Genç gazeteciler Metin Göktepe'nin izinde, gerçeğin peşinde
Metin Göktepe'yi yazan genç gazeteciler, 'Sesi duyulmayanların sesi olmak, onların sesini duyulur kılmak onun bize bıraktığı en büyük miras' diyor.
Meltem AKYOL
İstanbul
Metin Göktepe, “Mutlaka ben izlemeliyim arkadaşlar” diyerek gittiği haberde, gözaltına alındı. Emniyet amiri gazeteci diye, “özel muamele” istedi Metin’e... Polislerce dövülerek katledildiğinde takvimler 8 Ocak 1996’yı gösteriyordu. Metin 28 yaşındaydı, hep 28’inde kaldı sonra...
Devlet yetkilileri cinayeti gizlemeye çalıştı önce... Dönemin Başbakanı Tansu Çiller ve İstanbul Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar, Metin’in gözaltına alınmadığını iddia etti. Eyüp Cumhuriyet Savcısı Erol Canözkan ise gözaltına alındığını ancak sonra çay bahçesinde otururken fenalaşarak sandalyeden düştüğünü, İçişleri Bakanı Teoman Ünüsan ise Metin’in spor salonunun duvarından düşerek öldüğünü söyledi... Kimse inanmadı yalanlara, Metin’in çalışma arkadaşları, meslektaşları, ailesi ve üyesi olduğu Emek Partisi düştü katillerin peşine.... Davasını taşıdılar il il, gerekçesine “güvenlik” dediler... Kimse vazgeçmedi, düştüler yollara... Katiller, 1 yıl 8 ay gibi az bir ceza yatarak çıktı ama Metin Göktepe gözaltında öldürülmüş gazeteciler içinde katilleri yargılanmış ilk gazeteci olarak da tarihe geçmiş oldu...
Aradan geçen 22 yıl ne Metin’i unutturdu bize, ne de onun bize bıraktığı mirası...
Genç gazeteciler Metin gibi gazetecilik yapmanın hayalini kuruyor hâlâ, gerçeği söylemekten vazgeçmediği için yargılanan gazeteciler onun adını haykırıyor duruşma salonlarında...
Mesleğe Metin öldükten çok sonra başlayan genç gazeteciler de onun adını kazıyor beyinlerine... Ve işte öğretmeye devam ediyor Metin... Ve diyor ki genç gazeteciler, “Gazeteciliğin bu karanlık tablosuna bakıp, umutsuzluğa düştüğümüzde aklımıza Metin’in ‘Bu haberi mutlaka ben izlemeliyim’ sözlerindeki hevesi geliyor...”
METİN’İN KALEMİ ELİMİZDE GERÇEĞİN PEŞİNDEYİZ
Eylem Nazlıer – Evrensel Gazetesi Muhabiri: Metin, memleketin en karanlık döneminde gerçekleri Türkiye’nin en baskıcı ve karanlık dönemleri denebilecek bir dönemde halka ulaştırmak için çalıştı, bunu yaparken de polis tarafından katledildi.
Gazeteciliğe başlamış , hayali gazetecilik olan herkesin de onun bu duruşundan etkilenmemesi mümkün mü? Hele ki onun gazetesinde çalışıyorsanız...
Onun kalemini tutmak, bu mücadeleyi devam ettirmek hem onur duyulacak bir şey ama hem de büyük bir yük. Sesi duyulmayanların sesi olmak, onların sesini duyulur kılmak onun bize bıraktığı en büyük miras... Bugün işimiz kolay değil evet, meslektaşlarımız hapiste, davalarla boğuşuyor... Geri kalanlar da sansürle, otosansürle baskı ile, gazete-televizyon kapatmayla...
Ama durduğumuz yerdeyiz, derdimiz gerçekle, gerçeği saklamaya çalışanlarla... Onlar sesini kısmaya çalışadursun, biz yazmaya devam edeceğiz... Metin de hep yanı başımızda olacak, azıcık dertlenecek olsak, onun ısrarı gelecek aklımıza... Gülüşü, çalışkanlığı... Metin’in kalemi elimizde gerçeğin peşinde olmaya devam edeceğiz... Ve biliyoruz, Metin burada, her gün gazeteye geliyor bizimle, izlemeye gittiğimiz haberde bizimle...
BELKİ BİRLİKTE HİÇ HABER TAKİP ETMEDİK AMA...
Arif Balkan – Gazeteci: Henüz genç bir meslektaşı olarak Metin Göktepe’yle yolum pek çok kez kesişti aslında. Çok garip bir histir benim için. Belki meydanlarda bir haberi takip ederken omuz omuza verip hiç fotoğraf çekmedik, belki birbirimizi hiç tanımadık ama hep yan yanaydık. Onu, Can Yücel’in dizelerinden okudum ilkin, annesi Fadime ana anlattı çocukluğunu, ablası Meryem abladan dinledim muzip hatıralarını, çalışma arkadaşı Ahmet Şık’tan işittim mesleğine duyduğu aşkı. Deklanşöre her bastığında, kalemi eline her aldığında gerçekleri duyurmak için sarf ettiği o emek canlandı zihnimde.
