Nurdan Gürer: Adımız değişir kaderimiz aynı
Ses Anadolu Şube Eş Başkanı Nurdan Gürer, 696 sayılı KHK ile çıkan 'kadro müjdesi'ne ilişkin yazdı.
Ses Anadolu Şube Eş Başkanı Nurdan GÜRER
Geçtiğimiz günlerde taşerona kadro müjdesi olarak çıkan 696 sayılı KHK, hastanelerdeki taşeron arkadaşlarımızın gündeminde olmaya devam ediyor. Yanıt bekleyen çokça soruları var. Evraklarını kurumlarına verdiler ve süreci takip ediyorlar.
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) olarak talebimizi her zaman taşeron sisteminin kalkması, güvenceli iş güvenceli gelecek olarak her platformda dile getirdik. Öyle zor bir dönemden geçiyoruz ki ne sendikaların ne de meclisin görüşleri alınmadan KHK ile çıkan kadro müjdesi, bizim sendikamızın da gündeminde yer aldı, almalı.
İşiçiler, elbette örgütlü oldukları sendikalarının bilgilendirmesini almışlar, toplantılarına katılmışlar. Yürekleri ağızlarında, akıllarında bin bir soru, süreci takip ediyorlar.
Biz de SES olarak akıllarındaki sorulara cevap olabilmesi için hastanede avukat ve taşeron arkadaşlarla bir toplantı gerçekleştirdik.
Avukatımız ve işçi arkadaşların sohbeti “Haksızlık değil mi” ile başladı. Personel gideri yüzde 70’in altında olan işyerlerinde çalışan taşeron işçilerin kadroya alınmamasını büyük bir haksızlık olarak değerlendiriyordu işçiler. Ve bu haksızlığın devlet tarafından yapılması hiç de garip gelmiyordu. Çünkü yıllardır haksızlıklarla boğuştukları iş hayatlarında yaşadıkları mağduriyetlerden biriydi bu da...
Lisans mezunu ama kendi mesleğinde iş bulamayıp, atanamadığı için taşeronda işçi olan arkadaşların en büyük beklentisi; kadrolu işçi olduklarında kendi mesleki alanlarında çalışabilmekdi. En önce bunu sordular. Avukatın verdiği “hayır” yanıtı aklımıza KHK ile gelen bu düzenlemeyi duyan işçilerin ertesi gün “adımız değişir kaderimiz aynı” deyişlerini getirdi. Slogan güzeldi ama acıtıyordu...
Düzenlemenin başka bir yanı da açtıkları davalardan vazgeçmek zorunda kalacak olmaları. Ne yazık ki bu süreçte avukat masraflarını karşılamaları gerekiyor, bu yönüyle de bir burukluk var tabi. Diğer bir taşeron işçi, örgütlü oldukları sendikalarının bilgilendirme yaptığını “haklarını yemeyeyim Allah için gelip anlattılar şimdi yalan yok” diyerek ifade etti. Öyle de olmalı zaten diyoruz bizler, bu onların görevi, yapmaları gerekiyor, zaten olması gereken de budur dedikten sonra işçi arkadaş devam etti. Davalarını açtıklarında ilk başlarda sendikalarının vazgeçirmek istediklerini, vazgeçmeyince yanlarında olmak zorunda kaldıklarını söyledi. İşyeri temsilcilerinin seçimle değil atanarak geldiğini de vurguladı. Çalıştıkları bölümlerde taşeron işçinin amiri gibi davranıldığını belirtti. “Temsilcinin amirliği de ne! Bizim hakkımızın sözcüsü olmak zorunda değil mi” dedi.
Genel olarak işçi arkadaşlar, getirilen düzenlemenin haklarını koruyan bir düzenleme olmadığını, eksik, ucu açık ve ne olacağı belirsizliklerle dolu bir düzenleme olduğunun farkındalar.
Evet gelecek sürece dair ucu açık olan çok durum var.
Hep dediğimiz gibi; bunları işçinin kazanımlarına döndürmenin yolu sendikalarda etkin rol almak, sorgulamak, tabandan harekete geçirmek, taleplerini dile getirmek ve bu talepler üzerinden mücadele yürütmek.
Akıllardaki soruların bir kısmı zaten gerçek bir TİS ile mümkün, işçiler de bunun farkına varmaya başlıyor. En azından mahkeme süreci işçilerin bunu görmelerini sağlamış.
Yaşadıkları bu süreçteki kazanımlarından, kararname ile feragat ettirilmek istense de işçi suya yazı yazılmadığını göstercektir...