Hukuk fakültesinden, işçiliğe bir mülteci portresi: Abdo
Ercüment Akdeniz Evrensel Pazar'a yazdı: Halep'ten Çağlayan'a, hukuk fakültesinden konfeksiyon işçiliğine uzanan bir göç hikayesi...
Ercüment AKDENİZ
Savaş başlayınca okulu bırakan on binlerce gençten biri o. Adı Abdulhalik. Kısaca Abdo diyor herkes ona. Halep Üniversitesi Hukuk Fakültesinden terk. Üniversite eğitiminin 2 yılını Lübnan’da, 2 yılını da Halep’te yapmış ama tamamlayamamış. Sonrası İstanbul.
Dört kardeşi var Abdo’nun. Biri yanında kalıyor, 17 yaşında, o da işçi. Diğeri 23 yaşında, Bursa’da yaşıyor; yine işçilik yaparak. Bursa’daki, Fransızca öğretmenliği bölümünden terk. Annesi bir okul müdiresi Abdo’nun, babası felsefe öğretmeni. Onlar Halep’te yaşıyor ve hâlâ çalışıyorlar. Abdo’nun dediğine göre ayda bin dolar kazanıyorlar. Gaye para biriktirip çocukları askerlikten kurtarmak. Bunun için göndermişler çocukları yurt dışına. Ne ki para biriktirmeye güçleri yetmiyor. Elektrik, su, gıda kıt; her şeye ulaşmak hem çok zor hem çok pahalı Halep’te.
ABDO’NUN ÇIKMAZI
Abdo’ların atölyede 3 makine çalışıyor. Malum sezon boşluğu, işler durgun. Abiye dikiyor işçiler; çiçek desenli nakışlarla bezeli beyaz abiyeler. Mağripli kadınların giydiği düğün dernek kıyafetleri Çağlayan’dan Tunus’a ihraç ediliyor. Bu atölyenin sahibi Suriyeli. Suriyelilere ait atölyelerin sayısı az değil Çağlayan’da. Ama bu durum Çağlayan’da bir gerilime neden olmamış. Atölye sahipleri işçi aramaktan şikayetçi. İşçi Çağlayan’ı istemiyor. Çünkü binbir fedakarlıkla biriken para, sezon boşluğunda buhar olup uçuyor.
Haftalık 450 TL giriyor Abdo’nun cebine. Ayda 1800 eder. Abdo’nun da çıkmazı burada başlıyor zaten. Çünkü o, her ay artırıp aylığından, bedelli askerlik parasını çıkarmak zorunda. “Yurt dışında 4 yıl çalışana Suriye’de bedelli hakkı var” diyor Abdo. Bu nedenle gelmiş İstanbul’a; hem izin hem pasaport alarak.
‘SAVAŞ HEM AYIP HEM GÜNAH’
Hukuk eğitimini bırakmak pahasına, neden ille de bedelli askerlik? Çünkü savaşa da silaha da karşı Abdo. Hele de Suriye’de yaşanan iç savaşa! Çünkü bu berbat savaş Abdo için bir toplumun başına gelebilecek en manasız felaketlerden. “Savaş hem ayıp hem günah” diyor. “Savaş insana yakışmaz” diye ekliyor sonra.
“Neden günah peki?” diye soruyorum. “Çünkü Müslüman Müslüman’a kurşun sıkıyor. Geçtim Müslümanlığı iyi insan olan birine kurşun sıkılmaz?” diyor. Devamını ise şöyle getiriyor: “Zaten Suriye’de çok fazla yabancı savaşçı var. Bunu herkes gördü. Orada birbirine kötü gözle bakanlar, bunu İstanbul’da manasız buluyor. Herkesin derdi şimdi ekmek davası. Herkes bir an önce savaşın bitmesini bekliyor.”
“Askere yazılmadığın için seni suçlayan, ayıplayan Suriyeliler oldu mu?” diye soruyorum. “Yok olmadı, herkes savaşın ne olduğunu gördü zaten ve herkes bıktı” diye geliyor bu kez cevap.
“Türkiyeli arkadaşlarından böyle bir tepki geldi mi peki?” sorusunu ise şöyle yanıtlıyor: “Facebook’ta Türkiye’den belki 200 arkadaşım var. Hepsi işçi. Aramız çok iyi onlarla, hiç ayrımcılık görmedim ben.”
SEFİL PANSİYON, IŞILTILI DİSKO SALONLARI
Atölyeden bozma bekar odaların sıralandığı salaş bir pansiyonda yaşıyor Abdo. Burada çeşitli ülkelerden gelen yabancı işçiler kalıyor. Abdo’nun kaldığı katta 6 genç var, hepsi Suriyeli. Pansiyon sahibine kişi başı 250 TL ödüyorlar. Bu paranın içinde kira, elektrik ve su giderleri var. Ne ki bina çok sağlıksız ve yaşanacak gibi değil. Abdo katlandığı onca çileye rağmen para biriktiremiyor. Oysaki bedelli askerlik için toplaması gereken para 17 bin TL.
“Neden para biriktiremiyorsun?” diye soruyorum. Gülüyor. Her telefon görüşmesinde annesinin de sorduğu soruymuş bu. Annesi diskolara takılmaması ve para harcamaması için Abdo’yu sıkça uyarıyormuş.
Çağlayan’daki mülteci işçiler çok nadiren Taksim’e çıkıp nefes alabiliyor. Ama Abdo’nun durumu biraz farklı. Zira o, bir grup arkadaşı ile birlikte ayda bir diskoya gidiyor. Taksim’de Arap gençlerin takıldığı üç disko salonunun isimlerini sayıyor. Diskolardan biri Mağriplilerin. Diğer ikisine ise sadece Suriyeli gençler girebiliyor. Küçük burjuva ve orta sınıftan Arap gençlerin sıklıkla gittiği bu diskolara Abdo en fazla ayda bir gidebiliyor. Zira buraya giren en az 150 TL bırakıyor. Çağlayan’ın sefil işçi pansiyonları ile Taksim’in ışıltılı disko salonları arasında -ayda bir de olsa- atılan bu stres, Abdo’yu hedefine ulaşmaktan alıkoyuyor. Kira, geçim, günde 2 paket sigara, yemek, kahvehane derken zaten elde pek bir şey kalmıyor.
Ama umut biter mi?
“Anladım ki 17 bin toplamak çok zor. Bekliyorum, Suriye’de bedelli belki 10 bine düşer” diyor Abdo, gülerek.
OLUR DA SAVAŞ BİTERSE...
Abdo, Türkiye’ye geleli 4 yıl olmuş. Cebinde “Yabancı Tanıtma Belgesi” ile geziyor. O bunu mülteci kartı sanıyor ama değil! Bankada hesap açamıyor örneğin sırf bu yüzden. Fakat 5 bilemedin 6 aya kalmaz da savaşın biteceğini düşünüyor Abdo. Bunu biraz da umut etmek istiyor.
“Savaş biterse büyük ama çok büyük çoğunluk dönecek” diyor.
“Peki ya sen?” diye soruyorum.
“Kısmet” diyor yine gülerek. Önü hâlâ puslu, bulutlu anlayacağınız Abdo’nun.
Savaş bir yıl daha geç başlasa hani, okuldan avukat çıkacak Halepli bir gencin hikayesi bu. Ve Abdo, ucu belirsiz bu zaman tünelinde, hâlâ Tunus’lu kadınlara abiyeler dikiyor.