İşte, bir yıl daha geride kaldı. Polis tarafından katledilen Metin Göktepe’siz geçen yıllara bugün, bir yenisi daha eklendi. Dile kolay, koskoca 22 yıl… 1996’dan bu yana Türkiye’de değişen bir şeyler oldu mu bilinmez, ancak ne yazık ki bazı şeyler hiç değişmedi.
Türkiye’de her dönem gazetecilik ve gazeteciler değişik yöntemlerle susturulmaya çalışıldı. Bir dönem yasaklarla yazamayan hale getirilen kalemler, bir dönem kurşunlarla yok edilmeye çalışıldı ya da işte, Metin gibi herkesin gözü önünde dövülerek katledildi. Bugün ise yöntemler değişmiş gibi görünse de yaşananlar pek farklı değil. Doğrudan tehditler, kurum kapatmalar, sansür, otosansür ve dört duvar arasına konularak sindirilmeye çalışılan basın emekçileri gerçeğiyle yaşıyoruz.
Gazeteciliğin bugününe dair bu karamsar tabloyu her düşündüğümde aklıma Metin Göktepe’nin katledildiği gün arkadaşlarına söylediği, “Bu haberi mutlaka ben izlemeliyim” sözlerindeki hevesi geliyor. Peki, o 8 Ocak günü, “Bu haberi mutlaka ben izlemeliyim” diyen Metin Göktepe, bugün yaşıyor olsaydı nerede olurdu dersiniz? Gazetecilik vicdan meselesidir bir anlamda. O yüzden de tahmin etmek sanıyorum hiç zor değil. Soma’da maden işçilerinin yanında olurdu mesela... Ankara Yüksel’de işlerini geri isteyen Nuriyelerin, Semihlerin, Velilerin yanında olurdu örneğin. Belki de uydurma delillerle hakkında onlarca yıl hapis cezası istenen, savunmasıyla bile gazetecilik dersi veren Ahmet Şık’ın yanında olurdu, kim bilir? Bu örnekler uzar gider elbette. Metin Göktepe belki bugün aramızda değil, ancak o, güzel yarınlar için baskılara, tehditlere karşı mücadele edilen her yerde aslında…
METİN, HALKINA SORUMLU OLMAYI ÖĞRETTİ
Ozan Çepni - Cumhuriyet Gazetesi Ankara Muhabiri: Bugün, Türkiye’de gerçekte ısrar etmenin, halkına karşı sorumlu olmanın ne anlama geldiğinin devlet tarafından genç gazetecilere öğretildiği gün. Bugün, Metin ile birlikte yıldan yıla katledilen gazetecilik, ifade ve düşünce özgürlüğü için ödenen bedellerin genç zihinlere kazındığı gün. O günden bugüne miras kalan meslek değerlerinin Metin ile gazetecilik mücadelesi veren arkadaşlarını da şekillendirdiği gün. Metin’in katledildiği dönem ile basın ve ifade özgürlüğü, adalet arayışı bakımından çok da farklı bir noktada değiliz. Metin ağabey katledildi, birçok arkadaşı gibi Ahmet Şık savunma hakkı bile gözetilmeden onunla birlikte yaşadığı gerçekleri söylediği için cezaevinde tutsak, Metin’in katledildiği yaştaki biz genç gazeteciler için ise bu yolda gerçeğin mücadelesi peşinde varlık mücadelesi veriyoruz. Bir yandan gazeteciliği öğrenirken, bir yandan da son 3 yılda izlemek zorunda kaldığımız katliamlar, gözümüzün önünde patlayan bombalar, kana bulanan sokaklar ve beraberinde devam eden süreç yitirilen değerler ve baskılar altında daha zor günlere hazırlanmamızı işaret ediyor. Ancak Uğur Mumcu, Metin Göktepe gibi gerçeğin mücadelesini veren isimler katledildiğinde çocuk olsak da gazetecinin halkının yanında taraf olması gerektiğini biz onlardan öğrendik. Ve bu çelik aldığı suyu unutmamalı. Onların bize emanet ettiği kalemi, baskılara karşın gerçeğin doğrultusunda yere düşürmemek için mücadeleye devam etmeliyiz.
