadar da inceden bir tedirgin olursunuz, türlü çeşitli ihtimaller gelir aklınıza, “Ya temiz değilseniz, ya biri sizin adınıza, kimliğinizi kullanarak bir suç işlediyse...” Ama durun siz hiç kimliğinizi kaybetmediniz ki, bu ihtimal zor görünüyor... Eee, “Devir teknoloji devri, ya birisi sizin bilgilerinizi kullanarak sanal bir suç işlediyse...” İşte bunlar aklınızdan geçe geçe beklersiniz temiz kağıdınızı... Ve sonuç geldiğinde sevinirsiniz “temiz”liğinize...
Mustafa Çevikdoğan’ın Can Yayınlarından çıkan ilk kitabı “Temiz Kağıdı”nı elime aldığımda, bir bireyin temiz kağıdı alma macerasını geçirdim aklımdan. İtiraf edeyim meraklandırdı beni kitap. Öykülerinde kahramanlarının temiz kağıdını çıkaran Çevikdoğan, ilk kitabıyla adeta “Ben buradayım sayın okuyucu” diyor...
KENDİNE YABANCI OLAN BİRGÜL’ÜN ÖYKÜSÜ
“Sıkça Sorulan Sorular” öyküsü ile başlıyor kitap, kahramanımız kebap yemek için geldiği Beyoğlu’da yakalanıyor İstanbul depremine. Enkaz altındadır, kurtulmak için türlü-çeşitli bilgileri boca eder üstümüze, “Newton’un çekim yasası”nı da geçirir aklından, “oğlan dayıya, kız halaya çeker”i de... Çevikdoğan, kendini kurtarmayı beceremeyen kahramanımızı orada enkaz altında bırakıp, Birgül’ün hikayesine, kitabın ikinci öyküsü olan “Başlangıcın Sonu”na götürür bizi. Hatta okurken “Çevikdoğan’ın yerinde olsam kitaba bu öykü ile başlardım” diye geçirdim içimden. Öykünün kahramanı Birgül, yıllık izindedir ve bir sabah uyandığında evinin, yatak odası hariç, yeni nesil bir kafeye dönüştüğünü görür. Bu cümleyi yazarken aklıma Franz Kafka’nın “Bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak bulan” Gregor Samsa’sı geldi aklıma... Birgül’ün evinin dönüşümü de gerçek dışıdır, Samsa’nınki gibi. 39 yıllık ömrünün tamamını aynı semtte geçiren Birgül’ün, “Kedisini, köpeğini gözünden tanıdığını” iddia ettiği semtine ne kadar yabancı olduğunu görürüz öykü boyunca.
TOPLUMSAL BASKININ ENKAZINDAN GELEN SES
Muazzam bir absürtlüğün içinde buluyorsunuz kitap boyunca kendinizi. Uyandığında evinin bir kafeye dönüştüğünü gören Birgül; yemekte dilini ısırdıktan sonra dilini keşfeden Salih’in aklına gelen her şeyi söylediği için başına gelenler; otobüste arkaya ilerlemeyenlerle, önde sıkışanların kavgasını başlatıp tüm ülkeye yayılan bir savaşa dönüşmesine neden olan Kıvılcım Naci; “de”, “da” bağlacını ayrı yazanlarla, bitişik yazanların kavgasının hikayesi... Öyle saplanıp kaldıklarımızı, toplumsal olarak sürüp giden alışkanlıklarımızı tüm absürtlüğü ile ortaya döküyor Çevikdoğan. Tıpkı kitabın arka sayfasında dediği gibi: “Bu öykülerin kahramanları eğitimin, bürokrasinin, toplumsal baskıların yüzlerce yıllık enkazından ses veriyor: Ben buradayım sayın yazar, sen neredesin acaba?”
Lafı uzatmadan söyleyeyim, Mustafa Çevikdoğan, incelikli işlenmiş, güçlü anlatıma sahip öykülerinden oluşan Temiz Kağıdı ile, gelecek kitaplarını heyecanla beklediğim yazarlar arasında yerini aldı.
BİR BİLDİK HİKAYE: KÖŞESİZ ADAM
“Köşesiz Adam”dan bahsetmemek olmaz. Yazar yaşını başını almış kahramanımızla birlikte bizi 2010’a götürür bu öyküde. Nurullah’la tanıştırır... Namıdiğer Köşesiz Adam’la... Nurullah’ın köşesizliği bedensel özelliklerinden gelmektedir, bir o kadar da kişisel özelliklerinden. İri mi iri “bir et yığını”dır, bütün kemikleri bu yığının içinde kaybolmuştur. Nurullah, devlet büyükleri dendi mi “akan sular durur”culardan. Sadece devlet büyükleri olsa iyi, parti genel başkanlarına, tarikat şeyhlerine de sonsuz bir hürmeti vardır. Güce tapanlardan yani. “Devlet yol yapıyorsa başarılıdır” diye düşünen Nurullah’a dair anlatılacak çok şey var, ama etrafınıza bakarsanız mutlaka ona benzeyen birilerini göreceğiniz kadar tanıdık.