Her şeye rağmen gazetecilik
"Geride bıraktığımız yıl, basın özgürlüğü mücadelesi bakımından işimizin kolay olmadığını hatırlatan birçok gelişme yaşandı."
Fatih POLAT
Türkiye yeni yıla 150’ye yakın medya çalışanının cezaevinde olduğu bir tablo ile gidiyor. Yayınlanan son KHK’lerle kapatılan yeni basın kurumları da var.
Ancak bu tabloya rağmen, 2017 biz gazeteciler açısından kaybedilmiş bir yıl da değildir. Cumhuriyet çalışanlarına yönelik davanın, üçüncü duruşmasında 26 Temmuz 2017 günü savunma yapan Ahmet Şık’ın, “Ben burada savunma yapmıyorum, ifade vermiyorum, aksine itham ediyorum” sözleri, gerçeğin arkasında cesaretle durmanın onurunu temsil ediyor.
Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, 25 Temmuz 2017 günü yaptığı savunmasında şu sözleriyle tarihe önemli bir not düştü ve Türkiye’de bedel ödeyerek gerçeklerin arkasında duran gazeteciler için de moral kaynağı oldu: “Hem Cumhuriyet genel yayın yönetmeni hem de gazeteci olarak bize hangi bedel ödetilmeye çalışılırsa çalışılsın, biz İlhan Selçuk’un, Uğur Mumcu’nun, Hrant Dink’in, Musa Anter’in, Metin Göktepe’nin yolundan dönmedik dönmeyeceğiz.”
441 gün tutuklu kaldıktan sonra geride bıraktığımız yıl içinde tahliye olan, kapatılan Özgür Gündem Gazetesi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü İnan Kızılkaya’nın 14 Mart 2017 günü gerçekleşen ilk duruşmasında, salondan götürülürken söylediği “Adalet saraylara sığmaz, hakikat kazanacak” sözleri, muktedirin gücü ne olursa olsun, hakikatin ona direnebilme yeteneği, cesareti ve öz güveni açısından unutulamaz değerdedir.
Tunca Öğreten’in haksız tutuklanması karşısında, tıpkı dışarıda olduğu gibi tepkisini esprili, ironik bir dille ifade etmekten geri durmadan mesleğe sahip çıkması, onu duruşma salonunda izlerken gururlandığımız bir tabloydu.
İktidar ile karşı karşıya gelmiş olmanın bir bedeli olarak tutuklanan Ahmet Altan ve Mehmet Altan’ın dik durarak yaptıkları cesur savunmalar, 2017’de Türkiye adliyelerinin özel anlarındandı.
Tüm bunlar 2018’e girerken, gazeteci tutuklamalarının arkasında duran Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve AKP iktidarına şu soruyu sorabilme hakkını bize gururla sunuyor: “Hapsedilmelerinin altına imza attığınız gazeteciler yeni bir yıla cezaevinde girerken, dışarıdaki gazetecilere ‘Biz eğilmeyiz, siz de eğilmeyin’ diye mesaj gönderdiklerine göre, sahi siz neyi kazandınız?”
Ağır baskılara rağmen, biz gazeteciler açısından moral kaynağı olan bu örneklerin yanında, geride bıraktığımız yıl, basın özgürlüğü mücadelesi bakımından işimizin kolay olmadığını hatırlatan birçok gelişme yaşandı.
İlk akla gelenlerden bazıları şöyle: Kapatılan DİHA Muhabiri Nedim Türfent’in, 20 tanığın mahkeme önünde, kendilerine polisin baskısı ve işkencesi ile Nedim’in aleyhine ifade verdirildiğini itiraf etmiş olmalarına rağmen, 8 yıl 9 ay hapis cezasına mahkum edilmesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından hiçbir delil gösterilmeden ‘ajan’ olarak ilan edilen ve 309 gündür tutuklu olan Die Welt Türkiye Muhabiri Deniz Yücel’in hakkında bu yazı yazılırken henüz iddianame bile hazırlanmamış olması, Altan kardeşlerin duruşmasında dört avukatın mahkeme başkanı tarafından salondan çıkarılması ve Cumhuriyet gazetesi davasının son duruşmasında Ahmet Şık’ın beyanı engellenerek mahkeme başkanı tarafından salondan çıkarılmasıyla savunma hakkının tamamen ortadan kaldırılması, Zaman gazetesi muhabiri Ayşenur Parıldak’ın 7 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılmış olması.
Cumhuriyet davasında daha önce tahliye kararları veren ve daha önceki duruşmalarda yargılananların siyasi beyanlarına tahammül gösteren mahkeme başkanının, son KHK’lerin ardından gerçekleşen son duruşmada ‘Siyasi savunma yapamazsın’ diyerek Ahmet Şık’ı duruşma salonundan çıkarması yine bunun bir işaretiydi.
Cumhuriyet Yazarı Aydın Engin’in köşesinde yer alan şu cümle de bunun bir başka işareti sayılmalı: “Bir herif gazeteye telefon etti: Başkan kanunu da çıkardı işte. Geleceğiz ve hepinizin canına okuyacağız. Artık kanun bizi koruyor...
Adam, telefonu küfür ve tehditleri birkaç kez yineleyip kapattı.” (28 Aralık 2017) Türkiye’deki siyasal rejimin niteliği böyle olduğu sürece dik duran gazetecilerin ve basın organlarının bundan nasibini alanların başında gelmesinden daha doğal bir şey olamaz.
2018’de tutuklu meslektaşlarımızdan bazıları serbest bırakılırken, bazılarımız da tutuklanarak onların yerini alacağız. Basın özgürlüğünden görece de olsa söz edebileceğimiz bir demokrasi kazanılana kadar bu böyle olacak.
Tam da bu nedenle bazen haber yaparak, yazı yazarak, bazen tutuklu ya da yargılanan meslektaşlarımızla dayanışmak için adliyelerde gününü geçirerek, bazen sokaklarda yürüyüşler yaparak, bazen sosyal medya kampanyalarıyla -bu arada sosyal medya kampanyalarının ancak bütünlüklü bir mücadele planının parçası olarak hissedilebilir bir etki yaratabildiğini de bilerek- yaşayacağız yeni yılı da.
Hüzünlerimiz de, sevinçlerimiz de bu iklimden nasibini alacak kuşkusuz. Ama asla kasvet yapmayacağız.
Ve her şeye rağmen gazetecilik ve hakikat diyeceğiz.