İNATLA, UMUTLA GAZETECİLİK YAPIYORSAK METİN'İN PAYI YADSINAMAZ
Can Uğur - BirGün Gazetesi Yayın Kurulu Üyesi: Metin Göktepe denilince özellikle bizim kuşak için gazetecilik adına iki şey aklınıza geliyor. Biri Metin abi’nin (yaşasaydı kendisine böyle hitap edecektim) gülümseyişi diğeri ise bir haberin, gerçeğin peşinde korkusuzca gitmek. Evet Metin Göktepe bizim için bu iki eylemin belki de diyalektik birliği. Bugüne geldiğimizde belki de daha inatla daha umutla gazetecilik yapıyorsak bunların payı yadsınamaz. Gazetecilik gerçeğin peşinde olmanın adıysa, bunu bizden önce canları pahasına gerçekleştirmiş olanların hikayesi bu yolda bizi en cesaretlendiren noktadır. Gazetecilik mesleğinde Uğur Mumcuların Hrant Dinklerin ve Metin Göktepelerin izlerinden yürümenin önemini bugün çok daha net biçimde görüyoruz. Yalanın evrenselleştiği zamanlarda gerçeği söylemenin devrimci bir eylem olduğunu bilen, gerçeği bir nişan gibi taşıyan insanlar tanıdık. Metin Abi de bunlardan birisiydi. Onun hikayesine sahip çıkacağız.
METİNLERDEN ETKİLENEREK GAZETECİ OLMAYI SEÇTİK
Beritan Canözer - Jinnews Muhabiri: Aslında bunu değerlendirmeye 3-4 yıl öncesinden başlamak gerekiyor fakat aynı şeyleri tekrarlamak da istemiyorum. Sadece şöyle söyleyebilirim gazetecilik şuan, şu süreçte dönemin en önemli mesleği. Hiç görmediği baskıyı, saldırıyı gördü ve maruz kaldı. Onlarca gazeteci cezaevlerinde, onlarcası cezaevine girmek ile yüz yüze. Haber yapmanın, küçük çocuklara tecavüz etmekten daha büyük suç olduğu günlerden geçiyoruz. Ülke bir kaos altında ve bu sürecin en büyük tanıklığını, analizini gazeteciler yapıyor. Yapılan her haberin değeri çok büyük. Halka ulaştırılacak her haberi güvenliğimizden önce tutuyoruz. Metin Göktepe’nin etkisi, anlamı da tam burada başlıyor. Bizler, özellikle genç olan bizler onlarca basın şehidinin olduğu gibi Metin’in de kalemini, cesaretini, haber refleksini miras aldık. Yaptığımız her haberde Metin’i yaşatıyoruz. Bizler bu mesleği seçerken Metin’den, Gurbeteli’den aldığımız feyz ile başladık. Onlar etkilenerek bu yolu seçtik. Bundan sonra da bu mesleğe başlayacak olan her gazetecinin Metin’i okuması, anlaması; mesleki refleksleri için iyi bir yerde tutacaktır kendisini. Bizler başka Metinlerin yaşanmaması için, arkadaşlarımızın özgür kalması için mücadelemizi sürdüreceğiz. Metin’i bizden alanlar başka Metin’leri alamayacaklar aramızdan. Anısı önünde eğiliyor ve her alanda yaşatacağımızı yineliyoruz.
METİNLERİ ÖRNEK ALARAK BAŞLADIM GAZETECİLİĞE
Diren Çelik – 7x24 Kocaeli Muhabiri: Fadime ananın “Uy ben ölim” ağıtı kulaklarımda hep bir uğultudur. Bir de “Mutlaka ben izlemeliyim arkadaşlar”ı Metin Göktepe’den duyar gibi oluyorum her seferinde.
Yaşımız tutmuyordu ama farkındaydık bir ana oğlunu kaybetmişti. Birileri gerçeğin peşinden gitmek isterken canını vermişti. Bu ülkede bu hep böyle oldu zaten. Uğur Mumcu, Metin Göktepe, Hrant Dink gibi gazeteciler gerçeklerin yolunda yürürken canlarını verdiler.
Abilerimizi, ablalarımızı örnek alıp gazeteciliğe başladık, ancak gördük ki onların resmi sadece iletişim fakültesinde asılı kaldı. Asla onların gazetecilik anlayışı ile eğitim verilmedi. İnanın sıralarda adının bile geçtiğini hatırlamıyorum.
Gazetecilere yapılan zulümler devam ediyor önümüzde koskoca bir Ahmet Şık örneği var. Metinlerin yolundan gittiği için, yanlışa yanlış dediği için bir senedir içeride beraberinde sayısını hatırlamadığım bir sürü gazeteci de tutuklu elbet. Ülkemde artık ifade özgürlüğü olsun bir gazeteci ağzını açtığında hapisle ya da ölümle cezalandırılmasın. Gazeteciliğin kendisi politiktir başka ülkeler ifade özgürlüğü bölünmez bir bütündür derken bizim ülkemiz terörist demesin.