Nazlıcan'ın hikayesi
19 yaşında genç bir işçi Nazlıcan. Mersin’de bir kadın kuaföründe çalışıyor.
Halil POLAT
Mersin
19 yaşında genç bir işçi Nazlıcan. Mersin’de bir kadın kuaföründe çalışıyor. Yanına gidip sohbet etmeden önce 1000 liranın üzerinde bir maaş alıyordur diye aklımdan geçiriyorum. Ancak sohbetimiz sırasında 600 lira maaş aldığını öğreniyorum. Üstelik sabah 7:30’da başlayan işi akşam 19:00’a kadar sürüyor. Pazar günleri tatil yapacağı ise kesin değil. Yazları pazar günleri de dahil saat 20:00’ye kadar çalışıyorlarmış. Yazın hemen hemen her gün ayaküstü yemek yediklerini, hatta lavabodayken kapılarının tıklatılıp ‘müşterin geldi hadi çık’ dediklerini anlatıyor. Kuaförlüğe 10 ay önce 500 lira ile başladığını belirten Nazlıcan, çok fazla geçim sıkıntısı çektiği yakın zamanda da bu işten ayrılıp bir tantunicide garson olarak çalışmayı düşündüğünü söylüyor. Mersin’e 2 yıl önce gelmek zorunda kalmışlar Dersim’den. Eğitim durumunu soruyorum. Lise mezunu olduğunu söylüyor. Anne ev hanımı baba ise bir firmada çalışıyor, bir de liseye giden kardeşi var. Geçim sıkıntısı yaşadıklarından dolayı üniversiteye gidememiş. Üstelik çocukluk hayallerinde ileride iyi bir gazeteci olmak varmış. Biraz da sosyal yaşantısı üzerine konuşuyoruz. “Bir günün nasıl geçiyor?” diye soruyorum. “Çalışıyorum.” diyor yalnızca.
“BAK DİPLOMALI İŞSİZLİK ALMIŞ BAŞINI GİTMİŞ”
“Ailelerin çocuklarını okul yerine çeşitli, ‘geleceği’ olan mesleklere gönderme eğilimi çok fazla.” diyor Nazlıcan ve ekliyor “3-5 yıl eğitim görürsün elinde bir mesleğin olur sonra gider bir dükkan açarsın diyorlar.” Ailelerin çocuklarına ‘bak diplomalı işsizlik almış başını gidiyor’ dediğini belirten Nazlıcan, bu durumun sadece aileler yüzünden değil eğitim sisteminin yanlışlığından da kaynaklı olduğunu belirtiyor. “Diplomalı işsiz sayısı almış başını gitmiş olmasaydı aileler de bu kaygıya düşmezdi. Bir arkadaşım var, o da 19 yaşında, benden yıllar önce başladı bu işe. Bugün 1600 lira maaş alıyor. Alıyor ama bel ağrısından kol ve parmak uyuşmasına kadar birçok meslek hastalığıyla boğuştuğunu kimse bilmiyor.” Konu dönüp dolaşıp ekonomiye, geçim kaygısına geliyor. Asgari ücrete yapılan zam üzerine konuşuyoruz. Patronunun sadece birkaç çalışana aralık ayı başında 100 lira zam yaptığını söylüyor. Zam alamadığı halde çaya, şekere, elektriğe zam geldiğini artık daha da zorlanacağını belirtiyor. Açıklanan asgari ücretin de yetersiz olduğunu bastıra bastıra söylüyor.
“BÖYLE BİR DÜNYADA YAŞAMAK İSTERDİM”
Türkiye’deki eğitim sisteminin çok fazla yanlışlıklarının olduğunu belirtiyor Nazlıcan ve ilginç bir yöntemden bahsediyor: “Bazen bütün çocukları alıp kaçırasım geliyor. Onların şu an aldıkları eğitim insanlar arasında rekabetin ve düşmanlığın arttığı bir eğitim. Onlara öyle bir eğitim vermek isterdim ki, sokağa çıktıklarında birbirlerine günaydın desinler, gülümsesinler; hayatı, insanları sevsinler.” diyen Nazlıcan yaşama olan tutkusunu hissettiriyor. Nazlıcan, “ABD’de yaşayan bir adam köprüden atlayarak intihar ediyor. Cebinden çıkan notta ise ‘Evden köprüye kadar gittiğimde eğer biri gülümseseydi intihar etmeyecektim.’ diye yazmış. Barışın olduğu insanların birbirine değer verdiği bir dünyada yaşamak isterdim. Böyle bir dünyayı da birleşerek kurabiliriz ama nasıl?” diyerek bitiriyor sözlerini.